Kalplerin mütehassısı Kasım bin Muhammed
17/12/2022 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Kasım bin
Muhammed hazretleri, Selman-ı Farisi hazretlerinin sohbetlerinde
yetişerek bir kalp, ruh mütehassısı olmuştu...
Kasım bin Muhammed hazretleri, Tabiinin büyüklerinden ve
Medine'de yetişen ve kendilerine "Fukaha-i seb'a" adı verilen yedi
büyük âlimden biridir. "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve
velilerin üçüncüsüdür.
Babası Muhammed, Hazret-i Ebu Bekir'in oğludur. İmam-ı
Zeynelabidin ile de teyze çocuklarıdır. Babası şehit edilip küçük yaşta yetim
kalınca, halası Hazret-i Âişe validemizin yanında büyüdü. Başta halası Hazret-i
Âişe, Ebu Hüreyre, ibni Abbas ve ibni Ömer gibi meşhur sahabilerden hadis-i
şerif rivayetinde bulundu. Tasavvuf ilminde mütehassıstı... Resulullah
efendimiz, tasavvuf ilminin bu yüksek marifetlerinin hepsini, bu zatın dedesi
olan Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık'ın kalbine akıttı. Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık
da Resulullahtan aldığı bu feyizleri, Eshab-ı kiramdan Selman-ı Farisi'nin
kalbine akıttı. Ruhu yükselten ve onu besleyen bu marifetlere, Kasım bin
Muhammed de, Selman-ı Farisi'nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir kalp, ruh
mütehassısı olmuştu.
Kasım bin Muhammed hazretleri, çok hadis-i şerif nakletti. İlmi
herkes tarafından takdir edilirdi. Ömer bin Abdülaziz; "Eğer birini yerime
halife seçmem gerekseydi, Kasım'ı seçerdim" buyurmuştur.
Dinî meseleler hakkında çok hassas davranır, ancak açık olanları
hakkında fetva verirdi. Her sabah Mescid-i Nebi'ye gelir, iki rekat namaz
kılar, sonra Resulullahın minberi ile kabri arasına oturur, kendisine sorulan
meselelere fetva verirdi. Mezhep imamlarımızdan Malik bin Enes hazretleri de
onun hakkında "Kasım, bu ümmetin, fakihlerindendi" buyurmuştu.
Kasım bin Muhammed hazretleri kendisi şöyle anlatır:
-Bir gün halam Hazret-i Âişe'nin yanına vardım. Ona;
"Anacığım (Halacığım), beni Peygamber efendimizin kabri şerifine
götür!" dedim. Bunun üzerine bana Hücre-i Saadeti açtı. Üç kabir gördüm.
Pek yüksek olmadıkları gibi, pek yerle beraber de değillerdi. Üzerlerine
kızılca çakıl taşları dökülmüştü. Peygamber efendimizin şerefli kabri hepsinden
ilerideydi. Hazret-i Sıddık'ın başı, Fahr-i kâinat hazretlerinin mübarek sırtı
hizasında, Hazret-i Ömer'in başı da Resulullah efendimizin ayağı
hizasındaydı."
Bu mübarek zat, Mekke ile Medine arasında Kudeyd denilen yerde 725 senesinde vefat etti. Vefatından önce gözlerini kaybetti. Öleceğini anlayınca oğluna: "Benim üzerimde bulunan şu elbiselerim kefenim olsun" dedi. O esnada üzerinde gömlek, peştamal ve cübbe vardı. Oğlu; "Babacığım bunu iki katına çıkarsak olmaz mı?" diye sordu. Oğluna buyurdu ki: "Dedem Ebu Bekir de böyle üç parça bir kefene sarılmıştı. Bizim için ölçü onlardır. Bu kadarı kâfi, sonra dirilerin yeni giyeceklere ölülerden daha çok ihtiyacı var."