"Allahü teâlâ ehl-i bid’ati sevmez!.."
18/02/2025 Salı Köşe yazarı V.T
Peygamberimizin ve dört
halifesi zamanında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkarılan işler
bid'attir...
Ebû
Abdurrahmân bin Ahmed bin Hanbel hazretleri, Ahmed bin Hanbel hazretlerinin
oğludur. Tanınmış hadîs hafızlarındandır. 213 (m. 828) senesinde Bağdâd’da
doğup, 290 (m. 903) senesinde orada vefât etti. Her bakımdan babasından
çok istifâde etmiş, onun terbiyesinde yetişmiştir. İmâm-ı Şafiî hazretlerinden
de çok ders almıştır. Bildirdiği hadîs-i şeriflerden bazısı:
Babam,
Ebû Hüreyre’den şu hadîs-i şerîfi bildirdi. Resûlullah Efendimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki: “Ramazan ayı gelince, rahmet kapıları
açılır, Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” Ben bunu
duyunca babama; "Fakat, ramazan olduğu hâlde insanlar sar’a hastalığına
yakalanmaktadır. Bu nasıl oluyor?" diye sordum. Bunun üzerine, babam
bana: “Hadîs-i şerîf böyledir. Bu husûsta artık konuşma” dedi. Sonra yine Ebû
Hüreyre’den (radıyallahü anh) şu hadîs-i şerîfi nakletti. Resûlullah Efendimiz
“Bir kimse Ramazan-ı şerîf orucunu, inanarak ve sevâbını Allahü teâlâdan umarak
tutarsa, geçmiş günahları af ve mağfiret olur” buyurdu.
“Allahü
teâlâ Ehl-i bid’ati (Peygamberimizin ve O’nun dört halifesi zamanında
bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkarılan, uydurulan sözlere, yazılara,
usûllere ve işlere ibâdet olarak inanıp, yapan ve yaptıranları) sevmez.”
Ebû Abdurrahmân buyurdu: “Yahyâ bin Maîn ile beraber San’a’ya
gitmiştik, ikindi namazı sıralarında oraya vardık. Büyük âlim Abdürrazzak’ın
evini sorduk. 'Ramade' denilen köyde olduğunu söylediler. Orası San’a’ya
yakın bir yerdi. Yahyâ bin Maîn San’a’da kaldı. Ben o köye kadar gittim. Çünkü,
Abdürrazzak denen âlimle görüşmeyi çok istiyordum. Köye varınca, evini sordum.
Bana evi gösterdiler. Evin yanına gittim. Orada oturup bekledim. Akşam
namazından az önce, mescide gitmek üzere evinden çıktı. Hemen yanına koştum.
Elimde seçtiğim bazı hadîs-i şerîfler vardı. Yanına yaklaşınca, 'Selâmün
aleyküm. Allahü teâlâ sana merhamet eylesin. Ben uzaklardan geldim. Bana şu
hadîs-i şerifleri okur musun?' dedim. Bana 'Sen kimsin?' diye sordu.
Ben de 'Ahmed bin Hanbel’im' dedim. Bu sözüm üzerine, tevâzu ile döndü.
Beni kendisine doğru çekti. 'Vallahi, sen Ebû
Abdullah’sın' yani Ahmed bin Hanbel’sin dedi. Sonra, elimdeki hadîs-i
şerifleri aldı. Okumaya başladı. Karanlık basıncaya kadar devam etti. Sonra
bakkâldan, aydınlatacak bir şey istedi. Bana o hadîs-i şerîfleri bitinceye
kadar okuyuverdi.”
