Mübâhları, lüzûmu kadar kullanmalı...
18/12/2021 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Allahü teâlâ
kullarına, mübâh olan şeylerle zevklenmeye izin vermiştir.
Muhammed bin Ömer
Tirmizî hazretleri sofiyye-i aliyyedendir. Türkistan’da Tirmiz’de doğdu.
Belh’te Ahmed bin Hadraveyh ve Hakîm Tirmizî’nin sohbetlerinden istifade etti.
Ebû Ali Cûzcânî ve Ebû Saîd Harrâz kendisinden feyiz almışlardır. 280 (m.
893)’de Tirmiz’de vefat etti. Talebelerine buyurdu ki:
Mübâhların fazlasından
sakınmalısın. Mübâhları, lüzûmu kadar kullanmalısın. Bunları da, Allahü teâlâya
kulluk etmek niyeti ile yapmalısın. Meselâ, bir şey yerken, Allahü teâlânın
emirlerini yerine getirmek için kuvvetlenmeye, giyinirken avret yerini örtmeye
ve soğuktan, sıcaktan korunmaya niyet etmeli ve her mübâh için gerekli niyetler
yapmalıdır. Mübâhları, zarûret miktârı kullanmak da azîmettir. Bu devlet, bu
nîmet ele geçmezse, mübâhlardan dışarı çıkmamalı, haram ve şüphelilere
taşmamalıdır.
Allahü teâlâ kullarına
çok merhamet ve ikrâm ederek, mübâh olan şeylerle zevklenmeye izin vermiştir.
Pekçok şeyleri mübâh etmiştir. Helâl olan bu sayısız zevkleri, lezzetleri
bırakıp da, haram edilen birkaç zevke sapmak, Allahü teâlâya karşı, ne kadar
edebsizlik olur. Hem de, haram ettiği lezzetleri, daha fazlası ile mübâhlarda
da yaratmıştır. Helâl olan çeşit çeşit nîmetlerin zevkleri bir yana, insanın
işinden, Rabbinin râzı olmasından daha büyük zevk olur mu? Bir kimsenin işini,
efendisinin beğenmemesinden daha büyük cefâ, sıkıntı olur mu?
Cennette Allahü teâlânın râzı olması, Cennet nîmetlerinin hepsinden daha tatlıdır. Cehennemdekilerden Allahü teâlânın râzı olmaması, Cehennem azaplarından daha acıdır. Biz kuluz. Sahibimizin emrindeyiz. Başıboş değiliz. Her istediğimizi yapmaya serbest değiliz. İyi düşünelim! Uzağı gören akıl sahibi olalım! Kıyâmet günü utanmaktan, pişman olmaktan başka, ele bir şey geçmez. Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bugün, her vaziyet elverişli iken, ananın babanın varlığı büyük nîmet iken, geçim derdi olmayıp fırsat elde iken, güç kuvvet yerinde iken, hangi özür ile, hangi sebeple, bugünün işi yarına bırakılabilir? Peygamberimiz, (Yarın yaparım diyen helâk oldu, ziyân etti) buyurdu. Eğer dünya işlerini yarına bırakırsan ve bugün hep âhıret işlerini yaparsan güzel olur. Fakat, bunun aksini yaparsan çok çirkin olur.