Onların kalpleri rahmânî nûrdan yoksundur!..
19/02/2021 Cuma Köşe yazarı V.T
Bâtın ilimlerine kavuşmamış olan din adamları, bilmedikleri ilimlere
inanmıyorlar!
Ebû Hâmid İsferâyînî hazretleri Şafiî fıkıh âlimidir. 344'te (m. 955)
İran’da İsferâyin'de doğdu. Medrese tahsilinden sonra Bağdat'a gitti. Burada
Şafiî âlimlerinden fıkıh okudu. Abdullah bin Mübarek Mescidi'nde ders vermeye
başladı ve birçok talebe yetiştirdi. 406'da (m. 1016) vefat etti. Bir dersinde
şunları anlattı:
Evliyâ ve peygamberler, ne kadar yüksek olurlarsa olsunlar, Allaha kul
olmaktan kurtulamazlar. Hârika, kerâmet hâsıl olmasında, kulların hiç tesiri
olmadığı gibi, âdet üzere yaratılmakta olan şeylerde de, tesirleri yoktur. Her
şeyi, yalnız Allahü teâlâ yaratmaktadır. Evliyânın ve peygamberlerin, hiçbir
şeyin yaratılmasında tesîrleri olmaz. Fakat Allahü teâlâ, evliyâsını ve
peygamberlerini, başka kullarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği
nimetlerini, bunlara ihsân etmiştir.
Allahü teâlâ, her insanın istekli işlerini, insanların istemelerinden
sonra, dilerse yaratmaktadır. İnsanların istediği şeyleri, O istemezse
yaratmaz. İnsanların istedikleri bazı şeyleri, O da hep istemekte ve hep yaratmaktadır.
Meselâ, insan kolunu kaldırmak, gözünü kırpmak isteyince, o da hemen istemekte
ve hemen onun kolunu kaldırmaktadır. İstememesi pek nâdirdir, insanların bazı
isteklerini ise, O nadiren istemekte ve yapmakta ve çok zaman istemeyip
yapmamakta, yani yaratmamaktadır. Dünyâdaki isteklerimizin çoğu böyledir. Fakat
bu da, insandan insana değişmekte olduğu her gün görülmektedir, işte Allahü
teâlâ, evliyâsının ve peygamberlerin isteklerinin çoğunu, kol kaldırmak ve göz
kırpmak gibi, hemen dilemekte ve yaratmaktadır. Bu onlara karşı, Allahü
teâlânın bir ihsânıdır. Burada, evliyânın birbirlerine göre farkları olduğu
gibi, hiçbir velî, hiçbir peygamber derecesine varamaz. Hiçbiri dünyâya değer
vermedikleri için, Allahü teâlâdan dünyâ için bir şey istemezler. Dünyâdan her
istedikleri de âhıret için ve Allah içindir.”
Bâtın ilimlerine kavuşmamış olan din adamları, bilmedikleri ilimlere
inanmıyorlar. Bâtın ilmi olarak anladıkları ve söyledikleri de, kendi gibi bir
câhilden işittikleri veya bâtın âlimlerinin kitaplarından okuyup ezberledikleri
şeylerdir. Paslı kalbleri açılmamış, rahmânî nûra kavuşmamışlardır.
Kendilerini bâtın âlimi sanan bu câhiller, akıllarının esîridirler. O
büyüklerin bildirdiklerini, kısa akılları ile ölçerek yanlış anlamaktadırlar.
Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri de böyle yanlış anlıyorlar. Bozuk, zararlı
tefsîr kitapları yazarak Müslümanları felâkete sürüklüyorlar.