"Bu dünyânın fâni ve basit hayâtı seni azdırmasın!.."
19/05/2024 Pazar Köşe yazarı V.T
"Ey yavrum! Sen de bizim gibi durup dinlenmek bilmeyen bir yolculuğa koyulmuşsun!.."
Bosnalı Tevfîk Efendi Osmanlı evliyasındandır. 1785
(H.1200) senesinde Bosna'da doğdu. Burada ilk tahsilini yaptıktan sonra
İstanbul'a giderek birçok zâttan ilim öğrendi. Sonra Kuşadalı İbrâhim
Halvetî'ye intisab ederek Halvetî yolunda icazet aldı. Hocası vefât edince,
yerine geçerek ölünceye kadar insanlara doğru yolu göstermeye çalıştı. 1866
(H.1283) senesinde İstanbul'da vefât etti.
Muhyiddîn isimli bir zât şöyle anlatır: "Bir
kızım doğdu. Doğum olduğu gün elimde hiç para yoktu. Ebenin parasını
dahi veremedik. Sıkıntılı bir hâlde Tevfik Efendinin yanına gittim. Tevfik
Efendi bana dönerek;
-Sizin bugün bir ihtiyâcınız var. Sizin ihtiyâcınız,
bizim ihtiyâcımızdır, dedi. Sonra elime bir miktar para koydu. Tevfik
Efendinin verdiği o para, o gün bütün ihtiyâcımı karşıladı. Ayrıca yeni doğan
kızıma da bir şeyler aldım."
Bosnalı Tevfîk Efendi, yazdığı bir mektupta
buyuruyor ki:
"Kur'ân-ı kerîmi, harflerin çıkış yerlerine,
tecvîd kurallarına riâyet ederek ve elden geldiği kadar mânâ üzerinde
düşünerek, her gün en az beş sayfa okumalıdır. Daha fazla olursa güzel olur.
Kur'ân-ı kerîm okurken ağlamalıdır."
Bosnalı Tevfîk Efendi, talebesi olan Erzurumlu
Hüseyin Rûhî'ye yazdığı mektupta buyuruyor ki: "Allahü teâlânın dostu olan
velîler bu makâmı şu dört şeyi yapmakla elde etmiştir. Dünyâyı terk, âhireti
terk, varlığı terk ve kuru bilgiyi terk...
Sülûk ilmi de dört esas üzere kurulmuştur: Birincisi
Allahü teâlânın, kulu kendine çekmesidir. İkincisi, insanı doğru yola götürecek
hocadır. Üçüncüsü, ilim ve irfândır. Dördüncüsü, nefis ile mücâdele etmektir...
Mürşid-i kâmil, insanları Allahü teâlâya ulaştıran ve
ilimde yüksek mertebelere yükselten kişidir. Ayın parlaması güneşten
kaynaklanır. Gerçek ay, kalb ve rûhumuzdur. Güneş ise mürşid-i kâmilin
kalbidir. Dünyâya çok rağbet ettiğimizden kalbimiz karardığı için, mürşid-i
kâmili göremez olduk. Onlar bu âlemde her zaman vardır.
Ey yavrum! Sen de bizim gibi durup
dinlenmek bilmeyen bir yolculuğa koyulmuşsun. Bu dünyânın fâni ve basit hayâtı
seni aldatıp azdırmasın. Mağrûr olma. Böyle yaparsan, hasret ve pişmanlık günü
olan kıyâmet gününde mahzun, ürkek ve müflis olarak dolaşırsın."