Bu dünyada herkes hâlinden şikâyetçi!..
20/01/2022 Perşembe Köşe yazarı S.A
M. Said Arvas Hocadan
Hatıralar...
İstikrârsız bir hayat
yaşamaktayız. Hiç kimse kendinden emin değil. Herkes hâlinden şikâyetçi,
kavuştuğu nimetleri az görür, gözü başka nimetlerde.
Bu dünya rahatlık ve
saadet yeri değildir. Bir gün huzur bulsak birkaç gün huzursuz oluruz. Bizim
hiçbir sıkıntımız olmasa bile sevdiklerimizden birinin sıkıntıları bizi üzer.
Hasan-ı Basri
hazretleri buyuruyor: "Dünyada rahatlık bekleme, görürsen onu kârdan
say. Yolda para bulmuş gibi."
Dünya eğer rahatlık
yeri olsaydı, en fazla Peygamberler buna kavuşurdu. Hâlbuki en çok sıkıntıyı,
üzüntüyü onlar çekmişlerdir...
Âdem aleyhisselâm
asırlarca gözyaşı döktü... Nuh aleyhisselâm ile alay edildi, hakaretlere maruz
kaldı. Gemi yapımında ne büyük sıkıntılar çekti...
İbrahim aleyhisselâmı
ateşe attılar, yakmak istediler. Kendi öz ve biricik evladını kurban etmekle
emrolundu. Oldukça ağır bir imtihandı bu. Denilseydi ki, çocuğunu birine kestir
veya dağdan yuvarla parçalansın, yine daha kolay olurdu. Fakat emir kendi
elinle kurban edeceksin...
İsa aleyhisselâmın
barınacak bir yuvasının olmaması ve fakirlikle hayat geçirmesi. Yahudilerden,
putperestlerden gördüğü ezâ ve cefalar...
Bizim Peygamberimiz
aleyhisselâmın çektiği sıkıntılar diğerlerinden daha fazla idi. Tâif seferinde
gördüğü hakaret, çocuklara taşlatıldıkları, mübarek ayakkabılarının kanla
dolması ve onlara beddua etmemeleri.
Uhud muharebesinde çok
sevdiği amcaları Hazreti Hamza ve diğer eshabının şehit olmaları gibi
dayanılması çok zor sıkıntılar...
Demek ki, içinde
yaşadığımız şu dünya keyif sürmek, rahat etmek yeri değildir. Nimetlerinde bile
sade lezzet yoktur. "Hem dişim olsun hem de ağrımasın" dersek olmaz!
Dünyada rahatlık
beklemek seraptan su beklemeye benzer. Hayal kırıklığından başka insana bir şey
vermez.
Bir adam arkadaşına
dua eder ve der ki: "Allah sana dünyada hiç sıkıntı
vermesin!" O da "Sen benim ölümümü istiyorsun" der. Dünyada
yaşayıp da sıkıntı çekmemek hiç mümkün müdür?
Nasıl rahatlığa
kavuşulur. Değişen istikrârsız bir hayat yaşamaktayız. Hiç kimse kendinden emin
değildir. Herkes hâlinden şikâyetçi, kavuştuğu nimetleri az görür, gözü başka
nimetlerde. Gözünü toprak doyurur ancak.
Bütün insanlarda korku
vardır. Ölüm korkusu hastalık korkusu, fakirlik korkusu, sevdiklerinden ayrılma
korkusu. Korku!.. Korku!.. Korkularla geçen bir hayatın ne tadı olur?
Bir hadis-i şerifte
buyuruldu ki: "Mümin insan ne kadar nasiplidir; nimete kavuştuğu
zaman şükreder sevap kazanır. Hastalıklara, kıkıntılara maruz kaldığı zaman da
sabreder yine savap kazanır."
Sabredersek sıkıntılarımız azalır, rahatlarız, üstelik büyük sevap kazanırız. Sabretmezsek, hastalığımız, sıkıntılarımız artar, günâhkâr oluruz...