Ahkâm-ı İslâmiyeyi yerine getirmek...

20/05/2020 Çarşamba Köşe yazarı V.T

Resûlullaha tâbi olmak için, önce îmân etmek, sonra ahkâm-ı İslâmiyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır.

 

Hasen ibn-i Habîb Nîşâbûrî hazretleri tefsir âlimidir. İran’da Nîşâbur'da doğdu. Zamanın büyük âlimlerden tefsir, ha­dis, fıkıh, kıraat ilim tahsil ederek asrın müfessiri sayıldı. Sa'lebî gibi önde gelen âlimler onun talebelerindendi. İbn-i Habîb 406 (m. 1016)’da vefat etti. Şöyle nakleder:

İhlâs ile, yanî Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak ve sevap kazanmak niyeti ile, farzları, sünnetleri yapmaya ve harâmlardan ve mekrûhlardan kaçınmaya, yanî ahkâm-ı İslâmiyeyi yerine getirmeye İbâdet etmek denir. Niyetsiz ibâdet olamaz. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi olmak için, önce îmân etmek, sonra ahkâm-ı İslâmiyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır. Îmân etmek, Ona tâbi olmaya başlamak ve saadet kapısından içeri girmek demektir. Allahü teâlâ Onu, dünyâdaki bütün insanları saadete davet için gönderdi ve Sebe’ sûresi, yirmisekizinci âyetinde meâlen, (Ey sevgili Peygamberim! “sallallahü aleyhi ve sellem” Seni, dünyâdaki bütün insanlara ebedî saadeti müjdelemek ve bu saadet yolunu göstermek için, beşeriyete gönderiyorum) buyurdu.

Meselâ, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, Ona uymaksızın, birçok geceleri ibâdetle geçirmekten, kat kat dahâ kıymetlidir. Çünkü, (Kaylûle) etmek, yanî öğleden önce biraz yatmak âdet-i şerîfesi idi. Yine Onun dîni emrettiği için, bayram günü oruç tutmamak ve yiyip içmek, Onun dîninde bulunmayıp senelerce tutulan oruçlardan dahâ kıymetlidir. Onun dîninin emri ile fakîre verilen az bir şey ki, buna zekât denir, kendi arzûsu ile, dağ kadar altın sadaka vermekten dahâ efdaldir.

Emîr-ül-mü’minîn Ömer “radıyallahü anh”, bir sabâh namâzını cemaat ile kıldıktan sonra, cemaate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu. Eshâbı dediler ki:  "Geceleri sabâha kadar ibâdet ediyor. Belki şimdi uyku bastırmıştır." Emîr-ül-mü’minîn buyurdu ki: (Keşke bütün gece uyuyup da, sabâh namâzını cemaat ile kılsaydı, dahâ iyi olurdu.)

İslâmiyetten sapıtmış olanlar, sıkıntı çekip ve mücâhede edip, nefislerini körletiyor ise de, bu dîne uygun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakîrdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hâsıl olursa, dünyâda birkaç menfaatten ibâret kalır. Âl-i İmrân sûresi, otuzbirinci âyetinde meâlen, (Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahü teâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Allahü teâlâ bana tâbi olanları sever) buyuruldu.