“Bana Ali'yi çağırınız!”
20/12/2023 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Yahudilerin ihânetleri-8-
Arabistan'da Yahûdilerin merkezi hâline getirilmiş olan Hayber’in
fethi, şiddetli çarpışmalara rağmen bir türlü gerçekleştirilemiyordu. Bu
arada cesaretleri artan Yahûdilerin, kale kapılarını açıp hücûma geçtikleri
görüldü. Artık göğüs göğüse çarpışma başlamış, savaş pek ziyâde kızışmıştı.
Çarpışmalar şiddetli bir şekilde, akşama kadar devam etti.
Ertesi gün de Hayber önlerinde şiddetli çarpışmalar oldu. Fakat kale
fethedilemedi. Akşam, Kâinatın sultânı; “Yarın sancağı öyle bir yiğide
vereceğim ki, o, Allahü teâlâyı ve Resûlünü sever. Allahü teâlâ ve Resûlü de
onu severler. Allahü teâlâ, onun eli ile fethi gerçekleştirecektir!” buyurarak
müjde verdi...
Sevgili Peygamberimiz, Eshâbına sabah namazını kıldırdıktan sonra ayağa
kalktılar. Mübarek gözlerini Eshâbı arasında gezdirip; “Ali nerededir?” buyurdu.
Sahâbîler; “Yâ Resûlallah! Onun gözleri ağrıyor” deyince, Efendimiz, “Onu
bana çağırınız” buyurdu.
Hazret-i Ali gelince,
Kâinatın Sultânı, onun gözlerinin şifâ bulması için, Allahü teâlâya dua ettiler
ve mübarek parmaklarını ağızlarında ıslatıp gözlerine sürdüler. O anda, hiçbir
ağrı kalmadı.
Sonra hazret-i Ali’nin üzerine, mübarek elleriyle bir zırh giydirip beline
kendi kılıcını kuşatarak, eline beyaz İslâm sancağını verdiler ve; “Allahü
teâlâ, sana zafer nasip edinceye kadar çarpış. Sakın arkana dönme!” buyurdular...
Hazret-i Ali, elinde sancak Yahûdi kalesine ilerlerken, şanlı sahâbîler de
peşinden yürüdüler. Kaleye iyice yaklaşıp, sancağın bir taşın dibine dikildiği
sırada, Natât kalesinin kapısının açıldığı görüldü. Yahudilerin hücûm
birlikleri dışarı çıktılar. Bunlar, Hayber’in en seçme askerleri
idi. İçlerinden birinin, hazret-i Ali’ye doğru yürüyüp, çarpışmak için
karşısına geçtiği görüldü. Bu, Merhab’ın cesarette bir benzeri olmayan kardeşi
Hâris idi. Sür’atle saldırdı, iki çeliğin çıkardığı ses meydanı doldururken,
Zülfikâr’ın şimşek gibi indiği ve Hâris’in başını gövdesinden ayırdığı
görüldü...
Çarpışma bütün şiddeti ile devam ediyordu. Eshâb-ı kiram, çarpışa çarpışa
kale kapısına yaklaştı. Bu sırada Yahûdinin biri hazret-i Ali’nin kalkanına
vurdu. Kalkan yere düştü. Fakat alacak zaman yoktu. Fırsatı kaçırmak istemeyen
Yahûdi, kalkanı kaptığı gibi geriye kaçtı. Buna çok üzülen Allahü teâlânın
aslanı, Zülfikâr ile etrafındaki düşmanları dağıttıktan sonra, kalenin kapısını
kalkan yapmaya niyetlendi. “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek,
kocaman demir kapının halkalarına asıldı. Kancalarını duvarından sarstı
çıkardı... Hazret-i Ali bu kapıyı tek eliyle kalkan yapıp, çarpışmağa başladı.
Karşısına peş peşe, Yahûdilerin en yiğit altı pehlivanı daha çıktı. Onları da
Allahü teâlânın izni ile alt eden hazret-i Ali, kahraman arkadaşları ile kaleye
girdi. Artık karşılarına çıkacak kimse kalmamıştı. İslâm sancağı kaleye
dikildi. Böylece en muhkem kaleleri olan Natât fethedildi.