Dinimiz, kâfirleri sevmeyi haram etmektedir!..

21/04/2021 Çarşamba Köşe yazarı V.T

"Allahü teâlâya ve âhiret gününe inanan, Allahın ve Resûlünün düşmanlarını sevmez."

 

Hakikizade Osman Efendi Osmanlı evliyasındandır. İstanbul’da doğdu. Seyyid Nizam Efendiye intisab ederek icazet aldı ve halifelerinden oldu. 1037 (m. 1627)’de vefat etti. Şeyh-ı Vasıl isimli eserinde şöyle buyuruyor:

Âl-i İmrân sûresinin 28.  âyetinde meâlen, (Müminler müminlerden başka, kâfirleri sevmesinler. Onları seven, Allahü teâlâyı sevmiş olmaz. Dârülharbde, zarûret olunca, onlara dostluk göstermek câiz olur) buyuruldu. Âl-i İmrân sûresinin 118.  âyet-i kerimesi meâlen, (Ey müminler! Mümin olmayan kâfirlerle dost, arkadaş olmayınız!) ve Mücâdele sûresinin 2.  âyet-i kerimesi meâlen, (Allahü teâlâya ve âhiret gününe inanan, Allahın ve Resûlünün düşmanlarını sevmez) ve Tevbe sûresinin 72.  âyeti meâlen, (Müminlerin erkekleri ve kadınları birbirlerini severler)dir.

Bu âyet-i kerimeler de, kâfirleri sevmeyi haram etmektedir. Müminin kâfiri sevmesi üç türlü olur: Birincisi, onun küfrünü beğenir. Bunun için sever. Bu muhabbet yasaktır. Çünkü, onun dîninden râzı olmuştur. Küfrü beğenen kâfir olur. Böyle muhabbet, îmanı giderir. İkincisi, herkesle iyi geçinmek için, kâfire dost görünmektedir. Bu muhabbet memnû' değildir. Üçüncüsü, ikisi ortasıdır. Onlara meyleder, yardım eder. Dîninin bâtıl olduğunu bilerek, akrabâlık, iş arkadaşlığı sebebi ile dostluk yapar. Bu muhabbet küfre sebep olmaz ise de, câiz değildir. Çünkü bu muhabbet, zamanla dînini beğenmeye sebep olur.

Yukarıdaki âyet-i kerime, bu muhabbeti menetmektedir. "Bu âyet-i kerime, müminleri sevmeyip, kâfirleri sevmeyi menetmiyor mu? Müminleri de severse câiz olmaz mı?" denirse, diğer âyet-i kerimeler, bunu da menetmektedir.

Müseylemetül-kezzâb’ın adamları iki sahâbîyi yakaladı. Birisine, "Muhammed'in peygamber olduğuna inanıyor musun?" dedi. "Evet" dedi. "Benim de peygamber olduğuma inanıyor musun?" dedi. Buna da "evet" dedi. Müseyleme, kendisinin Benî Hanîfe kabîlesine peygamber olduğuna, Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş kabîlesine peygamber olduğuna inanıyordu. Bunu serbest bıraktı.

Diğerini getirdiler. Buna da sordu. Birinci suâle evet, ikincisine, ben sağırım dedi. Bunu öldürdü. Resûlullah haber alınca, (İkincisi, îmanı üzere şehit oldu. Birincisi, Allahü teâlânın verdiği izne tâbi oldu) buyurdu. Nahl sûresinin 106.  âyet-i kerimesi meâlen, (İkrâh ile [korkutularak] kalbi îman ile dolu iken küfür söyleyen affolur) olup, ikrâh olunca, küfre izin vermektedir.