Her azanın farklı şükrü vardır…

21/12/2022 Çarşamba Köşe yazarı V.T

Midenin şükrü, ilim ve hilm ile dolu olmak; ayakların şükrü de iyilikten başkasına gitmemektir.

 

Ahmed Hansevî hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Hindistan'ın Pencab bölgesinin Hansi şehrinde doğdu ve oraya yetişti. Bir camide hatiplik yaparken, Ferîdüddîn Genc-i Şeker ile tanışınca, her şeyi terk etti. Onun sohbetlerinde üstün derecelere yükseldi. Miladi on üçüncü asrın başlarında Hansi kasabasında vefat etti. Vefatından sonra kendisini rüyada gördüler. Hâlini sordular. "Beni kabre koydukları zaman, iki azap meleği geldi. Arkalarından iki melek daha geldi. "O, akşam namazından sonra kıldığı iki rekât namaz ve farz namazdan sonra okuduğu Âyet-el-kürsî hürmetine bağışlandı." dediler." buyurdu.

Sohbetlerinde buyurdu ki: "Sizden biri, bir eser yazacak olursa, daha çok mana bakımından doğruluğuna dikkat etsin." "Bugün ilim, onu vasıta yapıp karnını doyuranların eline geçti." "Sabır susmaktır. Susmak sabırdandır. Konuşan, susandan daha fazla vera sahibi olamaz. Şu var ki, âlim kişi bir yerde konuşur bir yerde susar." "Sabır güzeldir. Bu ise, insanlara şikâyette bulunmamaktır." "Emri mârûf ve nehy-i anil-münker yapmak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek için, eziyetlere sabretmek gerekir." "Azaları içinde yalnız dili ile şükreden kimsenin şükrü az olur. Çünkü gözün şükrü, bir hayır gördüğü zaman onu almak, eğer şer görürse onu örtmektir. Kulağın şükrü, bir hayır işittiği zaman onu ezberlemek, şer işitirse onu unutmaktır. Ellerin şükrü, onlarla hak olandan başkasını tutmamaktır. Medenin şükrü, ilim ve hilm ile dolu olmak; ayakların şükrü de, iyilikten başkasına gitmemektir. Kim böyle yaparsa hakikaten şükredenlerden olur." "Nafileler farzların terk edilmesine sebep olduğu zaman nafileleri terk ediniz. İyiyi iyi olarak kabul etmeyen, çirkini de çirkin olarak kabul etmez. İhtilaf ve ayrılıkla birlikte itilaf ve birleşme olmaz.” “Biz nimetler yüzünden değil, nimetlere karşı az şükrettiğimizden bu hâle geldik. Nitekim biz amelimizin azlığından değil de amelde sıdk ve ihlasımızın olmayışından bu hâle geldik. Yine bizim uğradığımız musibetler, günahlarımızın çokluğundan değil, hayâmızın azlığındandır, istiğfarımızın azlığından değil, vefamızın azlığından ve süratle günahlara düşüşümüzdendir. Eğer biz derhâl günahlarımızın cezasını görmüş olsaydık bütün günahları bırakırdık.”