Olgunluklara kavuşmanın yolu, Allah'a muhabbettir...
22/02/2024 Perşembe Köşe yazarı V.T
Allahü teâlâ insanı kalp ve bedenden meydana gelen bir varlık olarak
yaratmıştır.
Mustafa Hâki Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. Tokat'ta doğdu. İlk
tahsilini Tokat'ta yaptıktan sonra, Çorum Şeyhi Şîranlı Mustafa Efendiye talebe
olup icâzet aldı. Sonra Tokat'a dönüp, talebe yetiştirmeye başladı. 1908'de
ikinci Meşrûtiyetin ilânı sebebiyle yapılan seçimde devrin ileri gelenlerinin
arzûsuyla Tokat mebûsu oldu. Ancak ittihatçıların ve gayr-i müslimlerin oyları
ile mebusluğu düşürüldü ve İstanbul'da mecbûri ikâmete tâbi tutuldu. Kendisine
Çarşamba'daki Mustafa İsmet Efendi dergâhı verildi ve vefâtına kadar burada
kaldı. 1920 (H.1338) de İstanbul'da vefât etti.
Mustafa Hâki Efendi, bir sohbetinde talebelerine şöyle buyurdu:
“Allahü teâlâ insanı kalp ve bedenden meydana gelen bir varlık olarak
yaratmıştır. Bedenin ve kalbin kemâle ermesi, Peygamber efendimizde son
bulmuştur. Ümmetine ise bu kemâlâttan O'na tâbi oldukları kadar ulaşmıştır.
Resûlullah vâsıta olmadan kemâlât gelmez. Allahü teâlânın âdeti böyledir.
Eshâb-ı kirâm bu kemâlâtı Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden almıştır.
Tâbiîn ise onlar vâsıtasıyla almışlardır. Bâzıları da daha çok vâsıta ile
almışlardır. O hâlde herkesin zâhirî ve bâtınî kemâlâtı ancak Resûlullah
aleyhisselâm vâsıtasıyladır. Bütün bu olgunluklara kavuşmanın yolu, Allahü
teâlâya muhabbettir. Bu muhabbetin ele geçmesi ise Resûlüne tâbi olmakladır.
Nitekim Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Ey sevgili
Peygamberim! Onlara de ki: Eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahü teâlânın
da sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz. Allahü teâlâ, bana tâbi
olanları sever" buyuruyor. (Âl-i İmrân sûresi: 31) O hâlde
bu kemâlâta, olgunluklara kavuşmanın Resûlullah'a tâbi olmaktan başka yolu
yoktur.
İttibâ da iki kısımdır. Biri zâhiren, diğeri bâtınen tâbi olmaktır. Zâhiren
tâbi olmak âlimlerin yazdıkları bilgilere uymak ile olur. Âlimler Resûlullah'ın
emirlerini, sözlerini ve işlerini noksansız ve ilâvesiz aynen yazmışlar ve zaptetmişlerdir.
Bunlar fıkıh ilmi, hadîs ilmi ve tefsîr ilminde bildirilmiştir.
Bâtınen tâbi olmak ise Resûlullah'ın beğendiği işleri yapmak, hâllerde ve
ahlâkta tâbi olmaktır. Bunların bir kısmını ulemâ beyân etmişlerdir. Lâkin
tamamını beyân etmeye kelimeler ve ibâreler kâfi değildir. Ancak bâtınen mânâ
anlatılabilir. Bu işle de meşâyıh (tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen
rehberler) vazifelidir."