Mahçup etmek ister ama...
22/08/2022 Pazartesi Köşe yazarı A.U
Hazret-i Mevlânâ zamanında ilim
sâhibi biri vardır ki, bu zâta düşmanlık besler.
Bir türlü sevemez bu
velîyi.
Onu, küçük düşürmek
ister.
Aleyhinde sözler
söyler.
Bir gün de toplar
talebesini.
“Haydi kalkın,
Mevlânâ’ya gidelim. Çetin suâller sorup onu mahçup edelim” der.
Talebeleri kollarını
sıvazlar.
Zor suâller
hazırlarlar.
Kendi de çalışmaya
koyulur.
Fakat bir ara,
karşısında Hazret-i Mevlânâ'yı görür gibi olur.
Gözlerine inanamaz.
Derken büyük velî
kaybolur.
“Gâliba hayâl gördüm” der.
Çalışmaya devam eder.
Çetin suâller bulmak
için uğraşırken, büyük zâtı yine görür.
Büyük velî, bütün
heybetiyle karşısında bir müddet durur!
Sonra yine kaybolur.
Evet, bu hayâl falan
değildir.
Gördüğü, bu büyük velîdir.
Derken namaz vakti
girer.
Namaz için yan odaya
geçerler.
Fakat o da ne?
Duvarlarda bâzı
yazılar vardır.
Merakla okurlar ki,
hazırladıkları suâllerin cevaplarıdır.
Hepsi dehşete düşer!
O âlime de pişmanlık
çöker.
Yapacağı tek şey
vardır.
Özür dilemek.
Alır talebesini,
dergâha gider.
Elini öpüp affını
diler.
Talebesi olup, bu yolda ilerler...