Hocasını sevmek ve saymak...
22/11/2022 Salı Köşe yazarı R.A
Kureyş’in liderlerinden, ileri
gelen kâfirlerinden Amr İbn-i Hişâm (Ebû Cehil), “Kureyş
büyükleri, zenginler dururken, bir yetîm Peygamber olamaz” diyerek
Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Peygamberliğini kabûl etmemişti.
Ebû Cehil, burada Allahü teâlâyı suçluyor, “bu işe lâyık olmayan birini Peygamber
yaptı” demek istiyordu.
Hâlbuki âyet-i celîlede, “Allah(ü teâlâ), risâletini kime vereceğini
en iyi bilendir” buyuruluyor. İslâm âlimlerinin
buyurdukları üzere, diğer Peygamberler gibi Resûlullah
Efendimiz de, Allahü teâlânın resûlü/elçisi ve vekîlidir. Vekîl,
kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir, onu temsîl eder. Vekîle
itirâz, asıl zâta itirâz demektir. Ona itâat da, asla itâattir. Nitekim Allahü
teâlâ, Nisâ sûresinin 80. âyet-i kerîmesinde, “Resûl(üm)e itâat eden, muhakkak Allah’a
itâat etmiş demektir” buyuruyor. Bilindiği gibi, Cenâb-ı
Hak, Peygamberlerini, kendisiyle kulları arasında elçi kılmıştır.
Resûlullah
Efendimizin tâyin ettiği halîfeyi, kumandânı kabûl etmemek, Resûlullah'a itirâz
etmek olduğu gibi, Resûlullah’ın vârisi olan büyük zâtların
vekîllerini kabûl etmemek de, o büyük zâtlara itirâz etmektir. İtirâz görünüşte
vekîle ise de, hakîkatte o büyük zâta yapılmıştır. Vekîlini beğenmemek, o büyük
zâtı beğenmemektir, “Büyük zât, bu işi yanlış yaptı; harâm
işledi” demektir. Çünkü işi ehline vermek farzdır; ehil olana vermemek ve
ehil olmayana vermek harâmdır. Nisâ sûresinde meâlen, “Allah(ü
teâlâ), size emânetleri ehline vermenizi emreder” buyuruluyor.
Büyük zâtlara, “İşi ehline vermedi” demek çok çirkindir.
Onlarda yanlış zannedilen bir şey görünce, “Mutlaka
bilemediğimiz bir sebep vardır” diye düşünmelidir. Silsile-i aliyye
büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, “Bu
büyük zâtların gözünden düşmek, yedi kat gökten düşmekten kötüdür” buyuruyor.
Yedi kat gökten düşen ölür, îmânı varsa şehîd olur. Ama hocasının kalbinden
düşen, Cehenneme düşer. Bu büyük zâtlardan herhangi birinin kalbi, hocasının
kalbine, onun da kalbi, kendi hocasının kalbine bağlıdır. Bu, silsile yoluyla
Resûlullah Efendimize, oradan da Allahü teâlâya kadar gider. Onun için, dîn
büyüklerine karşı bir edepsizlik etmekten çok sakınmalıdır.
O büyükler, talebelerine, evlâdlarından daha çok düşkündürler.
Onların talebesine ne yapılsa, hocasına gider. Çünkü onlar, “Her
talebemiz bizim evlâdımızdır” buyuruyorlar. Hiç olmazsa
bunun için, onları üzmekten çok sakınmalıdır. Evlâda yapılan babaya yapılmış
gibidir. Evlâda hediye verilse, babası kendisine verilmiş gibi sevinir. Evlâdı
üzmek, babayı üzeceği gibi, talebeyi üzmek de hocayı üzer. Bunun da nereye
varacağını düşünmelidir.
İmam-ı
Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Büyük bir zâtın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felâkete götürür. Onun her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun feyizlerine kavuşamaz.….” (Mektûbât, I, 313)