Ecdadımız örnek insanlardı...
23/02/2025 Pazar Köşe yazarı S.K
Kul hakkının ahiretteki hesabı düşünerek, başkalarının malına, canına,
namusuna zarar vermekten son derece sakınan ecdadımız, sonraki nesillere örnek
olmuşlardır...
İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlı askerleri, Bizans
hapishanelerini kontrol ettiler. En ücra bir mahzende üç papaz buldular. Alıp
Fatih Sultan Mehmet Han’a götürdüler. Sultan, onlara hapsedilmelerinin sebebini
sordu. Papazlar, “Biz, Bizans’ın en ileri gelen papazları idik.
İmparatorun zulüm ve işkencelerinden, yaptığı rezalet ve sefahetten dolayı
kendisini ikaz edip, sonunun yakın olduğunu söyledik. O da bize kızıp zindana
attı” dediler.
Fatih Sultan Mehmet Han, papazların ellerine serbest
dolaşma belgesi verip, memleketini gezip görmelerini, Osmanlı Devleti hakkında
kendisine görüşlerini bildirmelerini istedi.
Papazlar, İstanbul’da bir çarşıya girip, sabahın erken
vaktinde bir şeyler almak istediler. Siftah yapan bir dükkândan, komşuları
siftah yapmadan ikinci bir şey alamadılar.
Anadolu’ya geçtiler, dolaşırken ezan okunmaya başladı.
Kimse dükkânını kapatmaya bile lüzum görmeden camiye gittiler...
Papazlar, bütün bu hadiselerden dolayı şaşkına döndü.
Pek çok şehir dolaştıkları hâlde, bir mahkemeye rastlamadılar. Her kasabada
kâdı var, fakat dava yoktu...
Birkaç ay dolaştıktan sonra, şehrin birinde bir
mahkemenin olacağını haber alıp, oraya koştular. Dinleyici olarak içeri
girdiler. Davalı ve davacı geldi. Kâdı yerine geçip meseleyi dinledi.
Adamlardan biri anlattı: “Efendim, bendeniz bu din
kardeşimin tarlasını arzu ettiği fiyat üzerinden satın aldım. Birkaç sene ekip
biçtim. Fakat bu sene çift sürerken, sabanımın demirine bir şey takıldı. Kazıp
çıkardım. İçi altın dolu bir küptü. Küpü götürüp, daha önce tarlayı satın
aldığım bu kardeşime vermek istedim. O kabul etmedi ‘Ben tarlamı, altı ve
üstüyle birlikte sattım. Onun ekip kaldırdığında bir hakkım olmadığı gibi,
toprağın altında da bir hakkım olamaz’ dedi.”
Üç papaz, mahkemeyi ibretle seyrediyorlardı. Tarlanın
yeni sahibi, çıkarttığı altın küpünü eski sahibine vermek istiyor, “Toprağın
altında küpün varlığından haberdar olsaydı, bana orayı satmazdı” diyordu.
Eski sahibi ise, “Efendim, durum kardeşimin anlattığı
gibi vâki oldu. Ancak, senelerdir ben o tarlayı sürerim, benim nasibim olsaydı
o altınları ben bulurdum” diyordu.
Kâdı efendi, bu iki Müslüman arasında hüküm vermekte
güçlük çekmedi. Çünkü, birinin temiz ve saliha bir kızı, diğerinin de salih bir
oğlu vardı. "Kendileri de razı olurlarsa bu gençleri evlendirelim, bu küp
altın da onların düğün hediyesi olsun" diye teklif yaptı. Onlar da
kabul ettiler. Davayı böylece halletmiş oldu. Papazlar da şaşkınlıktan ne
yapacaklarını bilemez bir hâlde oradan ayrıldılar.
Buna benzer birçok hususta, ecdadımız
kul hakkını ve ahiretteki hesabını düşünerek son derece hassas davranmış,
harama ve helale çok dikkat etmiştir. Bu vasıflarıyla torunlarına ve sonraki
nesillere en güzel örnek olmuşlardır.
