Âsi olan da itaat eden de tövbe etmelidir!..
23/04/2021 Cuma Köşe yazarı V.T
Günah işleyip, sonra tövbe etmek, gözü, kulağı, dili muhafaza etmek zor
değildir.
İsâ bin Dînâr el-Gâfiki hazretleri hadis ve Mâlîkî fıkıh âlimidir. 155 (m.
772)’de Endülüs’te (İspanya) Tuleytula'da (Toledo) doğdu. Burada ve Kurtuba'da
(Cordoba) ilim tahsilinden sonra Kahire'ye gitti. İmam-ı Mâlik hazretlerinin
en önde gelen talebesi Abdurrahman bin Kâsım'dan fıkıh ve hadis okudu. Memleketine
dönerek talebe yetiştirdi. 212 (m. 828)’de Tuleytula'da vefat etti. Derslerinde
şöyle anlattı:
Âsi olanın işlediği günaha tövbe etmesi lâzımdır. İtaat edenin, bu
hâlini üstün (iyi) görmekten tövbe etmesi gerekir. Ayrıca, Kur’ân-ı kerîm
okuyanların ucubdan (kendini beğenmekten), âlimin hasedden, doğru yolda olanın,
bu hâlini kendinden bilmekten ve bütün insanların her husûsta benlik his ve
düşüncelerinden tövbe etmesi lüzumu hiç unutulmamalıdır.
Azâları ile günah işleyip, sonra tövbe etmek, gözü, kulağı, dili muhafaza
etmek zor değildir. Fakat böyle olmakla beraber, tâiblerin (tövbekârların)
derecesine kavuşmak da kolay olmamaktadır. Zira tövbe edenin, hiçbir nefesini
zayi etmemesi gerekir. Kendi gönül kıblesini, kötü işlerine bakmaya yöneltip “Ne
yaptım? Söylediğim ne oldu?” gibi düşüncelerle ve insaf gözüyle hareket
etmelidir. “Efendisine hizmette kusurlu olana mükâfat verilir mi? Azâbı ve
cezası nasıl olur?” diye düşünüp, Cehennem azâbına düşmekten korkması gerekir.
Bunları düşündükçe, nedamet ateşi gönlünde yükselip, gönlü yana ve gözleri
yaşlar döke ve dili feryâd ede... Vücûdu eriye, gözünü gerekmeyeni görmekten,
kulağını gerekmeyeni işitmekten, dilini söylememesi gerekeni söylemekten
muhafaza ede. Kötü arkadaşı terk ede. Gidilmemesi gereken yerlere gitmekten,
alınmaması gerekeni almaktan sakına. Bütün azâlarını, kulluk bağı ile bağlı
kıla. Hoşnut edebileceği her hasmını hoşnud ede. Tam hasret ve nedametle ve
kalbinde tam bir korku ile devamlı, acaba benim bu hatâ ve zulümlerim affolur
mu, yoksa affolmaz mı? Bana ne muâmele yaparlar? Af mı ederler, yoksa azap mı
ederler? diye düşüne. Bir nefesini korkuyla, diğer nefesini ümidle geçire.
Gece-gündüz Allahü teâlânın işiyle meşgûl ola. Her vakitte dilini Allahü
teâlânın zikri ile ıslata.
Bilhassa bazı zamanlarda yapılacak ibâdetlerin husûsiyeti vardır. Nitekim
Allahü teâlâ Tâhâ sûresi yüz otuzuncu âyet-i kerimede meâlen;
“Rabbinin (celleşânühu) tevfîk ve hidayetine hamd edici olduğun hâlde, güneşin doğmasından önce (sabah namazını), güneş batmazdan önce (ikindi namazını), gecenin bir kısım saatlerinde (akşam ve yatsı) namazlarını ve gündüzün etrâfında da (öğle) namazını kıl ki, Allahü teâlâ senden râzı ola” buyurmaktadır.