Dünya ve ahiret saadeti için...

23/05/2021 Pazar Köşe yazarı S.K

İslam âlimlerini ve evliya zatları seven ve onların yaşayışlarını örnek alan kimsenin dünyası da ahireti de güzel olur...

 

Başta Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) olmak üzere Eshab-ı kiram Efendilerimizin aleyhimürrıdvan, İslam âlimlerinin ve evliya zatların hayatını ve sözlerini okumak, öğrenmek son derece faydalıdır. Onların hayatını öğrenen, onları daha çok sevmeye başlar ve sever. Onların hayatını kendine örnek alır. Onların hayatını örnek alanın dünyası da ahireti de güzel olur. Onların hayatlarını öğrenmek, imanı kuvvetlendirir ve ihlası artırır. İslamiyet’e uyma ve günahlardan sakınma azim ve gayretini çoğaltır. İbadetleri yapmaktaki gevşekliği giderir. Çünkü kalplere, gönüllere tesir eder. O büyüklerin hayatını okuyan kişi, İyi bir Müslümanın, iyi bir insan nasıl olunacağını, dünyada ve ahirette mutlu olmak için nasıl yaşamak gerektiğini gayet açık bir şekilde öğrenir. Bugün inşallah son devrin büyük  din, fen ve tasavvuf âlimi merhum Hüseyin Hilmi Işık Efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” örnek ahlakından ve çok kıymetli nasihatleriden bahsedeceğiz:

"İslâmiyet, her safhası ile, ahlâkı ile, itikadı ile, ameli ile yaşanan bir dindir. Hepsi bulunursa, tam olur. Yoksa kişinin dini eksik olur" derdi.

“En büyük keramet, istikamet, yani Allahü teâlânın beğendiği doğru yol üzere olmaktır" buyururdu. Namazı ve diğer ibadetleri birinci vazife olarak görür, altını çize çize "Namaza mâni olan işte hayır yoktur" derdi.

Dine zararı olmayan şeylere üzülmezdi. Çocukların yaramazlıklarını tabii görürdü. Ama onlara dinlerini öğretmekte gevşek davranılmasını hoş görmezdi.

Hanefî, Mâlikî, Şâfi'î ve Hanbelî mezheplerinden birinde bulunmanın, Ehl-i sünnetin alâmeti olduğunu, herkesin kendi mezhebine göre amel etmesinin şart olduğunu, zaruret ve ihtiyaç hâlinde, hak olan dört mezhepten birinin taklit edilebileceğini anlatırdı.

Ailesinden Osmanlı terbiyesi, zahir ve batın ilimlerinde mütahassıs, dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir olan Seyyid Abdülhakim Arvasi’den (rahmetullahi aleyh) tasavvuf edebi almış idi. Hayatı boyunca insanlarla iyi geçinmeyi, güzel ahlâk sahibi olmayı tavsiye etti. Güler yüzlü olmayı, güzel ve temiz giyinmeyi tavsiye etti. Bu zamanda İslamiyet’e hizmetin bu şekilde yapılacağını söylerdi. "Ehl-i Sünnet o kimsedir ki, bir yerde bir saat kalsa, orada hayırlı bir iz bırakır" derdi. Fitne çıkarmaktan her zaman çok sakındı ve sevenlerine de bu hususta hep ikazda bulundu.

Son derece vefakâr idi. Ecdadımıza büyük hürmeti vardı. İslam âlimleri ve Osmanlılara vefa borcu olduğuna inanır ve onları büyük bir muhabbetle severdi. "Osmanlılar olmasaydı, biz şimdi Müslüman ve Ehli sünnet olamazdık" derdi. Ehl-i Beyt’e, Seyyidlere büyük hürmeti vardı. Ömrü boyunca, onlara hizmet etmeyi, onların sıkıntılarını gidermeyi maddî ve manevî destek vermeyi kendine önemli bir vazife bildi.