Şunu görüyor musunuz?
23/08/2021 Pazartesi Köşe yazarı A.U
Efendimiz aleyhisselâm,
bir gün Kâbe'de müşriklerin hidâyete gelmesi için duâ ediyordu.
Ebû Cehil ve
yandaşları geldi.
Ve yılışık bir tavırla
oturdular.
Gâyeleri, onu üzmekti.
Ebû Cehil ileride
birşey gördü.
Bu, bir deve
işkembesiydi.
Onu yandaşlarına
gösterip;
"İçinizde şunu
kim alır da, şu adam secdeye gittiğinde, götürüp omuzunun üzerine koyar?" dedi.
Şu adam dediği,
Efendimizdi.
Ukbe kâfiri kalktı;
"Bu işi ben
yaparım" dedi.
Ve onu alıp bu
alçaklığı yaptı.
Abdullah bin Mes’ud,
bunu gördü.
Çarpılmışa döndü!
Bir türlü
inanamıyordu.
"Hayır,
olamaz!" dedi.
İnsan bu kadar
süflîleşemez.
Bu kadar aşağılık
olamaz.
Kaldırmaya yeltense
öldürürlerdi.
Garipti çünkü. Kimi
kimsesi yoktu.
Üstelik zayıf
bünyeliydi.
Derken koşarak bir
hâtun geldi.
Bu gelen Hazret-i
Fâtıma idi.
Babasının üstündeki o
şeyi attı.
Efendimiz doğrulup
selâm verdi.
O kâfirlerin
isimlerini birbir sayıp;
Allah’a havâle etti
onları!
Bunlar, yedi bedbah
idi.
Yedisi de Bedir'de
öldürülüp, leşleri atıldı kör bir kuyuya.
Efendimizin bu
bedduâsını işiten mel’unlar, gülmeyi bırakıp derin bir sessizliğe büründüler!
Yüzlerinin kanı
çekilmişti.
Belli ki, âkıbetlerini
görür gibi olmuşlardı şimdiden.