İhsânda bulunduğun kimseyi mahcup etme!
23/10/2019 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Ezâ, nimet verdiği, ihsânda bulunduğu kimseyi mahcup etmek,
utandırmaktır.
Ebü’l-Kâsım Nüveyrî hazretleri Şafii âlimidir. 801 (m. 1399)’da Mısır’da
doğdu. 898 (m. 1493)’de Mekke-i mükerremede vefât etti. “Târih-ül-Hulefâ”
kitabında şunları anlatmaktadır:
Sûre-i Bekaranın sonunda meâl-i şerîfi (Mallarını Allah yolunda infâk
edenler, dağıtanlar...) olan 262. âyet-i kerîmesi, hazret-i Osmân bin
Affân ve hazret-i Abdürrahmân bin Avf “radıyallahü anhümâ” hakkında nâzil
olmuştur...
Abdürrahmân bin Avf, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna
dört bin dirhem getirdi, koydu. Dedi ki: Yanımda sekiz bin dirhem var idi.
Dört bin dirhemi kendime ve âileme alıkoydum. Dört bin dirhemi Rabbime ödünç
verdim. Resûl-i ekrem ona buyurdu ki: (Evinde bıraktığına ve borç
verdiğine, Allahü teâlâ bereket versin!) Fakat Osmân “radıyallahü anh”
Müslümânları Tebûk gazâsında techîz etti. Ticâret develerini, hevedleri ve
çulları ile berâber verdi. O iki serverin hakkında bu âyet-i kerîme nâzil oldu.
Abdürrahmân bin Sümre “radıyallahü anh” dedi ki: Tebük gazâsında
hazret-i Osmân, bin dinâr ile geldi. Hazret-i Resûlullahın kucağına altınları
döktü. Ben gördüm. Resûlullah mübârek elini altınlar arasına dâhil kılıp,
karıştırdı. Buyurdu ki: (Osmân'a bundan sonra yaptıkları zarar vermez.)
Allahü teâlâ hazretleri meâl-i şerîfi, (Allah yolunda mallarını sarf eden
kimseler, dağıttıkları şeyler ile karşısındakileri ezâda ve minnette
bırakmazlar. Onların ecrini onların Rabbi verir. Onlar için korku ve üzüntü
yoktur) olan âyet-i kerîmeyi gönderdi.
Minnet, ihsânda ve ikrâmda bulunduğu kimsenin, ben sana şunları verdim, bu
kadar şey verdim, diye verdiği nimeti onun başına kakmak, onu üzmektir. Ezâ,
nimet verdiği, ihsânda bulunduğu kimseyi mahcup etmek, utandırmaktır. Veyâ
ikrâmda bulunduğu kimseyi, hiç bilmesi icap etmeyen birisi yanında ikrâm
ettiğini söyleyerek utandırmaktır.
Süfyân demiştir ki: "Minnet ve ezâ demek, sana verdim, sen
şükretmedin, demektir."
Abdürrahmân bin Zeyd bin Eslem dedi ki: Benim babam der ki; bir
şahıs bir şeyi, bir kimseye bağışlasın. Sonra baksın ki, senin selâmın onun
üzerine ağır gelir. Selâmını o kimseden önce verme. Allahü teâlâ kullarına
ihsân ve iyilik ettikten sonra, başa kakmağı harâm kılmıştır. Kullarına her
çeşit nimeti verip, onların başına kakmamayı kendi zât-i pâkine mahsûs sıfat
kılmıştır.