Huzûr ve âfiyette olmak...
24/02/2024 Cumartesi Köşe yazarı A.U
Hirat'ta yetişen âlim ve velîlerden Mevlânâ Câmî hazretleri;
şöhret ve îtibâr kazanmaktan kaçardı.
Halkın övmesine ve yermesine ehemmiyet vermezdi.
Dâima namazda oturur gibi otururdu.
İnsanlar ona giderdi.
Kederlerini unuturlardı.
Ferahlık duyarlardı.
Misâfirsiz yemek yemezdi.
Hizmetçileri ile otururdu.
Onlarla yemekten zevk alırdı.
● ● ●
Bir kimse Mevlânâ Câmî'ye;
“Bana öyle bir şey öğretin ki, kalan ömrümde onu yaparak Rabbimin rızâsını
kazanayım” dedi.
Cevâbında;
"Hocam Sadüddîn-i Kaşgârî'ye de aynı suâli sordular. Mübârek sağ elini
kalbinin üzerine götürüp (Bununla meşgûl olun) dedi.
Yâni kalbinizden (Kötü huyları) çıkarıp, (İyi
huyları) yerleştirin demek istedi” buyurdu.
● ● ●
Mevlânâ Câmî hazretleri, bir gün birine;
"Ne iş yapıyorsun?" diye sordu.
O kimse de;
"Hamdolsun huzûr ve âfiyetteyim. Dünyâyı terk edip bir köşeye
çekildim, Cenâb-ı Hak'ın zikriyle meşgûl oluyorum” dedi.
Mevlânâ Câmî;
“Huzûr ve âfiyet bu değildir” buyurdu.
Adam şaşırdı.
Ve hemen sordu ki:
“Ya nedir efendim?”
Büyük velî cevâben;
“Huzûr ve âfiyet, nefsin itmînâna kavuşmasıdır. Nefsini îmâna getir de,
ister bir köşede otur, ister insanların arasında ol” buyurdu.