Mezheplere ayrılmak parçalanmak değildir...
24/06/2024 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Eshâb-ı kirâm da, günlük işleri açıklayan bilgilerde, birbirlerinden
ayrılmışlardı. Fakat, i’tikâd bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu...
Kur’ân-ı kerîmde meâlen, “…Fırkalara
ayrılmayın=Parçalanmayın…” buyurulmuştur. Bu âyet-i kerîme, muteber
tefsirlerde belirtildiğine göre, “i’tikâdda, inanılacak bilgilerde
parçalanmayın” manâsındadır. Ya’nî “nefislerinize ve bozuk
düşüncelerinize uyarak, doğru îmândan ayrılmayın” demektir. İ’tikâdda
ayrılmak, parçalanmak elbette, kat’iyyen câiz değildir. Hadîs-i şerîfte
de “Cemâatte rahmet, ayrılıkta azap vardır” buyurulmuştur.
Şu hâlde, “…Parçalanmayın…” âyet-i
kerîmesi, “fıkıh bilgilerinde ayrılmayın” demek değildir.
Ahkâmda, amellerde olan ictihâd bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları,
amellerdeki ince bilgileri ortaya koymuştur. Eshâb-ı kirâm da, günlük işleri
açıklayan bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fakat, i’tikâd bilgilerinde
hiç ayrılıkları yoktu. Hadîs-i şerîfte, “Ümmetimin ihtilâfı, ayrılığı [mezheplere
ayrılması] rahmettir (rahmet-i İlâhiyyedir)” buyuruldu. Dört
mezhebin, amel bilgilerinde ayrılmaları böyledir. (Abdülğanî Nablüsî,
el-Hadîkatü’n-Nediyye)
Hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: “Benî İsrâîl,
yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehennem'e gidip, ancak bir
fırkası kurtulmuştur. Nasârâ (hıristiyânlar) da yetmiş iki
fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri Cehennem'e gitmiştir. Bir zaman sonra benim
ümmetim de yetmiş üç kısma ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehennem'e gidip,
yalnız bir fırkası kurtulur. Cehennem'den kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın
gittiği yolda gidenlerdir.” [Tirmizî]
“Ehl-i Sünnet” terimi, daha
ziyâde izâfet (tâmlama) hâlinde, ya’nî “Ehl-i Sünnet İ’tikâdı veya
Akîdesi”, “Ehl-i Sünnet Mezhebi”, “Ehl-i Sünnet Yolu”, “Ehl-i Sünnet Fırkası”,
“Ehl-i Sünnet ve Cemâat fırkası”, “Ehlü’s-Sünneti ve’l-Cemâa”,
“Ehl-i Sünnet Âlimleri...” şeklinde kullanılır. Kitaplarda “Ehl-i
Sünnet” için “Ehl-i Hak (Doğru yolda
olanlar)” ta’bîri de kullanılmaktadır.
“Ehl-i sünnet vel-cemâat” ulemâsı demek, “Resûlullahın
ve Eshâb-ı kirâmının gittikleri doğru yolda bulunan âlimler” demektir. “Hak
olan cemâat” ve 73 fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş
olan “Fırka-ı nâciye” bunlardır.
Yukarıdaki terimde geçen “Sünnet=yol” demektir.
“Sünnetullah=Allah’ın yolu” demektir. Yine “Sünnet=âdet,
kânûn” ma’nâlarına da gelir. Meselâ, “Allah’ın
sünneti=Allah’ın kânûnu” demektir. Bu, Kur’ân-ı kerîmde “sünnetullah” olarak
geçmektedir. “Allah’ın sünnetinde [kânûnunda] aslâ bir
değişiklik bulamazsın” buyuruluyor. [Ahzâb 62, Fetih 23, Fâtır 43]
“Sünnet-i Resûlillah=Resûlullahın
yolu” demektir. Sahâbîlerin de sünneti olur. “Hazret-i Ebûbekir’in
sünneti”, “Hazret-i Ömer’in sünneti”, “Hazret-i
Osmân’ın sünneti”, “Hazret-i Ali’nin sünneti” gibi. Nitekim hadîs-i
şerîfte buyuruldu ki: “Benim Sünnetime ve benden sonra da hidâyete
erdirilmiş olan Hulefâ-i râşidînin sünnetine sımsıkı sarılın.” [Buhârî]