Zaman niçin kıymetlidir?
24/12/2024 Salı Köşe yazarı R.A
Allahü teâlânın, bizlere ihsân buyurduğu en önemli lutuflarından
birisi de zamân ni’metidir. Unutmayalım ki, zaman en büyük
sermâyedir.
Dünkü makâlemizde, zamanın kıymetiyle alâkalı bazı
âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîflerden örnekler zikrettik. Zamânın önemini
belirtmek için atalarımız da; “Vakit nakittir” demişlerdir.
Her şeyi zamân sâyesinde kazanabiliriz. Ama geçen zamânı geri getirmeye, hiçbir
kimsenin gücü yetmez.
Yüce Allah, insanlara muhtâc oldukları her türlü
ni’meti lutfetmiştir. Hava, su, akıl, vücut uzuvları, eşler, çocuklar,
kâinâttaki her şey insanların hizmetine verilmiştir. Bu ni’metler,
sayılamayacak kadar çoktur. Birkaç misâl zikredecek olursak, şunları
söyleyebiliriz:
1- Evvelâ, Müslümân bir
ana-babanın evlâdı olarak dünyâya gelmek, bütün ömrümüzce, Allahü
teâlâya şükür ve hamd etmek için, tek başına en büyük sebeptir.
2- Müslümânlığı seven, elinden
geldiği kadar Müslümânlık yolunda yürümeye gayret eden bir kimse
olmak da ayrı bir tâlihdir.
3- Akıl ve iz’ân sâhibi olmak, iyi ve kötüyü
anlayabilecek bir tahsîl ve anlayış seviyesinde bulunmak da,
Allahü teâlânın en büyük ni'metlerindendir.
4- Sıhhatte olmak, başkalarına
muhtâç olmamak… vesâire gibi onlarca, yüzlerce, hattâ binlerce ni'met,
hep Allahü teâlânın lutuf ve ihsânıdır.
Çok cüz’î bir kısmını saydığımız bu ni'metlerden
mahrûm olan on binlerce, yüz binlerce, hattâ milyonlarca ve milyarlarca insanın
bulunduğunu düşünürsek, Allahü teâlâya, bizlerin nasıl şükretmemiz lâzım
geldiği kolayca anlaşılır.
Allahü teâlânın, bizlere ihsân buyurduğu en önemli
lutuflarından birisi de zamân ni’metidir. Unutmayalım ki, zaman
en büyük sermâyedir. Dünyâ ve âhiret saâdetini kazanmak, bu sınırlı
zamânı iyi kullanmaya bağlıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz
(aleyhis-salâtü ves-selâm) “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl
ölürseniz öyle haşrolunursunuz” buyurmuştur.
Yine sevgili Peygamberimiz “Ameller, sonlarına
göre değerlendirilir” buyurmuştur.
Bir hukûk âbidesi olan “Mecelle”de de “Hüküm
sona göre verilir” denilmektedir.
Bana gelen bir mailde, bu husûs şöyle ifâde
edilmektedir:
“Bir senenin değerini anlamak için sınıfta
kalmış bir öğrenciye sor... Bir ayın değerini anlamak
için, 8 aylık bir bebek dünyâya getiren anneye sor... Bir
haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe
sor... Bir sâatin değerini anlamak için, sevdiği kimseye kavuşmayı
bekleyene sor... Bir dakîkanın değerini anlamak için, treni
kaçıran yolcuya sor... Bir sâniyenin değerini anlamak
için, bir kazâyı önleyemeyen sürücüye sor... Bir sâniyenin
yüzde birinin değerini anlamak için de olimpiyatlarda gümüş madalya
kazanan koşucuya sor...”
“Yalnız azamet ve ikrâm sâhibi Rabbi’nin zâtı bâkî
kalacaktır.” [Rahmân, 27] meâlindeki âyet-i kerîmede de ifâde edildiği
gibi, Allahü teâlânın zâtı dışında bütün varlıklar fânîdir.
Yunus Emre’nin de (rahmetullahi aleyh) dediği
gibi: “Bu dünyâya gelen kişi/Âhir yine gitse
gerek./Müsâfirdir, vatanına/Bir gün sefer etse gerek.”
Evet, bu dünyâda birer yolcuyuz;
günün birinde ebediyet âlemine göçeceğiz. Bu sebeple bir hadîs-i şerîfte “Dünyâda
garip veya yolcu gibi ol; kendini kabir ehlinden say” buyurulmuştur.