"Rüzgâr, ekseriya geminin istemediği taraftan eser!.."
25/01/2024 Perşembe Köşe yazarı V.T
"Siz ne kadar, bizim sohbetimizi istiyorsanız, ben de o kadar sizi
görmek, sizinle konuşmak istiyorum; ancak..."
Hâce Muhammed Saîd Fârûkî hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ikinci
oğludur. Babası gibi büyük âlim ve velî idi. 1596 (H. 1005) senesinde doğdu.
1660 (H.1070) senesinde vefât etti. Hâce Bâkî-billah hazretleri, İmâm-ı
Rabbânî'ye yazdığı mektupların bâzılarında, bu oğullarını, şefkat ve merhamet
ile anıp duâ ederdi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, onun hakkında şöyle
buyurmuştur: "Muhammed Saîd, ulemâ-i râsihînden, derin âlimlerin önde
gelenlerindendir. Allahü teâlânın halîlidir (dostudur). O'nun rahmet
hazînesidir. Yarın kıyâmet günü rahmet hazînelerinin taksimi ona verilir.
Şefâat makâmından büyük payı vardır."
Hâce Muhammed Saîd'in, makam, kerâmet ve hârikulâde hâlleri sayılamayacak
kadar çoktur. Kalblerden geçenleri bilmede, kabir hâllerini keşifte ayrı bir
husûsiyeti vardı. Bir mesele hakkında bir şey söylese, Allahü teâlâ onun hatırı
için o işi söylediği gibi yaratırdı. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğullarına
yazdığı bir mektup şöyledir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Resûlüne salât ve selâm olsun. Kıymetli oğullarım!
Siz ne kadar, bizim sohbetimizi istiyorsanız, ben de o kadar sizi görmek,
sizinle konuşmak istiyorum. Fakat ne yapalım ki, bütün arzular ele geçmiyor.
Mısra:
"Rüzgâr, ekseriya geminin istemediği taraftan eser."
Bu asker arasında, isteksiz ve rağbetsiz kalmamda, büyük faydalar
görüyorum. Burada bir saat kalmayı, başka yerlerde birçok saatler kalmaktan
daha iyi buluyorum. Burada öyle şeyler ele geçiyor ki, başka yerlerde bunun
zerresine kavuşacağımı zannetmiyorum. Buranın mârifetlerinin yüksekliği başka,
hâlleri ve makamları ayrıdır. Sultânın buradan ayrılmama mâni olmasında, yüksek
bir kemâl kapısı ve hakîkî sâhibimiz olan Allahü teâlânın rızâsını buluyorum.
Kendi saâdetimi bu hapiste düşünüyorum. Bilhassa bu karışık günlerde, acâib
muâmeleler ve bu tefrika ve fitne zamanlarında çok garip güzellikler
görüyorum. Fakat bu şaşılacak yeni ve tâze nîmetlerin günden güne akıp gelmesi
karşısında oğullarımı düşünüyorum. Onlardan uzak kaldığım, onların yanında
olamadığım için kalbim yanıyor, ciğerim kavruluyor. Benim istememin, sizin
isteğinizden daha fazla olduğunu zannederim. Meşhûr sözdür ki: "Babanın
oğlunu istediği kadar oğul babayı istemez."
Her ne kadar asâlet ve füru olmak, bunun aksi ise de bu böyledir...