Allahü teâlânın birinci emri...
25/07/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Geçen hafta Salı günkü
makâlemizde, Allahü teâlânın birinci emrinin, îmân etmek olduğunu; îmân
etmenin, bütün insanlara lâzım olduğunu, herkes için îmânın zarûrî
olduğunu belirtmiştik.
Îmânın da kısaca, “Kelime-i
şehâdet”i kalp ile tasdîk ve dil ile söylemek yanî Allahü teâlânın var ve
bir olduğunu, Muhammed aleyhisselâmın, Allah tarafından seçilmiş, “Nebî=Peygamber” olduğunu
inanarak söylemek manâsına geldiğini ifâde etmiştik...
Net bir şekilde
belirtelim ki, îmân, Muhammed (aleyhisselâm)’ın
söylediklerinin hepsini beğenip, kalbin tasdîk etmesi, ya’nî inanmasıdır.
Böylece inanan insanlara “Mü’min” ve “Müslümân” denir.
Duygu organlarının ve
aklın kavradıkları bilgiler, îmâna kavuşmaya yardımcıdır. Fen ilimleri, âlemdeki
nizâmın, düzgünlüğün tesâdüfen olmadığını ve bir yaratıcının bulunduğunu
anlamağa, bilmeye ve îmâna kavuşmaya sebeb olur.
Îmân demek, son
Peygamber Muhammed aleyhisselâmın Allahü teâlâdan getirdiği bilgileri öğrenip,
inanmak demektir. İnanılması lâzım gelen bilgilere, akla uyarsa
inanırım demek, Peygamberlere inanmamak demek olur.
Her Müslümânın,
Muhammed aleyhisselâma inanması ve tâbi’ olması, Onun gösterdiği yolda yürümesi
lâzımdır. Onun yolu Kur’ân-ı kerîmin gösterdiği yoldur. Bu yola “İslâmiyyet” denir.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın haber verdiği husûsları, “Ehl-i
Sünnet âlimleri”nin kitâblarından öğrenip öylece inanmalıdır.
Şu hâlde dînimizin
temeli îmândır. Îmânı olmayanların hiçbir ibâdetini ve iyiliğini, Allahü teâlâ
beğenmez ve kabûl etmez. Müslümân olmak isteyen kimse, önce îmân etmeli,
sonra guslü, abdesti, namâzı ve lâzım oldukça diğer farzları ve harâmları
öğrenmelidir.
Her Müslümân, evlâdına
dînini, îmânını, Peygamberini ve kitâbını (ya’nî Kur'ân-ı kerîmi) henüz
çocuklukta öğretmelidir. İslâm âlimlerinin buyurduklarına göre bu,
Müslümânın birinci vazîfesidir.
Daha önce de
naklettiğimiz gibi, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mahdûmu Muhammed Ma’sûm Fârûkî
hazretleri, “Mektûbât-ı Ma’sûmiyye”sinde [3. cild 16. Mektûb]
buyurmuştur ki: “Îmân, kelime-i tevhîdin 'Lâ ilâhe illallah ve
Muhammedün Resûlullah' iki kısmına birlikte inanmaktır.”
Demek ki, îmân ve
İslâm demek, “Kur’ân-ı kerîm” ve “Hadîs-i şerîf”lere
inanmak demektir. Peygamberimizin bildirdiklerine inanmayan, Allah kelâmına da
inanmamış olur.
Dünyânın her yerindeki, milyonlarca İslâm kitâbı, “Kur’ân-ı kerîm” ile “Hadîs-i şerîf”lerin açıklamalarıdır. Muhammed aleyhisselâmdan gelmeyen bir söz, bir kitap; İslâm sözü, İslâm kitâbı olamaz. Ona (Muhammed aleyhisselâma) uymak için, önce îmân etmek, sonra “Ahkâm-ı islâmiyye”yi, ya’nî Müslümânlığı iyice öğrenmek, sonra farzları edâ edip, harâmlardan kaçınmak, dahâ sonra sünnetleri yapıp, mekrûhlardan kaçınmak lâzımdır. Bunlardan sonra, mubâhlarda da, Ona uymaya çalışmalıdır.