Meşveret etmek de sebebe yapışmaktır!
26/01/2024 Cuma Köşe yazarı V.T
Allahü teâlâ, bilenlere danışmayı emretti. İstişareden sonra
tevekkülü emreyledi.
Muhammed Sıddîk hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu,
Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretlerinin en küçük oğludur. 1649
(H.1059) senesinde Serhend'de dünyâya geldi. Babasının mübârek teveccühleri
altında yetişti. Zamânındaki ilimleri öğrenerek büyük bir âlim oldu. Tasavvuf
yolunda yüksek derecelere kavuşarak zamânın kutublarından oldu. Ömrünün sonuna
doğru saltanat merkezi olan Delhi'ye gitti. Zamanın pâdişâhı Muhammed Ferruh
onun talebesi olmakla şereflenmişti. 1719 (H.1131) senesinde vefât etti. Sohbetlerinde
şöyle anlatırdı:
Yüksek pederim Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretleri, Mektubatının 1. cild 182.
mektubunda buyuruyorlar ki: “Sebeplere yapışmak lâzımdır. Bu ise, tevekküle
muhâlif değildir. Sebeplerin tesîr etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen ve
tesîri Allahü teâlâdan bekleyen ve tesîri tecrübe edilmiş sebepleri kullanan
kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur. Tesîr etmeyen,
hayalî sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz. Tesîri çok görülmüş olan sebepleri
kullanmak lâzımdır. Ateş yakar. Fakat ateşe yakmak kuvvetini veren, Allahü
teâlâdır. Aç olan, bir şey yer. Bu şeye doyurma kuvvetini veren Odur. Lâzım
olduğu zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allaha âsî
olur...
Sebepler üçe ayrılır: Hayâlî sebepleri terk etmek, tecrübe edilmiş
sebepleri kullanmak vâcibdir. Şüpheli olanlar, bâzen kullanılır. Allahü teâlâ,
meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır.
Meşveretten sonra tevekkülü emreyledi. Âhiret işlerine tevekkül olmaz. Bunlarda
çalışmak emrolundu. Burada, azâbından korkmak ve merhametinden ümitli olmak
lâzımdır. Allahü teâlânın keremine, ihsânına güvenmeli ve emrolunan ibâdetleri
yapmalıdır. Şeriate uymamız, yâni emredilenleri yapmamız ve yasak edilenlerden
sakınmamız vazîfemizdir. Tevekkül budur ve kulluk böyle olur. Din bilgilerini
ve fen bilgilerini öğrenmek ve cihâd yapmak için en yeni silâhları yapmamız da
ibâdettir. Başkalarının düşüncelerini keşfetmek, gaybdan haber vermek,
duâlarının kabûl olması ve hârikalar, kerâmetler göstermek, Allahü teâlânın
sevgisini göstermez. Bunlar kâfirlerde de bulunur. Onlara (İstidrâc) olarak
verilir. Bunlar, riyâzet, sıkıntı çekenlerde hâsıl olduğu gibi, riyâzet
çekmeyenlere de verilebilir. Velînin de, riyâzet çekmesi ve kerâmet göstermesi
şart değildir.