Borcunu ödeyemeyeni sıkıştırma!..
26/04/2025 Cumartesi Köşe yazarı A.D
"Kıyamet gününün sıkıntılarından kurtulmak isteyen, eli darda olana,
alacağını tehir etsin veya bağışlasın!"
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok
sevaptır. Ancak, ödemek için uğraşıp da borcunu ödeyemeyen fakirleri
sıkıştırmamalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kıyamet gününün
sıkıntılarından kurtulmak isteyen, eli darda olana, alacağını tehir etsin veya
bağışlasın!) [Müslim]
Borcunu gerçekten ödeyemeyenlere mühlet vermek çok
sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Musibetten kurtulmak, istediğine kavuşmak ve
Arş'ın gölgesine sığınmak isteyen, eli darda olanın borcunun vâdesini uzatsın
veya o borcu bağışlasın!) [Abdürrezzak]
(Kıyamette günahı çok bir Müslümanı hesaba
çekerler. O kimse de (Benim hiç
iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, "Fakir olan borçluları sıkıştırma, ne
zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, bir şey isterlerse yine ver,
boş çevirme!" diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o kimseyi
affederek buyurur ki: Ey kulum, bugün sen fakir, muhtaçsın. Sen
dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.) [Buhari]
***
Ebû Bekr bin Ali bin Abdullah,
bir zâtın şöyle anlattığını nakletmiştir:
"Bir cuma günü cuma namazı kılmak için
mescide gitmiştim. Önümdeki safta vakarlı, huşû sâhibi bir zât
gördüm. Devamlı namaz kılıyordu. Cuma namazının başlamasına kadar
nâfile namaz kıldı. Heybetinden, kalbimde ona karşı bir muhabbet hâsıl
oldu. Sonra cuma namazı kılmaya kalktık. O gördüğüm zât, tedirgin
bir hâlde elbisesine bürünerek, sanki kendini birinden
gizliyordu... Namazdan sonra sebebini sordum. Şöyle dedi:
-Benim bir zâta borcum var. Bu sebeple, mahcûbiyetimden
böyle yapıyorum.
-Kime borcun var? dedim.
-Şu arkamda duran zâta, dedi.
Meğer alacaklı olan zât, Dalec bin Ahmed hazretleri imiş.
Bu sözleri Dalec'in o safta bulunan
bir arkadaşı işiterek, gidip durumu anlattı. Dalec bin Ahmed de,
bu zâtı evine getirmesini söyledi. Evine gittiklerinde yemek ikrâm edip,
borçlu zâta;
-Senin borcun unutuldu, diyerek
alacağını bağışladı. Ayrıca beş bin dirhem de hediye verdi ve;
-Mescidde beni görüp, borçlu olduğundan dolayı
üzülüp sıkıntıya düştüğün için, hakkını helâl et, dedi."
***
Muhammed Râzî anlatır: Senelerce Hâtim-i Esâm'ın
hizmetinde bulundum. Yumuşak huyluydu. Sadece bir kere kızdığını gördüm. O da,
pazardan geçerken bir bakkal, çok sevdiği bir talebesini yakalamış;
-Malımı alıp yedin, borcunu öde, diyordu. Hâtim
bunu görünce;
-Ey Efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu ödemesi için
biraz mühlet tanı, dedi. Fakat bakkal;
-Olmaz, diye dayattı. Bunun üzerine çok
sinirlenen Hâtim-i Esâm, yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda
pazarın ortası altınlarla doldu. Hâtim-i Esâm bakkala;
-Alacağın ne kadarsa onu al, tamah edip fazlasını
alma, sonra elin kurur, dedi.
Bakkal alacağını aldı, fakat para hırsından biraz
daha almaya kalkınca derhâl eli kurudu ve çolak oldu...
Borcunu ödeyemeyeni sıkıştırmayanlara
ne mutlu...
