Cemiyetlerin huzurlu olmaları için ne yapmaları lazım?
26/08/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İnsanlar, Peygamberlere tâbi olup, emir ve yasaklara uydukları müddetçe,
huzûrlu ve rahat birer hayat yaşamışlar, birbirlerini sevip saymışlardır.
Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan itibaren, Peygamberleri vâsıtasıyla
kullarına emirlerini ve yasaklarını, beğendiği ve beğenmediği işleri
bildirmiştir. İnsanlar, Peygamberlere tâbi olup, emir ve yasaklara
uydukları müddetçe, huzûrlu ve rahat birer hayat yaşamışlar, birbirlerini sevip
saymışlardır. Emirlere ve yasaklara uymadıklarında ise, huzursuz olmuşlar,
rahatları bozulmuş, ahlâksızlık ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.
İyi insan, iyi ahlâklı insan demektir. Dînimiz iyi huylar edinmemizi,
kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir. Güzel ahlâka sâhip kimselere
gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir.
Güzel ahlâk, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle
elde edilir. Kötü ahlâk da bunun tersidir. Yani câhil kalmak, edepsiz olmak,
kötü insanlarla arkadaşlık etmekten hâsıl olur.
Allahü teâlâ, Kalem sûre-i celîlesinde, Peygamber Efendimizi överken: “Muhakkak
ki sen, büyük bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) buyurdu.
Hazret-i Ayşe annemize, Onun ahlâkı sorulduğunda: “Onun ahlâkı,
Kur’ân ahlâkından ibâretti” buyurmuştur.
Kur’ân-ı kerîmde bir âyet-i kerimede de, onun üsve-i hasene (en
güzel örnek) olduğu ifâde buyurulmuştur:
“Muhakkak ki, Allahın Resûlünde, sizin için üsve-i hasene/numune-i imtisâl/en
güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 21)
Son Peygamber Muhammed (aleyhisselâm), “Ben, iyi huyları
tamâmlamak, yerleştirmek için gönderildim” buyurmuştur.
Böylece İslâmiyet, insanlığa, temelinde Allah sevgisi, Allah
korkusu ve her yaptığını, kimseden dünyevî bir menfaat
beklemeden ihlâs ile, yalnız Allah için yapma, nefsi kontrol
etme ve ona hâkim olma esâsları bulunan en yüksek ahlâk kâidelerini
sundu.
“Et-ta’zîmü li-emrillah veş-şefekatü li-halkıllâh (veya alâ halkıllâh)”, yani Allahü teâlânın
emirlerine tazim, hürmet [saygı] ve yarattıklarına şefkat [merhamet] bu
kâidelerin en önemlilerinden ikisidir.
Dost-düşmân herkesin yakînen bidiği gibi, Peygamber Efendimizden itibâren,
bütün Müslüman devlet adamları, milletleri “Vedîatullah” (Allahü teâlânın
kendilerine birer emâneti) olarak görmüşler ve onlara buna göre muâmele
etmişlerdir.
Bilindiği üzere “Medeniyet” de “Ta’mîr-i bilâd ve
terfîh-i ıbâd=Beldeleri îmâr edip, kulları (insanları) refâha (râhat ve
huzura) kavuşturmak” şeklinde tarîf edilmektedir.
Medeniyet; memleketleri îmâr etmek, binâlar, yollar, fabrikalar, çeşitli âlât u
edevât vs. yaparak memleketleri kalkındırmak, fenni ve her çeşit
gelirleri, bütün insanların, yanî ferd, âile, cemiyet ve milletlerin
hürriyetleri, rahat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmaktır.