Gel öyleyse kadıya gidelim
26/08/2021 Perşembe Köşe yazarı A.U
Hazret-i Alî (radıyallahü anh),
halîfe iken zırhını kaybetmiş ve çok aradıysa da bulamamıştı.
Bir gün Kûfe'de idi.
Zırhını, bir Yahûdîde
gördü.
Ve ona buyurdu ki:
"Bu zırh benim,
sende ne arıyor?"
Yahûdî îtirâz etti:
"Hayır, bu zırh
benim."
Hazret-i Alî,
yahûdîye;
"Kadıya
gidelim” dedi.
Ve birlikte kadıya
gittiler.
Kadı Şüreyh, hazret-i
Alîye sordu:
"Mesele
nedir?"
Hazret-i Alî arz etti:
"Bunun elindeki
zırh benimdir.”
Kadı Şüreyh Yahûdîye
döndü:
"Sen ne
diyorsun?"
"Hayır, bu zırh
benimdir” dedi.
Kadı, hazret-i Alî'ye
sordu:
"Senin şâhidin
var mı?"
"Âzâtlı kölem
Kamber ve oğlum Hasan, şâhittirler.”
Ancak kadı Şüreyh dedi
ki:
"Oğulun babaya
şâhitliği câiz değil, başka şâhit göster." Yahûdî bunları
dinledi.
Çok duygulandı.
Ve sesi titreyerek;
"Mü’minlerin
emîri, beni kendi hâkimine götürdü. Ama kendi hâkimi kendisinin aleyhine hüküm
veriyor. Böyle bir adâlet ancak hak dinde olur" dedi.
Şehâdeti getirdi.
Müslüman oldu ve;
"Ey mü’minlerin emîri, bu zırh senindir. Zîrâ senin devenden düşmüştü de ben almıştım" deyiverdi.