Van'dan doğan ve batmayan güneş...
26/11/2022 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Yarın 27 Kasım... Zahir ve batın (kalb) ilimlerinde kâmil,
dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, büyük âlim ve
velî Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin “rahmetullahi teâlâ
aleyh” vefat yıl dönümüdür...
Zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh
bilgilerinde mâhir, veliyyi kâmil tasavvuf ilminin mütehassısı, bu mübarek zat
1865 (H.1281)'te Van-Başkale'de doğdu...
Abdülhakîm Arvâsî hazretleri 1878 (H.1295) yılında zamanının bir
tanesi Seyyid Fehîm Arvâsî hazretlerinin huzûruna
kavuştu. Onun sohbet ve teveccühleri ile gönlünü nurlandırdı. Zâhirî ve
batınî ilimlerde icâzet aldı. Arvas'ta büyük ilmî faâliyetlerde
bulunuyordu. Ancak 1914 yılında Birinci Dünyâ Harbinin başlarında Rus
askeri Doğu Anadolu'yu işgâle başladı. Bir taraftan da Ermenileri
silahlandırarak masum Türk halkı üzerine kışkırtıyorlardı. Hicret etmek zorunda
kaldılar. Erbil, Bağdat, Musul, Adana, Eskişehir derken, çileli
bir yolculuktan sonra 1918 senesinde İstanbul'a teşrif ettiler...
Eyüpsultan'daki Kaşgari Dergâhı'nın şeyhliği, imâmlığı ve
vâizliği ile vazîfelendirildi.
Bu arada Sultan Vahideddîn Han tarafından Süleymâniye
Medresesine tasavvuf müderrisi (ordinaryüs profesör) olarak da tâyin edildi.
Böylece hem çeşitli câmilerde vaaz ederek ve hem de üniversitede hoca olarak İslâmiyeti
yaymaya, din düşmanlarını susturmaya ve sindirmeye başladı...
Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez
sandıkları meseleleri sormaya gelir, sohbetinde, dersinde bir saat kadar
oturunca, cevâbını alır, sormaya lüzum kalmadan, o bilgileri öğrenmiş olarak
dönerdi... Ancak; dîni dünya çıkarlarına âlet eden yobazlara karşı Eyyûb
Sultan, Fâtih, Bâyezîd, Bakırköy, Kadıköy ve Beyoğlu Ağa Câmii kürsülerindeki
konuşmaları, iftirâlara sebep oldu.
Bunların tahriki ile Eylül 1943'te tutuklanarak İstanbul'dan
İzmir'e götürüldü. Yakınları, kendilerinin Bursa'ya nakli veya İstanbul'a
iâdesi için birkaç defâ teşebbüse geçtilerse de her defâsında ret cevâbını
aldılar...
Nihâyet Ankara'ya nakline müsaade çıktı. Biraderinin oğlu Faruk
Işık Bey'in evine geldiler. Bu sırada hasta idi. On sekiz gün yattıktan
sonra 27 Kasım 1943 (H.1362)'te vefât etti... Keçiören-Bağlum'a
defnedildi...
Definden sonra mübarek mahdumu Ahmet Mekkî Efendi; çok sevdiği talebesi Hüseyin Hilmi Işık Efendi'ye "Babam sizi çok severdi, sesinizi iyi tanır, hoşuna gider, telkîni sen ver" buyurdu. Telkîn de o mübarek zata nasip oldu... Allahü teala şefaatlerine nail eylesin...