Kurban ibadeti nasıl yapılır?
27/07/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Hicretin 2. yılında zilhicce ayında, kurbân kesmek ve bayram namazı
kılmak vâcip oldu.
Bundan bir müddet önce bir İlâhiyatçı, televizyonlarda bir açıklama
yapıp “Kurbân farzdır” dedi. Buna karşı başka bir İlâhiyatçı
da çıkıp, “hayır, kurbân sünnettir” dedi.
Hâlbuki, asgarî seviyede bir İlâhiyat tahsili yapan yahut herhangi bir
ilmihâl veya fıkıh kitâbını okuyan bir Müslümân bilir ki; “Kurbân
ibâdeti, Hanefî mezhebine göre, Peygamber Efendimize farz, şartlarını taşıyan
Müslümânlara vâcip, ama diğer 3 mezhebe (Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine)
göre ise sünnet-i müekkededir.”
Usûl-i fıkıh, Usûl-i teşrî’ ilimlerini okuyanlar bilirler ki,
Kur’ân-ı kerîmdeki emirlerin hepsi vücûb ifâde etmez, bazıları istihbâbîdir,
yani yapılması müstehabdır. Meselâ, Bakara sûresindeki “ihrâmdan
çıktığınızda avlanınız” âyet-i kerimesi, “artık av yasağı
kalkmıştır, avlanabilirsiniz” demektir. Yoksa, “ihrâmdan
çıkınca, elinize bir silâh alın da, gidin avlanın” demek değildir.
Bilindiği gibi ibâdetler üç kısımdır: 1- Beden ile yapılanlar
(Namaz ve Oruç gibi), 2- Mal ile yapılanlar
(Zekât, Sadaka-i fıtır ve Kurbân gibi), 3- Hem beden, hem de mal ile
yapılan (Hac ve Umre gibi) ibâdetlerdir.
Hicretin ikinci yılında, Müslümanlara bedenî ve mâlî ibâdetlerden bazıları
emredildi. Kıblenin Kâbe-i muazzama olmasından bir ay ve hicretten de 18 ay
sonra, şabân ayının 10. günü, Bedir gazâsından da bir ay önce, oruç
farz oldu.
Yine o senede (hicretin 2. senesinde), ramazân ayında, terâvîh
namazı kılınmaya başlandı ve sadaka-i fıtır vermek vâcip oldu.
Kezâ hicretin 2. senesinde ramazân ayında zekât vermek de farz
oldu.
Hicretin 2. yılı olaylarından biri de, müdâfaa için cihâda izin
verilmesidir.
Bilindiği üzere 2. senede, daha önce Kudüs’e, Mescid-i Aksâ’ya doğru namaz
kılınırken, Allahü teâlânın emriyle, Mekke-i mükerremeye, Kâbe-i şerîfeye doğru
namaz kılınmaya başlanmıştır. Kıblenin Kâbe-i muazzama, Mescid-i harâm olduğunu
bildiren Bakara sûresinin 144. âyeti nazil olunca, Müslümanların
kıblesi, Kâbe-i şerîfe oldu.
Yine hicretin 2. yılında zilhicce ayında, kurbân kesmek ve bayram
namazı kılmak vâcip oldu.
Kurbân nisâbına mâlik olan ve gerekli diğer şartları taşıyan bir Müslümânın
kurbân kesmesi vâciptir; zarûretsiz kurbân kesmemek günâhtır.
“Kurbân”, “davar [koyun, anası gibi gösterişli 6 aylık kuzu ve
keçi], sığır [inek, dana, öküz, boğa, manda] veya deveyi,
Kurbân Bayramı'nın ilk üç gününde [Şâfiî mezhebinde 4. günde de kesmek
câizdir], kurbân niyeti ile kesmek” demektir.
Kurbân hayvânını fakîrlere veya hayır ve yardım cemiyetlerine diri olarak
sadaka vermek kurbân olmaz. Kurbânlık hayvânı kesmek, kanını akıtmak şarttır.
Hâli vakti yerinde olan ve Allahü teâlânın emrine uyarak kurbân kesen, kendisini Cehennemden âzâd etmiş olur. Sevgili Peygamberimiz, iki hadîs-i şerîfinde: “Hasîslerin [cimrilerin] en kötüsü, (kesmesi vâcib olduğu hâlde) kurbân kesmeyendir”, “Hâli vakti yerinde olup da kurbân kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin” [Hâkim] buyurmuştur.