Kalbin hastalıktan kurtulması için...
28/02/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Kalbin hasta olması, şeriatin emirlerinin tadını duymamak, yasak
ettiklerinden zevk almaktır.
Müstekimzâde Süleymân Sâdeddîn Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. 1719
(H.1131) senesinde İstanbul'da doğdu. Zamânın ileri gelen müderrislerinden ilim
öğrenip icâzet aldı. İstanbul'daki büyük velîlerden Mehmed Emin Tokâdî
hazretlerini tanımak ve ona talebe olmakla şereflendi. Mehmed Emin Tokâdî,
Ahmed-i Yekdest hazretlerinin, o da Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretlerinin
halîfesiydi. Hocasının emriyle İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ını
Türkçeye tercüme etti. 1787 (H.1202) senesinde vefât etti...
Tercüme ettiği İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ının 1.
cild 46. mektubunda şöyle buyuruluyor:
Allahü teâlânın var olduğu ve bir olduğu, hattâ Muhammed aleyhisselâmın, Onun
resûlü olduğu ve hattâ onun getirdiği her emrin ve haberlerin, doğru olduğu, güneş
gibi meydandadır. Düşünmeye, isbât etmeye hiç lüzûm yoktur. Kalbin bunlara
inanması için, kalbin bozuk olmaması, mânevi hastalığı bulunmaması lâzımdır.
Kalb hasta ve bozuk olunca, kalbin inanması için, akıl ile düşünmek, incelemek
lâzım olur. Kalb hastalıktan kurtulur, basîretten yâni kalb gözünden mânevi
perde kalkarsa, bunlara seve seve inanır.
Meselâ, safrası bozuk kimse, şekerin tadını duymuyor. Şekerin tatlı
olduğunu ona anlatmak, isbât etmek lâzım olur. Fakat, safra hastalıktan
kurtulunca, isbât etmeye lüzûm kalmaz. Hastalıktan dolayı isbât etmek lâzım
olması, şekerin tatlılığına bir kusur vermez.
Şaşı olan, bir şeyi iki görür ve iki kişi var sanır. Şaşıdaki göz
hastalığı, karşısındaki bir şeyin, iki olmasını icap ettirmez. O iki gördüğü
hâlde, görünen yine birdir. Bunun bir olduğunu isbât etmek çok zordur.
Müslüman olmak için, yalnız kalbin îman etmesi, inanması lâzımdır. Fakat,
her Müslümanın kalbine, dahilî düşmanı olan nefsinden ve hâricî düşmanları olan
şeytanlardan ve kötü arkadaşlardan hastalık gelmektedir. Nefis, yaratılışta
şeriate düşmandır. Kalbin hasta olması, şeriatin emirlerinin tadını duymamak,
yasak ettiklerinden zevk almaktır. Dünyaya düşkün olmak, kalbdeki îmanı
zayıflatmaktadır.
Bir kimse, nefslerinin esîri olan gâfil insanların sohbetlerinden,
sözlerinden uzaklaşırsa ve nefsi tezkiye olursa, bu dahilî ve hâricî
düşmanlardan kalbe hastalık gelmez. Mevcut hastalık da, tasfiye edilince, kalb
hakîkî îmana kavuşur. Nefsin cibillî hastalığından tezkiyesi ve kalbin
tasfiyesi, mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmakla, kitaplarını okumakla ve
şeriate uymakla nasip olur.