Şâh Şücâ Kirmânî'nin takvâ sahibi güzel kızı...
28/08/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Şâh Şücâ Kirmânî’nin bir kızı vardı. Kirman vâlileri ona tâlipti. Şâh onlardan
üç gün mühlet istedi...
Şâh Şücâ Kirmânî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. İran’da Kirman bölgesinde doğdu. 889 (H.276) da vefât etti. Ebû Türâb Nahşebî, Ebû Hafs, Ebû Ubeyd Busrî ve Yahyâ bin Muâz gibi âlimlerle sohbet etti.
Şâh Şücâ Kirmânî’nin bir kızı vardı. Kirman vâlileri
ona tâlipti. Şâh onlardan üç gün mühlet istedi. Bu üç gün içinde mescidleri
dolaştı. Güzel namaz kılan bir genç gördü. Namazı bitirinceye kadar onu
seyretti. Sonra yanına gidip: “Ey genç, evli misin?” diye sordu. Genç; “Hayır”
deyince, ona; “Kur’ân-ı kerîm okuyan, takvâ sâhibi ve güzel bir kızla evlenmek
ister misin?” dedi. Genç; “Bana kim kız verir ki, dünyâda üç dirhemden başka
hiç bir şeyim yok” dedi. “Ben veririm, bu üç gümüşün biri ile ekmek, biri ile
katık, biri ile güzel koku satın al” dedi...
Şâh Şücâ kızını o genç ile
evlendirdi. Kızı, o fakir gencin evine girdiğinde, bir kuru ekmek parçası
gördü. “Bu nedir?” diye sorunca, genç; “Senin nasibindir. Yarın sabah yemek
için ayırmıştım” dedi. Şâh’ın kızı babasının evine doğru gitmeye başlayınca,
genç; “Ah! Ben Şâh’ın kızının, benim yanımda durmayacağını bilmiştim” dedi. Kız
bunu işitince; “Ben senin fakirliğin sebebiyle gitmiyorum, îmânının zayıflığı
için gidiyorum. Sen akşamdan, sabahın ekmeğini hazırlıyorsun. Ben ise babama
şaşıyorum, bunca senedir yanındayım, bana seni haramlardan kaçan, dünyâyı hiç
düşünmeyen birine vereceğim derdi. Bugün öyle birine verdi ki, Rabbine îtimâd
etmiyor, rahat içinde bulunmuyor. Bu evde ya ben kalırım, ya bu ekmek. Sen
karar ver” dedi. Genç, ekmeği bir fakire verdi. Şâh’ın kızı geri döndü ve
onunla mesut bir hayat yaşadı...
Hâce Ali Sirgâhî, Şâh’ın türbesinin yanında
yemek verirdi. Böyle bir gün; “Yâ Rabbî! Bir misâfir gönder!” dedi. Âniden bir
köpek geldi. Hâce Ali köpeği kovaladı. Köpek kaçtı. Sonra Şâh’ın kabrinden bir
ses geldi: “Misâfir istiyordun. Gönderdik, kovdun” dedi. Derhal kalktı, dışarı
koştu. Köpeği aradı bulamadı. Şehrin dışına gitti. Köpeği orada bir ağacın
altında yatıyor hâlde buldu. Yemeği onun önüne koydu. Köpek yemeğe dönüp
bakmadı. Hâce Ali utandı ve istigfâra başladı. Tövbe etti. Köpek; “Ey Hâce Ali,
şimdi iyi ettin. Misâfir çağırıp kovmak ne demektir. Dikkatli ol! Eğer Şâh Şücâ
orada olmasaydı, göreceğini görmüştün” dedi.