Kâinâta ibret nazarıyla bakmak...

28/10/2018 Pazar Köşe yazarı V.T

İnsan, yeryüzünde yaratıldığından beri, Allahü teâlânın var olduğunu anlamaktadır...
 
Eyyûbî Abdullah Efendi Osmanlı kırâat âlimlerinin büyüklerindendir. Eyüpsultan semtinde ikâmeti sebebiyle "Eyyûbî" denildi. 1252 (m. 1836) senesinde İstanbul’da vefât etti. Şeyhülislâm Hamdizâde Mustafa Efendi’den, Gelenbevî İsmâil Efendi’den, kırâat ilmi ve yüksek ilimleri okudu. Bir dersinde şunları anlattı:
Akıl sahibi olan herkesin açıkça gördüğü gibi, kâinâta ibret nazarı ile bakıldığında, bütün işlerin ve hâllerin bir nizâm [düzen] içinde, değişmeyen kanunlara bağlı olduğu görülür. O kanunları koyan ve aynı şekilde hıfz eden bir Hâlıkın [yaratıcının], yâni vâcib-ül vücûd olan, Allahü teâlânın lâzım olduğu, aklıselîm sahibi olanlarca hemen anlaşılır. İşte cenâb-ı Hak, bu mebde-i evvel (her şeyin ilk başlangıcı) ve keyfiyyeti, nasıl olduğu akıl ile anlaşılamayan, ezelî ve ebedî olan, mutlak yaratıcıdır. O, bütün kemâlâtı ve üstünlükleri kendisinde toplamıştır. Ehaddir, yâni zâtında, fiillerinde ve sıfatlarında birdir. Benzeri yoktur.
Allahü teâlâ birdir, ezelîdir, ebedîdir ve kadîmdir. Her dürlü değişmekten uzaktır. Ondan başka her şey, bu varlık âleminde, zaman geçmesi ile eskiyerek bozulur ve değişmelere uğrar. Allahü teâlâ ise, her türlü değişiklikten berîdir, uzaktır. O, hiç değişmez. “Bir, bir daha, iki eder” sözü zamanla hiç değişmeyeceği gibi, asırlar ve zamanın geçmesi de, Allahü teâlânın birliğini, ilmini ve kudretini değiştirmez.
Akıl gibi bir nîmet verilmek ile, diğer mahlûklar içinden seçilmiş olan insan, yeryüzünde yaratıldığından beri, Allahü teâlânın var olduğunu anlamaktadır. Bu hakîkat, her din ve mezhepte, değişik bir şekil ile açıklanarak, ortaya konmuştur. Fakat, insanların akılları değişik, anlama kâbiliyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında, Onu kendi tabîatına, meşrebine, ilim ve idrâkine uygun bir tarzda tasavvur etmiştir. Onu kendi anlayışına ve meşrebine göre tarif etmiştir. Çünkü insan, aklının aczi ve noksanlığı sebebi ile anlamadığını, bilmediğini, bildikleri gibi sanmıştır. Hakîkati bulduk diyenlerin çoğu, mecûsîlik, putperestlik gibi şerrin, bâtıl şeylerin tam içine dalmışlar, bu sebep ile şirk ve dalâlete düşmüşlerdir.
İnsan, kendi noksan aklı ile, mutlak yaratıcıyı anlayamayacağından, merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlâ, her asırda, her kavme Peygamberler göndermiştir. Böylece, işin hakîkatini, doğrusunu insanlara öğretmiştir.