"Para, münâfığın boynuna geçmiş bir iptir!.."
28/10/2024 Pazartesi Köşe yazarı V.T
Seyyid İbrâhim Halvetî, Kayseri ve etrâfında hak yolun bilgilerini
öğretmekle meşgûl oldu...
İbrâhim Halvetî hazretleri evliyânın büyüklerindendir.
Seyyid olup, soyu Peygamber efendimize ulaşır. Kayseri'de doğdu. Erzincan'a
gidip Pîr Muhammed Erzincânî hazretlerinin sohbetlerine devam etti. Kısa
zamanda olgunlaşıp, icâzet aldı. Hocası onu insanlara ilim ve edeb öğretmesi
için Kayseri'ye gönderdi. 1455 (H.860) târihinde Kayseri'de vefât etti.
Seyyid İbrâhim Halvetî, Kayseri ve etrâfında hak yolun
bilgilerini öğretmekle meşgûl oldu. Bir gün tanıdıkları onu alıp bir kır
gezisine götürdüler. Bir bahçede oturuldu. Oradakilerden her biri velîlik ve
kerâmet hakkında bir şeyler söylediler. O sırada Seyyid İbrâhim'in
talebelerinden biri de; "Acabâ hocamızda böyle kerâmet, hârikulâde şeyler
var mı?" diye gönlünden geçirdi. Tam o sırada bağ kapısına bir fakir
gelip; "Allah için bir şey" diye bir şeyler istedi. Seyyid İbrâhim
hazretleri kerâmet isteyen talebesine hitâben; "Oğlum git şu ağacı
silkele. Her ne düşerse onu fakire ver" buyurdu. O talebe de işâret edilen
ağacı silkeledi. Yere bir mikdâr yaprak düştü. Talebe o yaprakları eline
aldığında onların gümüş olduğunu gördü. Fakire verirken de tamah edip, bir
kısmını gizlice cebine koydu. Sonra hocasının yanına döndü. O zaman Seyyid
İbrâhim hazretleri; "Oğlum! Bunlar onun nasîbidir. Sana bir faydası olmaz.
Onları git şu nehre dök de gel" buyurdu. O zaman talebe elini cebine sokup
çıkardığında gümüş yaprakların hepsinin çakıl taşları hâline geldiğini gördü.
Hemen hocasından af dileyip, tövbe etti. Bir daha da gönlünden böyle şeyler
geçirmemeye karar verdi...
Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
“Altın ve para, münâfıkların boynuna geçmiş bir iptir.
Her türlü pisliğe boyunlarındaki bu iple çekilirler."
"Allahü teâlâya kulluk için yaratılmış olan bir
kulun şehvetleri onu ibâdetten alıkoyarsa, o ne kötü bir kuldur."
"Âhiret için yaratılıp, dünyânın kendisini
âhiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Hâlbuki dünyâ fânî âhiret ise
bâkîdir."
"Şaşılır şu kimseye ki, kalbi âhirete bağlı iken
kendisine ufak bir şey tesir etse veya pire ısırsa, âhireti hemen
unutuverir."
"Şu iki insan dünyâda
azap içindedir: Dünyâ nîmetleri kendisine verilmiş, fakat bunları kâfi
görmeyip dünyâ ile devamlı meşgûl olan insan. İkincisi ise; Dünyâ nîmetlerinden
mahrûm olduğu hâlde devamlı onların hasret ve üzüntüsüyle ve ona kavuşma
arzusuyla dolu insan."