İnsan, canlıların en üstünüdür
28/12/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İnsan, bütün kâinâtın en kıymetli ziyneti gibidir. Dünyâdaki her şey,
insanın menfaatine ve istifâdesine sunulmuştur.
İnsan; akıl sâhibi olması, sosyal hayat içinde yaşaması, yüksek
bir zekâ seviyesine mâlik olması, rûh denilen cevhere sahip olması ve
hepsinden önemlisi, Cenab-ı Hakk’ın hitabına muhâtap olması ve kulluk
vazifeleri ile mükellef olması sebepleriyle “eşref-i mahlûkât” (yaratılmışların
en şereflisi) pâyesini almıştır.
İslâm dîninde her insan, başlı başına orijinal bir varlıktır ve doğuştan
günâhsızdır. Bülûğa erdikten sonra îmân etmesi ve İslâmiyetin hükümlerine
uyması istenir.
İslâm dîninde, insanın “âlem-i sağîr” (küçük âlem), “zübde-i âlem”
(âlemin özü) olduğu bildirilmiştir. İnsan, her varlıktan daha
çok ilerlemeye, yükselmeye namzet olduğu gibi, kendini Yaratanı
unutması ve Allah’ı bırakıp o varlıklara bağlanması hâlinde de, her
varlıktan daha aşağı ve zelîl olmaya da namzettir.
Kur’ân-ı kerîmde Tîn sûresinin, 4. âyetinde meâlen; “Biz, gerçekten
insanı en güzel bir biçimde yarattık” ve A’râf sûresinin 179. âyetinde
meâlen; “Onlar (îmân etmeyen insanlar) hayvânlar
gibidirler, belki hayvândan da daha aşağıdırlar” buyurulmaktadır.
Bu şerefli varlığını, îmân etmeyerek, aşağıların aşağısı yapan ve bu
hâliyle ölen insanların işledikleri suçun cezâsı sonsuz ve çok acıdır ki;
dünyâda böyle bir cezâ olamaz. İşte Cehennem, insana bu cezânın verildiği
yerdir.
İnsan, rûhunun ve cesedinin ihtiyaçlarını temîn edip gidermekle
mükelleftir. İnsanın ölmesi, rûhunun bedene olan bağlılığının sona ermesi,
bedenden ayrılmasıdır. Ölmüş Müslümânın cesedi de, dirisi gibi muhteremdir;
cesedi yakılmaz. Kendisine diriyken yapılmayan şeyler ölüyken de yapılmaz.
Yıkanıp kefenlenerek namazı kılınır ve kabre konur. Rûh ölmez. Ölmüş bir
insanın rûhu, başka bir insana geçmez. Kıyâmette, Allahü teâlâ, her insanı,
âhiret hayatına uygun yeni bir bedenle yeniden yaratır.
İnsan, âhirette ebedî bir hayât sürecektir. Âhirette insan için Cennet ve
Cehennemden başka üçüncü bir yer yoktur ve her ikisi de ebedîdir. Dünyâ hayâtını,
Allahü teâlânın rızâsına uygun olarak geçiren insanlar, Cennette sonsuz zevk ve
lezzetler içinde olacaklar, böyle olmayanlar ise Cehennemde çok acı, elîm,
şiddetli azaplara uğrayacaklardır.
İslâmiyet, kâinâtın insan için; insanın da Allah’a kulluk etmek için
yaratıldığını bildirmektedir. Çok yüksek yaratılışıyla insan, bütün kâinâtın en
kıymetli ziyneti gibidir. Dünyâdaki her şey, insanın menfaatine ve istifâdesine
sunulmuştur.
Yasak edilen belli şeyler dışında kalan her şey, aslı üzere mubâhtır. İnsanın bunlardan İslâmiyetin hudutları dâhilinde istifâde etmesi serbest, hattâ lâzımdır. İnsan bunu sağlamak için dünyâyı, eşyâyı, olayları inceleyip tanımakla emrolunmuştur. Kendini, cisimleri, fezâyı inceleyerek bunları yaratan Allahü teâlânın kudret ve azametini idrâkle vazîfelidir. İşte böylesine mükemmel ve şerefli olan insan, boşu boşuna yaratılmamış ve kendi bildiğine bırakılmamıştır. (Mü'minûn, 115)