İnsanlarda, yüce bir zâta ibâdet ihtiyâcı!
29/11/2022 Salı Köşe yazarı R.A
Almancada “Anbetung”, Fransızcada “Priére”, İngilizcede ise “Worship” kelimeleriyle ifâde edilen “İbâdet” “Kulluk etmek, tapmak, tapınmaktır; İslâmiyette ibâdet, bütün varlıkları yaratan Allahü teâlâya karşı saygı göstermek, O’nun emir ve yasaklarına uymaktır.”
Tapınma ihtiyâcı ve duygusu, insanoğlunun fıtratında, rûhî yapısında tabîî olarak mevcuttur. İnsanlar, “kendilerinden üstün, dileklerini kabul edecek, onları korktuklarından koruyacak ve istediklerine kavuşturacak bir varlığa” inanma ve tapınma ihtiyâcı içerisindedirler. Nitekim târih boyunca gelmiş, geçmiş bütün insan topluluklarında görülen ortak özelliklerden biri, kendi inançlarına göre bir ibâdet usûlü ve şekillerinin, bunları yapmak için de bir tapınaklarının olmasıdır.
Gerçekten yeryüzünün her yerinde yapılan kazılarda,eski insanların mâbedlerinin, ibâdet usûllerinin, esâslarının izlerine rastlanıldığı gibi, bugün de dünyânın neresine gidilirse gidilsin, en muhteşem yapıların başında mâbetlerin geldiği ve buralarda insanların saygılı davrandıkları görülür.
İnsanlar sâhip oldukları inancın koyduğu usûllere göre, bu mâbetlere koşmakta, inandıkları varlığa tapınarak huzûr bulmaya, âcizlik, yeis (ümitsizlik), sıkıntı ve kederlerden kurtulmaya, ümit, neşe ve kuvvet kazanmaya çalışmaktadırlar. Bu hâl, bütün insanlarda ortak olan bir husustur...
Târihte ve şimdi görülen, ateist (tanrısız) denilen insanlar da, aslında tamâmen tapınma duygusundan mahrûm, yoksun değillerdir. Bunlar, bilhassa Peygamberlerin bildirdikleri İlâhî dînlere inanmadıkları, bu dînlere ve inananlarına şiddetle düşmân oldukları için, “ateist” olarak vasıflandırılmaktadırlar. Ateistler de, “madde”ye inanmakta ve onu ilâhlık mertebesine çıkarmaktadırlar. Madde hakkında sâhib oldukları inanç ve görüşler, onlar için, âdeta bir dîn gibi mukaddes sayılmış ve maddenin hâkimiyeti karşısında takındıkları saygılı ve teslîm olmuş hâlleri de tapınma şeklini almıştır. İnsan olarak ateistler de, aşağı bir şekilde, inanma-tapınma ihtiyâcını madde ile karşılayıp tatmîn olmaya çalışmaktadırlar.
İnsanlık, bu inanma ve tapınma ihtiyâcını gidermek için târih boyunca pekçok çâreye başvurmuştur. İlk insan ve ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’in ve daha sonra gelen diğer Peygamberlerin bildirdikleri İlâhî dînlerden ve bu dînlerde emredilen ibâdetlerden ayrıldıkça, şaşkına dönmüşler, kendi elleriyle ortaya çıkarttıkları inanç ve ibâdet boşluklarını doldurmak, düştükleri buhrân ve huzûrsuzluklardan kurtulmak için hayâlî şeylere, Güneş'e, Ay'a, yıldızlara, rüzgâra, ateşe, şeytâna ve bunların taştan, topraktan yapılmış sembollerine tapınmışlardır.