Namaz, büyük emirdir!..
30/04/2023 Pazar Köşe yazarı S.K
Namaz, İslam’ın beş şartından
biridir. Dinin direğidir. Büyük emirdir. Namazını devamlı, doğru ve tam olarak
kılan kimse, İslâm binasını yani dinini ayakta durdurmuş olur. Namazı kılmayan,
İslâm binasını yıkmış olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu
ki: (Dinimizin
başı, namazdır.) Dolayısıyla, başsız insan olmadığı gibi,
namazsız da din olmaz.
Namaz, İslâm dininde imandan sonra ilk farz edilen emirdir.
Kur’ân-ı kerîmde yüzden fazla âyet-i kerimede (Namaz kılınız!) buyurulmaktadır. Namaz,
dinimizde yapılması emredilen bütün ibadetlerin en kıymetlisidir.
Namaz, Allahü teâlâya ve Resûlüne imandan sonra, bütün amel ve
ibadetlerden daha üstün bir ibadettir. Bunun için namazları, farzlarına,
vaciplerine, sünnetlerin ve müstehablarına riayet ederek kılmalıdır...
***
Abbasiler devrinde Horasan valisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil
idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, valiye bildirmişlerdi. Hırsızlardan
biri kaçtı. Hiratlı bir demirci, Nişabur’a gitmişti. Bir zaman sonra, evine
dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla beraber, valiye çıkardılar.
Hapsedin! dedi. Demirci, hapishanede abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp, "Yâ
Rabbî! Günahım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen
kurtarırsın. Yâ Rabbî! Beni kurtar!" diye dua etti...
Vali, o gece rüyada, dört kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine
çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest alıp, iki rekât namaz kıldı. Tekrar
uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı.
Kendisinde, bir mazlumun âhı bulunduğunu anladı.
Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ,
Göz yaşının seher vakti yaptığını,
Düşman kaçıran süngüleri, çok defa,
Toz gibi yapar, bir müminin duası.
Yâ Rabbî! Büyük yalnız sensin! Sen öyle bir büyüksün ki,
büyükler ve küçükler, sıkışınca, ancak sana yalvarır. Sana yalvaran, ancak
muradına kavuşur...
Hemen o gece, hapishane müdürünü çağırıp, bir mazlum kalmış mı,
dedi. Müdür, “Bunu bilemem. Yalnız, biri namaz kılıp, çok dua ediyor.
Gözyaşları döküyor” deyince, onu getirtti. Hâlini sorup anladı. Özür dileyip,
“Hakkını helâl et ve bin gümüş hediyemi kabul et ve herhangi bir arzun olunca
bana gel!” diye rica etti. Demirci, “Hakkımı helâl ettim ve hediyeni kabul
ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem” dedi. “Niçin?”
deyince “Çünkü benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını
birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da dileklerimi başkasına
götürmekliğim kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim dualarla, beni nice
sıkıntıdan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına
sığınırım? Rabbim, nihâyeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını açmış, sonsuz
ihsan sofrasını, herkese yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de
vermedi? İstemesini bilmezsen alamazsın. Huzuruna edeple çıkmazsan, rahmetine
kavuşamazsın” dedi.
İbadet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu,
Dostun lütfu, açar ona, elbette bin bir kapu.