Ef'âl-i mükellefîn -3-
30/08/2021 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Harâma, helâl diyenin
ve helâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur. Harâm olan şeyleri terk
etmek, onlardan sakınmak farzdır...
Geçen haftaki 2
makâlemizde, Ef’âl-i mükellefînden 5 maddeyi açıklamıştık. Bugün de kalan 3
madde üzerinde duralım:
6- HARÂM: Allahü teâlânın,
Kur’ân-ı kerîmde, “yapmayınız” diye açıkça yasak ettiği
şeylerdir. Harâmların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır.
Harâma, helâl diyenin ve helâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur. Harâm
olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır ve çok sevâbdır.
Harâm iki çeşiddir:
Harâm li-aynihî: Adam öldürmek, zinâ,
livâta etmek, kumar oynamak, şarâb ve her türlü alkollü içkileri içmek, yalan
söylemek, hırsızlık yapmak, domuz eti, kan ve leş yemek, kadınların, kızların
başları, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları harâm olup, büyük
günâhtırlar. Bir kimse, bu günâhları işlerken, Besmele okusa veyâ helâl
olduğuna i’tikâd etse, yâhud Allahü teâlânın harâm etmesine ehemmiyet vermese,
kâfir olur. Bunların harâm olduğuna inanıp, korkarak yapsa kâfir olmaz. Fakat
Cehennem azâbına müstahak olur. Eğer ısrâr edip, tevbesiz ölürse, îmânsız
gitmeye sebeb olur.
Harâm
li-gayrihî: Bunlar asılları i’tibârıyla helâl olup, başkasının haklarından dolayı
harâm olan şeylerdir. Meselâ bir kişinin bağına girip, sâhibinin izni yok iken
meyvesini koparıp yemek, ev eşyâsını ve parasını çalıp kullanmak, emânete
hıyânet etmek, rüşvet, fâiz ve kumâr ile mâl ve para kazanmak gibi. Bunları
yapan kimse, yaparken Besmele söylese ve yâhud helâldir dese kâfir olmaz.
Çünkü, o kişinin hakkıdır, geri alır. Beş buçuk arpa (bir dank) ağırlığında
gümüş kıymeti kadar hak için, yarın kıyâmet gününde cemâat ile kılınmış yediyüz
rek’at kabûl olunmuş namâzın sevâbı, Allahü teâlâ tarafından alınıp, hak
sâhibine verilir. Harâmlardan kaçınmak, ibâdet yapmaktan dahâ çok sevâbdır.
Onun için harâmları öğrenip, kaçınmak lâzımdır.
7- MEKRÛH: "Allahü teâlânın
ve Muhammed aleyhisselâmın, beğenmediği ve ibâdetlerin sevâbını gideren şeylere mekrûh denir."
Mekrûh iki çeşittir:
Tahrîmen mekrûh: Vâcibin terkidir.
Harâma yakın olan mekrûhlardır. Bunları yapmak azâbı gerektirir. Güneş
doğarken, tam tepede iken ve batarken namâz kılmak gibi. Bunları kasıtla
işleyen âsî ve günâhkâr olur. Cehennem azâbına müstahak olur. Namâzda vâcibleri
terk edenin, tahrîmi mekrûhları işleyenin, o namâzı iâde etmesi vâcibdir. Eğer
sehv ile, unutarak işlerse, namâz içinde secde-i sehv yapar.
Tenzîhen mekrûh: Mubâh, yani helâl
olan işlere yakın olan, yâhud, yapılmaması yapılmasından dahâ iyi olan
işlerdir. Gayr-i müekked sünnetleri veyâ müstehabları yapmamak gibi.
8- MÜFSİD: Dînimizde, meşrû olan
bir işi veyâ başlanmış olan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Îmânı ve namâzı,
nikâhı ve haccı, zekâtı, alış ve satışı bozmak gibi. Meselâ, Allaha ve kitâba
söğmek küfür olup, îmânı bozar. Namâzda gülmek, abdesti ve namâzı bozar. Oruçlu
iken bilerek yemek, içmek orucu bozar.
Farzları, vâcibleri ve
sünnetleri yapana ve harâmdan, mekrûhdan sakınana ecr, yani sevâb verilir.
Harâmları, mekrûhları yapan ve farzları, vâcibleri yapmayana günâh yazılır.
Mubâhlar içinde, Allahü teâlânın sevdiklerine “Hayrât" ve "Hasenât” denir. Bunları yapana da sevâb verilir ise de, bu sevâb, sünnet sevâbından azdır.