Müslüman, veren el sahibi olmalıdır...
30/12/2020 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
"Veren el, alan elden daha hayırlıdır."
Müslümanların hakları -12-
Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek ibadettir... Evliyanın
büyüklerinden Şâh-ı Nakşibend Behâeddin-i Buhârî hazretleri de şöyle anlatıyor:
“Ben gençliğimde tasavvuf nedir, evliyalık nedir bilmezdim. Ama benim bir huyum
vardı. Hastalara giderdim. İlaç alır, onlara verirdim. Borçluların borcunu
öderdim. Evleneceklere yardım ederdim. Yaralanmış hâlde gördüğüm hayvanların yarasını
tedavi ederdim. Böylece Allahın kullarına yardım eder, onların duasını alırdım.
Bu hâlim, Allahü teâlânın hoşuna gitti. Mükâfat olarak, beni sevdiği kullarına
kavuşturdu ve tasavvufun zirvesine çıkardı.”
Merhum Enver Ören Ağabey de bir sohbetinde şöyle anlatmıştı:
“Veren kimse, çok kolay can verir. Annemin annesi çok cömert kimseydi.
Yanına gelenlere, ayrılırken mutlaka bir şey vermeye çalışırdı. Evde
hiçbir şey bulamazsa, mutfaktan soğan verirdi. Ölürken elleri açık gitmişti.
Vermeye alışkın olduğundan, en kıymetli varlığı olan canını da kolay vermişti.”
Âlimlerden birisi, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan
birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan
birisinin ayakkabısıydı. Talebe "Hocam bu ayakkabıyı saklasak da,
sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki hâlini seyretsek, ne
dersiniz?" dedi.
Hocası "Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru
değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu
ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki
sevincini seyredelim" dedi...
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar
para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi,
ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para
olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri
üzerine oturdu ve ellerini açıp;
"Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu sence
malumdur. Verdiğin bu nimet için sana sonsuz şükürler olsun" deyip
gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı... Bunu gören hoca ile
talebesi de gözyaşlarını tutamadılar. Sonra hoca talebesine döndü;
"Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil
misin?" dedi. Talebesi;
“Evet hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım
şu cümlenin manasını anladım: Verdiğin zaman, aldığın zamankinden
daha mutlu olursun.”
Hocası dedi ki: “Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek vermektir... Yokluğunda, arkasından din kardeşine dua etmek vermektir... Haksız iken özür dileyebilmek vermektir... Başkasının ırzına kem gözle bakmamak vermektir... İnsanların gönüllerine sevinç ekmek vermektir...”