Ahirette kurtulmak neye bağlıdır?
Doğru iman ve imanı korumak
CEVAP
Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır.
Amentü’deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için
inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok
olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa, hatta hiç ameli
olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennete girer. Bir hadis-i şerifte
buyuruluyor ki:
(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari,
Müslim]
Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor.
Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya
binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için
niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.
Allahü teâlâ, doğruyu azıcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yani
hakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra 13], Allah
sözünden dönmez. (Al-i imran 9)
Demek ki bâtıl yollardaki insanlar istemek bir yana merak bile etmiyorlar.
Allahü teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmaya
çalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru
itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı
ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır
konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0
olur. İhlassız, yani riya ile yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1
rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. İtikad doğru olunca ibadetleri
arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar
artırır. Ancak, doğru itikadı, yani ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin
hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir.
Mutezile ve benzeri akılcı gruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlara
göre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur, yani iman X amel diyorlar.
Bunlardan biri sıfır olursa netice de sıfır olur diyorlar. Yani imansız amel de
amelsiz iman da makbul değil diyorlar. Ehl-i sünnete göre, amelsiz iman makbul,
imansız amel makbul değildir. Ehl-i sünnete göre amel X ihlas denebilir.
Ancak amel işlemeden, (Param olsaydı şu fakire yardım ederdim diye ihlasla
düşünen de, vermediği halde, amel işlemediği halde ihlaslı niyetinden dolayı
sevaba kavuşur. Bir kimsenin ihlası ne kadar çoksa, amel ile çarpılınca netice
büyük olur. Bizim ihlasımız 1 ise, bin fakire birer ekmek versek, 1x1000 = bin
sevap eder. Eshab-ı kiramın ihlası çok kuvvetli olduğu için, mesela onların
ihlası 1 milyon olsun, bir fakire bir ekmek verse bir milyon sevap alır.
Nitekim hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan
birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.) [Buhari]
Eshab-ı kiramın imanları çok kuvvetli ve ihlasları çok fazla olduğu için böyle
sevaplara kavuşuyorlar. Eshab-ı kiramdan biri diğerinden daha yüksek idi. Bunun
için Hazret-i Ebu Bekir’in verdiği bir avuç hurmanın sevabı, diğer sahabeden
birinin vereceği sevap arasında dağlar kadar fark vardır. Bir hadis-i şerifte
de buyuruluyor ki:
(Benden sonra, Eshabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim.
Rabbim bana “Senin eshabın benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı
diğerinden daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzerindedir” buyurdu.) [Deylemi]
Doğru iman nedir?
Sual: İmanın doğru olması için gerekli şartlar nelerdir?
CEVAP
İman doğru olmadıkça, ibadetlere sevab verilmez. Onun için, doğru imanı öğrenip
ona göre iman etmek şarttır. İmanın doğru olması için gerekli şartlardan
bazıları:
1- İmanda sabit olmak: (Üç yıl sonra İslamiyet’i bırakıp Hristiyan
olacağım) diyen, o anda dinden çıkıp kâfir olur.
2- Havf ve recâ arasında olmak: Yani Allah’ın azabından korkmak ve
rahmetinden ümit kesmemek gerekir.
3- Can boğaza gelmeden iman etmek: Ölürken, âhiret hâllerini
gördükten sonra kâfirin imanı geçerli olmaz, fakat o anda da, Müslümanın
günahlardan tevbesi kabul olur.
4- Güneş batıdan doğmadan önce iman etmek: Güneş batıdan doğunca
tevbe kapısı kapanır.
5- Gaybı yalnız Allahü teâlâ bilir: Allah bildirirse peygamberin
veya evliyanın da bilebileceğine inanmak gerekir.
6- Kâfirliğe sebep olan bir şeyi kullanmamak ve söylememek: Mesela
haç takmamak, şakadan da olsa, (Ben kâfirim) dememek gerekir.
7- Dînî bir hükümde şüphe etmemek: Mesela (Namaz ve tesettür farz
mı, şarap haram mı?) diye tereddüt etmemek gerekir.
8- İtikadını İslam dininden almak: Tarihçilerin, felsefecilerin
değil, Resulullah'ın bildirdiği ve Ehl-i sünnet âlimlerinin açıkladığı şekilde
iman etmek.
9- Amentü’deki altı esasa inanmak: Hayrın, şerrin ve her şeyin
Allah’tan olduğuna inanmak gerekir. İnsanda irade-i cüziyye vardır. İşlediği
günahlardan mesuldür. İmanın şartını beşe indiren ve yediye çıkaran sapıklar
varsa da, imanın şartlarından herhangi birini inkâr eden veya yeni şart ilave
eden kâfir olur.
10- Hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olmak: Sevgi ve nefreti
yalnız Allah için olmak. Allah düşmanlarını sevmek, onları dost edinmek, Allah
dostlarına düşman olmak küfrü gerektirir. Mesela kâfir olan Sokrat’ı sevmek,
İmam-ı Gazali’ye düşman olmak gibi.
11- Ehl-i kitabın da cehennemlik olduğuna inanmak: Onların Cennete
gireceğine inanan kâfir olur.
12- Ehl-i sünnet vel cemaate uygun itikad etmek:
Bu itikattan bazıları şunlardır:
1- Allahü teâlâ zamandan, mekândan münezzehtir. (Allah gökte veya
Arş’ta) demek küfürdür.
2- Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemez. Mesela (Eli var, ayağı var,
yürür, iner, çıkar) gibi insanlara benzetmek küfür olur.
3- Muhammed aleyhisselam son peygamberdir. Ondan sonra peygamber
gelmez. (Nebi gelmez, ama resul gelir) gibi şeyler söylemek küfürdür.
4- Ehl-i kıbleye [namaz kılan ve küfre sebep olan inanışı olmayan
Müslümana], işlediği günahlardan dolayı kâfir dememek. İbadetler, imandan parça
değildir. Yani ibadet etmeyen ve günah işleyen mümine kâfir denmez. Allahü
teâlâ, dilerse küçük günaha azap edebilir, büyük günahları affedebilir.
5- Cennetteki Müslümanların Allahü teâlâyı görecektir. Mutezile
buna inanmaz.
6- İman ya vardır, ya yoktur, artıp eksilmez. Parlaklığı, kuvveti
artıp eksilir.
7- Kur’an-ı kerim mahlûk [yaratık] değildir.
8- Mest üzerine mesh etmek caizdir.
9- Mirac ruh ve bedenle birlikte olmuştur.
10- Mucize ve keramet haktır.
11- Sahabenin hepsini sevip, hiçbirini kötülememeli, çünkü hepsi
cennetliktir.
12- Ebu Bekr-i Sıddık, Eshab-ı kiramın en üstünüdür.
13- Ruh ölmez.
14- Kabir ziyareti caizdir. Kabirdeki peygamber, şehit ve evliya
zatlardan yardım istemek caizdir.
15- Kabir suali ve kabir azabı haktır. Kabir azabı ruh ve bedene
olur.
16- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.
17- Okunan Kur’an-ı kerimin ve verilen sadakanın sevabını ölülere
bağışlamak caizdir. Bu sevablar ve dualar ölülere ulaşarak, azaplarının
azalmasına veya kalkmasına sebep olur.
18- Öldürülen, intihar eden de eceliyle ölmüştür.
19- Peygamberler, küçük büyük, hiçbir günah işlemez.
20- Cennet ve Cehennem ebedî yani sonsuzdur. Cennet ve Cehennem şu
anda vardır. Günahkâr müminler, Cehennemde sonsuz kalmaz, kâfirler sonsuz
kalır.
21- Bugün için, dört hak mezhepten birinde olmak şarttır. Birinde
bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır.
22- Kıyamet alametlerinden olan Deccal'in, Dabbet-ül-arz'ın,
Hazret-i Mehdî’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, Güneş'in
batıdan doğacağına ve diğer bildirilenlere tevilsiz inanmalı.
23- Sultana, halifeye isyan caiz değildir.
(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı
Rabbani, F. Fevaid’den alındı.)
İmanından şüphe etmek
Sual: Kitaplarda, (Şimdi imanım var mı veya imanım devam edecek mi
diye şüphe etmek küfür olur) denirken, (Son nefeste imansız gitmekten korkmak
gerekir, korkmayan imansız gider) de deniyor. Bunların ikisi aynı değil mi?
CEVAP
Hayır, aynı değildir. İbadetleri yapan kimse, imanının bozulmasında şüphe eder
ve günahım çoktur, ibadetlerim beni kurtarmaz diye düşünürse, imanının kuvvetli
olduğu anlaşılır. İmanının devam edeceğinden şüphe eden kâfir olur. Şüphe
etmeyi beğenmezse, mümin olduğu anlaşılır. (Bezzaziyye)
İmanı olduğundan veya imanının hep devam edeceğinden şüphe etmek caiz değildir,
küfür olur. Mümin şimdiki ve gelecekteki imanı hakkında hiç şüphe etmemeli,
ölünceye kadar imanlıyım demelidir.
Son nefes için ise, korku ve ümit arasında olmalı. Son nefeste imansız
gitmekten korkmak, şüphe değil iman alametidir. Ehl-i sünnet âlimleri, (Son
nefeste imansız gitmekten korkmayan, imansız ölür) buyurmuştur; çünkü
son nefese kadar bu imanı muhafaza edip etmeyeceğimiz belli değildir. Bunun
için, daima korku içinde yaşamak, haramlardan kaçmak, dinimizin bütün
emirlerini yapmak ve Allah’ın rahmetinden de ümit kesmemek gerekir.
İmanı korumak için
Sual: En kıymetli nimet iman olduğuna göre, bunu korumak için ne
yapmak gerekir?
CEVAP
İmanı korumak için şunlara uymak gerekir:
1- Gayba iman etmiş olmalı. Melekleri, Cenneti, Cehennemi
gösterseler, gözümüzle gördüğümüz için, "Cennet, Cehennem vardır"
demek iman olmaz. Gayrimüslimlerin hepsi, ölürken Cenneti Cehennemi görüp,
"İman ettik" diyecekler; ama kabul olmayacaktır. Müminler
övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3)
2- Gaybı yalnız Allahü teâlânın bildiğine inanmaktır. Peygamber,
melek, cin gaybı bilmez. Ancak Allahü teâlâ dilerse, bildirebilir. Bu bakımdan
mucizeyi, kerameti inkâr etmek caiz değildir.
3- Haramı haram, helali helal bilmek yani kabul etmek. Kasten,
harama helal, helale haram diyen dinden çıkar.
4- Allahü teâlânın azabından emin olmamak ve gazabından çok korkmak
gerekir. Kur’an-ı kerimde, Rabbin azabından korkanların, Onun azabından emin
olmadığı bildiriliyor. (Mearic 27-28)
5- Bir insan ne kadar çok günah işlerse işlesin, kendini garanti
Cehennemlik bilmemeli. Bir hadis-i kudsi meali:
(Kulum, göklere ulaşacak günah işlese; fakat rahmetimden ümidini kesmeyip,
benden mağfiret dilerse, affederim.) [Tirmizi]
Bir âyet meali:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü
Allah, [iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder.
Elbette O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer
53]
6- Allah’ın azabından emin olmamalı, rahmetinden de ümit kesmemeli!
Bir hadis-i şerif meali:
(Mümin havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunursa,
Allahü teâlâ, o kuluna ümit ettiğini verir ve korktuğundan onu emin kılar.) [Tirmizi]
7- Hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olmak. Yani sevdiğini Allah
için sevmek, sevmediğini de Allah için sevmemektir. Bu, imanın temelidir. Bir
hadis-i şerif meali:
(İmanın temeli Müslümanları sevmek ve Allah düşmanlarını sevmemektir.) [İ.
Ahmed]
Cenab-ı Hak, Hazret-i İsa’ya buyurdu ki:
(Yer ve göklerdeki bütün mahlukatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı
sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [K.Saadet]
8- İmanın makbul olması ve korunması için gerekli şartlardan
bazıları da şunlardır:
Allahü teâlâ, vacib-ül-vücud ve hakiki mabud ve bütün varlıkların
yaratıcısıdır.
Dünya ve ahiret âleminde bulunan her şeyi, maddesiz, zamansız ve benzersiz
olarak yoktan var eden, ancak Allahü teâlâdır.
Tevekkül farzdır.
Zaruri olarak ve icma ile bilinen, inanılacak şeylerde, kıyas olmaz.
Bunlarda ictihad veya kıyas edip yanılan kâfir olur. Zaruri olarak ve icma ile
bildirilmemiş olan iman bilgilerinde ictihad edip de yanılan, kâfir olmaz ise
de, bid'at sahibi olur.
İman artıp eksilmez. Yani iman edilmesi gereken şeyler yönünden artıp eksilmez,
fakat yakîn ve tasdik yönünden parlaklığı, kuvveti artıp eksilir. Müminler,
iman ve tevhid hususunda birbirlerine eşittir. Fakat amel itibariyle
birbirlerinden farklıdır.
İtikadını İslam dininden almak. Resulullah efendimizin bildirdiği şekilde iman
etmek.
Günah işleyen, fakat tevbe etmeden mümin olarak ölen kimseyi Allah dilerse ona
Cehennemde azap eder, dilerse affeder ve hiç azaba uğratmaz.
Melekler, kâfirlerin dediği gibi, Allahü teâlânın ortakları veya kızları
değildir. Günah işlemezler. Meleklerde erkeklik dişilik yoktur.
Kur’an-ı kerimdeki veya diğer din kitaplarımızdaki dini bir hükümden şüphe
etmemek: Mesela tesettür acaba farz mı diye şüphe etmemek.
Helal da haram da rızktır. Herkes kendi rızkını yer, kimse kimsenin rızkını
yiyemez.
Elfaz-ı küfürden bir sözü, anlamını kabul etmese de söyleyen kâfir olur. [Yani
şaka olarak veya güldürmek için söylese yine küfür olur. Mesela şakadan ben
peygamberim dese küfür olur.]
Sarhoş iken, elfaz-ı küfrü söyleyene kâfir dememelidir.
Bu kâinat sonradan yaratılmıştır. [Felsefeciler, bunu kabul etmiyor, kâinat
böyle gelmiş, böyle gider diyerek kâfir oluyorlar.]
Ehl-i kıbleyi tekfir etmemek, yani namaz kılan müslümana işlediği günahlardan
dolayı kâfir dememek. [Ehl-i kıble denilen kimsenin bir inanışı, manası çok
açık olan kati bir delile zıt ise, küfür olur. Böyle bir kimse, namaz kılsa da,
her ibadeti yapsa da kâfir olur.]
Tasavvufu inkâr etmemek. (Avarif-ül-mearif)
Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Hazret-i Ebu Bekir, sonra
sırası ile diğer üç halifedir.
Eshab-ı kiramın hepsi Cennetliktir. (Hadid suresi 10)
Allahü teâlânın Eshab-ı kiramdan razı olduğu Kur’an-ı kerimde bildiriliyor.
Onlardan birini kötülemek, bu âyet-i kerimelere inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)
İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zararın hepsi, Allahü teâlânın takdir
etmesi iledir.
Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile, insanların ve diğer mahlukatın yapacağı
işleri bilmesi ve dilemesidir. Bunun yaratılmasına kaza, ikisine birden kaza ve
kader denir.
Allahü teâlâ, dilediğini bir lütuf olarak hidayete ulaştırır. Dilediğini de
adaletinin gereği olarak sapıklığa düşürür. Çünkü insanların işlerini Allahü
teâlâ yaratır, fakat insana da irade-i cüziye vermiş, yaptığından sorumlu
tutmuştur.
Öldürülen de, intihar eden de eceliyle ölmüştür. Ecelsiz ölüm olmaz. Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hiç kimse, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.) [Araf 34]
İntihar eden müslümanın namazı kılınır. (Dürr-ül-muhtar)
Öldükten sonra herkes dirilecektir.
Kabir suali kabirde ruhun cesede iadesi ve kâfirler ile günahkâr müminler için
kabir azabı vardır.
Müminlerin, Cennete girmesi Allah’ın fazlındandır. Çünkü kimse ameliyle Cenneti
hak edemez.
İnsanlar, dirilince hesaba çekileceklerdir. Ameller mizanda tartılacaktır.
Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir. Peygamber
efendimizin şefaati büyük günah işleyenleredir. Dağlar kadar büyük günahı
olanlar da, az veya çok şefaate kavuşacaktır. Affa ve şefaate kavuşanlardan
başka bütün günahkârlar, günahlarının cezalarını çekeceklerdir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Her peygamberin, müstecab [kabul olan] bir duası vardır.
Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım.) [Buhari]
Şefaati inkârdan sakınmalı. Çünkü hadis-i şerifte, (Şefaatime
inanmayan, ona kavuşamaz) buyuruldu. (Şir’a)
Kıyamet alametlerine inanmak: Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şu alametler çıkmadan kıyamet kopmaz: Güneş batıdan doğar, üç yer batar,
İsa gökten iner, Duman, Dabbetül arz, Deccal, Yecüc Mecüc ve Aden’den bir ateş
çıkar.) [Müslim]
Hazret-i Mehdinin geleceğine inanmak da, Ehl-i sünnet itikadındandır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet kopmadan önce, Allahü teâlâ, benim evladımdan birini yaratır ki,
ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur. Ondan önce
dünya zulümle dolu iken, onun zamanında adaletle dolar.) [Tirmizi, İ.
Asakir]
[Bu bilgilerin hepsi, Fıkh-ı ekber, Emali, R. Nasıhin, Mektubat-ı
Rabbani, Feraidül fevaid kitaplarından alınmıştır. Başka kitaplardan
alınanların ise kaynağı sonunda bildirildi.]
Doğru itikadın önemi
Sual: İtikad üzerinde çok durmanızın sebebi nedir?
CEVAP
Çünkü, itikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad,
ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı
ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10,
iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri
artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız,
[riya ile] yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının
soluna konan sıfır gibi değersizdir. Ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin
hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir. İşte bu kadar önemli olduğu
için Ubeydullah-i Ahrar hazretleri (Bütün kerametleri bize
verseler, fakat itikadımız düzgün değilse, hâlimiz haraptır. Eğer bütün
çirkinlikleri verseler itikadımız düzgün ise, hiç üzülmeyiz) buyuruyor.
İtikadı düzgün olan
Sual: İtikadı düzgün Müslümanlar Cehenneme girmez deniyor. Günahları
ne olacaktır?
CEVAP
Haramlardan kaçan ve ibadetlerini yapan Müslüman Allah’ın dostudur. Allah
dostunu Cehenneme koymaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Vallahi, Allah dostunu ateşe atmaz.) [Cami-us-sagir]
Eğer Müslüman küfre düşmemişse, dünyada çektiği sıkıntılar günahlarına kefaret
olur, şefaate de kavuşur ve Cehenneme hiç girmez.
Ehl-i sünnet yolunun iki esası
Sual: Ehl-i sünnet bilgilerinin bozulmadan günümüze kadar gelmesinin
sebebi nedir?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin gayretleri sayesinde bozulmaktan korunarak gelmiştir.
Ehl-i sünnet âlimleri şu iki şeye titizlikle riayet etmişlerdir:
Birincisi: Olduğu gibi muhafaza edip, ondan hiçbir şey
çıkarmadılar.
İkincisi: Ona bir şey ilave etmediler. Yani sünnete uyup, bidate
karşı çıktılar.
Sünnete uymak demek, İslam’a uymak demektir; ama bildirildiği şekilde, hiç
değiştirmeden uymak gerekir. Onun için Ehl-i sünnet âlimleri, Resulullah’tan
gelene, hiçbir şey ilave etmemişler, bir şey de çıkarmamışlardır. Metni aynen
almışlar, ona şerhler yapmışlar yani açıklamışlardır. İşte bu sebeple, Ehl-i
sünnet bilgileri günümüze kadar bozulmadan gelmiştir.
İmanı muhafaza
Sual: İmanı muhafaza etmek için nelere dikkat etmeli?
CEVAP
İman, beş katlı bir kaleye benzer. Bunlar, bakır, demir, tunç, gümüş ve altın
katıdır.
1- Bakır katı, edeplerdir.
2- Demir katı, sünnetlerdir.
3- Tunç katı, farzlardır.
4- Gümüş katı, ihlâstır.
5- Altın katı, Allahü teâlânın rızasıdır.
Edebleri gözetmeyen, sünnete yol bulamaz. Sünnete uymayan, farza yol bulamaz.
Farzı tutmayan, ihlâsa yol bulamaz. İhlâsı olmayan da, Allahü teâlânın
sevgisine kavuşmaya yol bulamaz. (Ey Oğul İlmihali)
Demek ki, son yani beşinci kata çıkabilmek için, sırayla, birinci, ikinci,
üçüncü ve dördüncü katlardan geçerek çıkmak gerekir. Diğer katları geçmeden
beşinci kata çıkılamaz.
Felaketlerin en büyüğü
Sual: Felaketlerin en büyüğü nedir?
CEVAP
En büyük felaket imansız ölmektir. İmansız, yani kâfir olarak ölmemek için,
ilim sahibi olmak, ihlâsla amel etmek, haramlardan kaçıp ibadetleri yapmak
şarttır. İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür. O hâlde, imanlı yaşamak lazımdır.
İmanlı yaşamak için de, haramlardan sakınmak ve ibadetleri yapmak gerekir.
İkinci bir felaket de, bir kimse, bir sözüyle, bir işiyle küfre düşer yani
kâfir olur da, kendini Müslüman zanneder. Yaptığı işin küfür olduğunu bilmediği
için tevbe de etmez, imansız olarak ölebilir. Günahı bilmemekten daha kötüsü,
günahı ibadet olarak işlemektir. Bid’at inanış ve diğer bid’atler böyledir. Bu
felaketlerden kurtulmak için, İmam-ı Rabbani hazretleri, (İlim, amel ve
ihlâs şarttır) buyuruyor. Yani dinimizi doğru olarak öğrenip, ihlâsla
amel edeceğiz. Bilmeden yapmak felaket olduğu gibi, bildiklerini de ihlâssız
yapmak felakettir.
İmanın esas şartı
Sual: İmanın altı şartına inanan kimse mutlaka mümin midir?
CEVAP
Topluma bakınca, herkesin mutlaka mümin olduğu söylenemez. Birkaç örnek
verelim:
1- Bir kimse, Amentü’deki altı şarttan biri olan kitaplara iman
ettiğini söylese, fakat Kur’an tarihseldir dese, bazı hükümleri kıyamete kadar
geçerli değil dese, mümin olamaz. Kur’ana inandım demesinin bir faydası olmaz.
2- Bir kimse, Amentü’deki altı şarttan biri olan meleklere iman
etse, fakat meleklerin günah işlediğini söylese ve Hristiyanlar gibi onları kız
olarak bilse, mümin olamaz.
3- Bir kimse, Amentü’deki altı şarttan biri olan Allah’a iman ettiğini
söylese, fakat Allah dostlarını sevmese, onlara düşman olsa veya Allah
düşmanlarını sevse, onlarla dost olsa, ölülerine rahmet okusa mümin olamaz.
İmanın esas şartı, alameti; hubb-i fillah, buğd-i fillahtır. Allahü teâlânın
sevdiklerini ve emrettiği şeyleri sevmek, düşmanlarından ve yasak ettiklerinden
sakınmaktır. Bir kimsenin imanlı olup olmadığı buradan belli olur. Ehl-i sünnet
yolunda olanları, Allah’ın dinine hizmet edenleri sevmek hubb-i fillahtır.
Kâfirleri, Allahü teâlânın düşmanlarını, 72 sapık fırkada olanları sevmemek
buğd-i fillahtır. Bunlar sadece kalble olur. Sevilmeyen kimse ile tartışılmaz
ve dövüşülmez. Dostla da düşmanla da tartışmak zararlıdır. Dostların dostluğu
azalır, kalmayabilir, düşmanların düşmanlığı artar.
İmanı olan emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunur. Yani Allah’ın emrettiklerini
öğretmeye çalışır. Bu da imanın şartlarındandır.
İmanda şüphe
Sual: (Küfre düşülmüş olabilir) diye iman tazelemeye caiz denirken,
imanın varlığından şüphe etmeye küfür deniyor. İkisi arasında ne fark vardır?
İkisi de imanda şüphe değil mi?
CEVAP
İkisi farklıdır. İman tazeleyen kişi imanının olduğunu biliyor, şayet bilmeden
küfre düşmüşse, iman zayıflamış veya eskimişse diye düşünerek tazeliyor.
Peygamber efendimiz, (Elbisenin eskidiği gibi, içinizdeki iman da
eskir. İmanınızı tazeleyin!) buyuruyor. İmanımızı yenilemek için sık
sık kelime-i şehadet getirmelidir.
(İmanım var mı yok mu) diye şüphe etmek küfür olur. Yani (Acaba imanım var mı?)
diye şüphe edilmez. Fakat (Ölürken imanımızı muhafaza edebilir miyiz?) diye
şimdi korkmak imanlı olmanın alametidir. Bu, imanından şüphe değildir. İmanı
kaybetme endişesinden meydana gelen haklı bir korkudur. Çok kıymetli mücevheri
olanın, onu kaybetmekten veya çaldırmaktan korkmasına benzer. Bu kimse, (Acaba
benim mücevherim var mı?) diye şüpheye düşmez. Sadece çaldırmaktan ve
kaybetmekten korkar.
İmanın gitmesinden korkmalıdır
Bir Müslüman, sözünün ve işlerinin neye varacağını düşünmeli, her şeyde dinini
kayırmalıdır. Hiçbir günahı küçük görmemelidir. Bir kimse küçük günah işlese,
buna tevbe et denilince, “Tevbe edecek bir şey yapmadım ki” yahut “Niçin tevbe
edeyim” dese imanı gider. Çocuğun, küçükken ana babasına tabi olarak imanı
vardı. Baliğ olunca yani ergenlik çağına girince onlara tabi olması devam
etmez, imanı, islamı bilmese, sorulunca anlatamasa imanı, evli ise nikahı da
gider. Çünkü nikahın sahih olması ve devam etmesi için imanlı olmak lazımdır.
Bir mümini öldüren veya öldürülmesini emreden kimseye, “İyi yaptın” diyenin
imanı gider. Bir kimseyi haksız olarak döven veya öldüren zalime, “İyi yaptın,
bunu hak etmişti” demek de imanı giderir. Yalan olarak, “Allah biliyor ki, seni
çocuğumdan çok seviyorum” demek imanı giderir. Vazife olduğuna inanmayarak,
önem vermeyerek, hafif görerek namaz kılmamak, oruç tutmamak, zekât vermemek
imanı giderir. Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek küfürdür.
Kendisi haram olmayıp, sonradan hasıl olan bir sebepten
dolayı haram olan mala, paraya, haram li-gayrihi denir.
Çalınan ve haram yollardan gelen mal böyledir. Bunlara helal demek küfür olmaz.
Leş, domuz, şarap gibi, kendileri haram olan şeylere haram li-aynihi denir.
Bunlara helal demek küfür olur, imanı giderir. Kesin olarak bilinen haramlardan
birine helal demek de, böyledir.
Ezan, cami, fıkıh kitapları gibi İslamiyet’in kıymet verdiği
şeyleri aşağılamak küfür olur, imanı giderir. Abdestsiz olduğunu veya namaz
vaktinin gelmediğini bildiği hâlde namaz kılmak ve bildiği hâlde kıbleden başka
tarafa dönerek namaz kılmak küfür olur, imanı giderir.
Bir Müslümanı kötülemek için kâfir demek küfür olmaz ise de,
kâfir olmasını isteyerek söylemek, küfür olur, imanı giderir.
Günah işlemek küfür olmaz
Allahü teâlânın emirlerine farz, yasak ettiği şeylere haram denir.
Farzlara ve haramlara İslamiyet denir. İslamiyet’e uymayan şeyi yapmaya günah
işlemek denir. Günah işlemek küfür olmaz. Günah olduğuna önem
verilmezse küfür olur, iman gider. İbadet yapmanın ve günahtan sakınmanın lazım
olduğuna inanmamak küfür olur, imanı giderir.
Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek veya
yanındakileri hayrete düşürmek, güldürmek, sevindirmek yahut alay etmek için
söylenen sözlerde de, “küfr-i hükmî”den korkulur. Gadap, kızgınlık ve hırs ile
söylenen sözler de böyledir.
Din bilgilerini doğru öğrenmek için
Sual: Müslümanlar, iman bilgilerinde ve diğer dinî konularda şüpheye düşerse
nasıl hareket etmelidir ve böyle bir duruma düşmemek için ne yapmalıdırlar?
Cevap: Dinimizin bildirdiği bir şeyde şüpheye düşen kimse, Allahü
teâlâ ve Onun Peygamberi, bu şey ile neyi bildirmek istemiş ise, öylece iman
ettim, inandım demelidir. Hemen, şüphesini giderecek bir din âlimi aramalıdır.
İlmine ve dine bağlılığına güvenilir, zeki, arif, haramlardan kaçınan, din
bilgilerinin inceliklerini bilen, müşkülleri çözebilen bir zatı arar, bulur.
Bundan aldığı cevap, şüphesini giderince, artık öylece iman eder. Böyle bir
zatı aramak farzdır. Tesadüfe bırakmayıp, hemen aramalıdır. Bulamazsa veya
bulup da, şüpheden kurtulamazsa, Allahü teâlânın ve Resulünün dilediği gibi
inandım demeli ve şüphesinin giderilmesi için, Allahü teâlâya dua etmeli,
yalvarmalıdır. İşte, bunun için, her şehirde, müşkülleri çözebilen bir zatın
bulundurulması farz-ı kifâyedir. Felsefecilerin iftiralarını, fen ve felsefe
bilgileri ile karşılayabilen, fen adamı geçinenlerin itirazlarını, fenni
metotlara dayanarak çözebilen, kâfirlerin yanlış sözlerini, dinlerindeki bozuk
yerleri ispat ederek, ret edebilen, doğru yoldan ayrılmış olanların, fitne ve
fesat ateşlerini söndürebilen, dünya tarihini iyi anlamış, matematik bilgisi
kuvvetli ve İslam bilgilerinin derinliklerine ermiş bir din âlimi bulundurmak
lazımdır. Vaktiyle İslam devletleri böyle âlim yetiştiriyordu. Böyle bir din
âlimi bulunmazsa, İslâmiyet, din cahillerinin elinde oyuncak olur. İstedikleri
gibi din kitapları yazar, gençlerin dinsiz yetişmesine sebep olurlar.
Bir memlekette, İslâmiyetin yerleşmesi için, her şeyden
önce, hakiki din âlimi yetiştirmek lazımdır. Din âlimi bulunmazsa, Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitaplarını yaymaya çalışmalıdır. Bu kitaplar bulunmazsa, din
cahilleri, din adamı şekline girip, kitap yazarak, konferanslar, dersler
vererek milletin dinini, imanını çalarlar.
İmanın var olduğunun alameti
Sual: Bir kimsede imanın var olup olmadığı ne ile ve nasıl anlaşılır?
Cevap: İmanın şartı altıdır, bunlar inanılacak şeylerdir.
Amentüdeki altı şeye inanmak, imandır. İmanın bunlardan da önce gelen asıl iki
şartı ise gayba iman ve hubb-i fillah, buğd-i fillahtır. İmanın, bir müminde
var olması bu iki şarta bağlıdır:
Birincisi, gayba imandır ki, görmeden, kendi aklına, bilgisine
danışmadan inanmaktır. Gayba iman esastır ve gayba iman etmek lazımdır. Çünkü
dünyanın ve ahiretin bütün saadetleri, görmeden inanmaya bağlıdır. Can, ruh
boğaza gelmeden önce iman etmiş olmalıdır. Can boğaza gelince, ahiretin bütün
halleri gösterilir. O zaman bütün kafirler iman etmek isterler. Halbuki imanın
gaybî olması lazımdır. Görmeden inanmalıdır. Görülen şeye iman edilmiş olmaz.
Fakat bu anda, müminlerin tövbesi kabul olunur.
İkincisi, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır. Bu
iki şart yoksa, Amentüde bildirilen altı şarta bir kimse inansa da mümin
olamaz. Hubb-i fillah; Allah için sevmek, buğd-i fillah ise, Allahü teâlâ için
sevmemektir. İmanın alameti; hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır. Bir hadîs-i
şerifte;
(Allahü teâlânın bazı kulları vardır. Bunlar, Peygamber değildir.
Peygamberler ve şehitler, kıyamet günü bunlara imrenirler. Bunlar, birbirini
tanımayan, uzak yerlerde yaşayan, Allah için birbirini seven müminlerdir) buyuruldu.
Allahü teâlânın en çok sevdiği ibadet, hubb-i fillah ve
buğd-i fillahtır. Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek lazımdır ve imanın
alametidir. İbadetlerin en üstünü olduğu bildirilen hubb-i fillah ve buğd-i
fillah da bu demektir. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, Müslümanları sevmek ve Müslümanlara
düşmanlık edenleri sevmemektir.) Cenab-ı Hak, İsa aleyhisselama
vahyederek;
(Eğer yerlerde ve göklerde bulunan bütün mahlukların ibadetlerini yapsan,
dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası
olmaz) buyurmuştur. Hadis-i şeriflerde;
(Allahü teâlâ, bir Peygambere vahyetti ki, falan abide söyle; dünyada zühd
ederek, nefsini rahata kavuşturdun ve kendini kıymetlendirdin. Benim için ne
yaptın? Abid; ya Rabbi! Senin için ne yapılır? deyince Allahü teâlâ; düşmanıma,
benim için düşmanlık ettin mi ve sevdiğimi benim için sevdin mi? buyurdu.)
(Bir kimse, Allahü teâlânın düşmanlarını düşman bilmezse,
hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için sever ve kâfirleri düşman
bilirse, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur) buyuruldu.
Sual: Bir kimsenin Müslüman olması için yalnızca iman etmesi
kafi midir?
Cevap: İnanılacak bilgileri doğru olarak öğrenip düzelttikten sonra,
her Müslümanın kendine lazım olan Helal, Haram, Farz, Vacip, Sünnet,
Mendub ve Mekruh olan şeyleri, Ehl-i sünnet
âlimlerinin yazdıkları fıkıh, ilmihal kitaplarından öğrenmesi ve bunlara uyması
lazımdır.
İmanın gitmesine sebep olan hâller
Sual: İmanın gitmesine sebep olan söz ve hâller var mıdır, varsa nelerdir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Miftâh-ul-Cennet kitabında deniyor ki:
“İmanı olduğu hâlde, ileride imanının gitmesine sebep olan şeyler kırk
kadardır:
1- Bidat sahibi yani itikadı bozuk olmak.
2- Zayıf yani amelsiz iman.
3- Dokuz uzvunu doğru yoldan çıkarmak.
4- Büyük günah işlemeye devam etmek.
5- Nimet-i İslâma şükrünü kesmek.
6- İmansız gitmekten korkmamak.
7- Zulüm etmek.
8- Sünnet üzere okunan ezanı dinlememek.
9- Anaya babaya âsi olmak. Onların İslâmiyete uygun, mubah
olan emirlerini sert sözle ret etmek.
10- Doğru olsa bile, çok yemin etmek.
11- Namazda tadil-i erkanı terk etmek. Tadil-i erkan, hiç
hareket etmeden sübhanallah diyecek kadar durmaktır.
12- Namazı ehemmiyetsiz sanıp, öğrenmesine ve çoluk çocuğuna
öğretmeye ehemmiyet, önem vermemek.
13- Şarap ve fazlası sarhoş eden her içkiyi, az da olsa,
içmek.
14- Müminlere eziyet etmek.
15- Yalan yere evliyalık ve din bilgisi satmak. Ehl-i sünnet
bilgilerini öğrenmeyip, kendini din adamı olarak tanıtmak.
16- Günahını unutmak, küçük görmek.
17- Kibirli olmak, yani kendisini beğenmek.
18- Ucub, yani ilim ve amelim çoktur demek.
19- Münafıklık, iki yüzlülük.
20- Hased etmek, din kardeşini çekememek.
21- Devletin ve üstadının İslâmiyete muhalif olmayan sözünü
yapmamak.
22- Bir kimseyi tecrübe etmeden, iyi demek.
23- Yalanda ısrar etmek.
24- Ulemadan kaçmak, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını
okumamak.
25- Bıyıklarını sünnet miktarından ziyade fazla uzatmak.
26- Erkekler ipek giymek.
27- Gıybet etmekte ısrar etmek.
28- Kafir de olsa, komşusuna eziyet etmek.
29- Dünya umuru, işleri için, çok gadaba gelmek,
sinirlenmek.
30- Faiz almak ve vermek.
31- Öğünmek için elbisesinin kollarını ve eteklerini fazla
uzatmak.
32- Sihirbazlık, büyü yapmak.
33- Salih olan mahrem akrabayı ziyareti terk etmek.
34- Allahü teâlânın sevdiği kimseyi sevmemek ve İslâmiyeti
bozmak için uğraşanları sevmek.
35- Mümin kardeşine üç günden fazla kin tutmak.
36- Zinaya devam etmek.
37- Livatada bulunup, tövbe etmemek.
38- Ezanı fıkıh kitaplarının bildirdikleri vakitlerde ve
sünnete uygun okumamak.
39- Haram işleyeni görüp de, gücü yettiği halde, tatlı dil
ile men etmemek.
40- Nasihat vermek hakkına sahip olduklarına nasihat
etmemek.”
İmanın devamlı kalmasının sebepleri
Sual: Bir Müslümanda, imanın devamlı kalmasının ve bu imanın devam etmesinin,
sebepleri, şartları var mıdır, varsa nelerdir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Miftâh-ul-Cennet kitabında deniyor ki:
“İmanın, bizde baki, devamlı kalıp çıkmamasının şartı ve sebebi altıdır:
1- Biz gayba iman eyledik. Bizim imanımız gaybadır, zahire, görünüşe değildir.
Zira biz, Allahü teâlâyı, gözümüzle göremedik. Lakin görmüş gibi inandık, iman
ettik. Bundan asla şüphemiz yoktur.
2- Yerde ve gökte, insanda, cinde, meleklerde ve Peygamberlerde, gaybı bilen
yoktur. Gaybı ancak Allahü teâlâ bilir ve dilediklerini dilediklerine bildirir.
Gayb demek, duygu organları veya hesap, tecrübe ile anlaşılmayan demektir.
3- Haramı haram bilip, itikat etmek, inanmak.
4- Helali helal bilip, böyle itikat etmek, inanmak.
5- Allahü teâlânın azabından emin olmayıp, daima korkmak.
6- Her ne kadar günahkâr olsa da, Allahü teâlânın rahmetinden ümit kesmemek.
Bu altı şeyden birisi, bir kimsede bulunmasa da, beşi
bulunsa, yahut birisi bulunsa da, beşi bulunmasa, o kimsenin imanı ve İslâmı
sahih değildir.”
Sual: İmanı korumak için ne yapmalıdır, bunun için sabah,
akşam okunacak bir dua var mıdır?
Cevap: Son nefeste Müslümanın tevbe etmesi sahih olur. Fakat, kafirin
imana gelmesi sahih olmaz. İmanı korumak için her Müslüman, sabah ve akşam, şu
iman duasını okumalıdır:
(Allahümme innî e'ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a'lemü ve
estagfirü-ke li-mâ lâ-a'lemü inneke ente allâmülguyûb.)
Sabah duası gece yarısında okumağa başlanır. Akşam duası
zevalden, öğleden itibaren başlar. Mürted olduğunu yani dinden döndüğünü,
çıktığını inkar etmek de, tevbe olur.
Sonsuz azapta kalmamak için
Sual: Bir kimsenin Cehenneme gitmemesi, sonsuz azapta kalmaması için ne
yapması, nasıl hareket etmesi gerekir?
Cevap: Her Müslümanın birinci vazifesi nefsine uymamaktır. Nefis,
insanın en büyük düşmanıdır. İnsanın imanını yok etmek ister. Bundan zevk alır.
Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin emirlerinden ve yasaklarından
birisinin bile doğru, faydalı olduğunda şüphe edenin imanı gider, kâfir olur.
Kâfir, Cehennemde sonsuz yanacak, azap görecektir. Sonsuz yanmanın, azap
görmenin ne demek olduğunu insan bir düşünse, korkudan uykusu kaçar, yemekten,
içmekten kesilir. Hiçbir dünya zevki gözüne görünmez. Küfrün, inkârın cezası
çok ağır, çok korkunç ise de, küfürden ve günahlardan kurtulmak da çok kolaydır.
Bunun biricik çaresi, imanını tazelemektir. Bunun da en kolay yolu, her akşam
yatarken, üç kere “Estagfirullahel'azîm” okumaktır. Manasını
düşünerek okumak lazımdır. Manası; “Ya Rabbi, beni affet” demektir.
Allahü teâlâ, tevbeleri kabul edeceğini vadetmiştir. Yalnız, tevbenin kabul
olması için, namaz borcu ve kul hakkı olmaması lazımdır. Bir namaz borcu olan,
bunu kaza etmedikçe, tevbesi kabul olmaz. Cehennemde yanmaktan, azap görmekten
kurtulmak için, ölmeden evvel namaz borcundan ve kul hakkından kurtulmak
lazımdır. Yapılan hiçbir hayırlı iş, insanı bu azaplardan kurtaramaz. İbni
Teymiyye ve benzerlerinin kurtarır demesine inanmamalı ve aldanmamalıdır.