Doğru din bizimki ise, neden Allah bize kâfirlere karşı güç vermiyor?
Allah bize niye yardım etmiyor
CEVAP
Doğru din elbette İslamiyet’tir, önce bunu anlatalım. Sonra da Allahü teâlâ
niye bize yardım etmiyor, onu bildirelim.
Allahü teâlânın gönderdiği her din, kendisinden önce gelen dini nesh etmiş,
yani değiştirmiştir. En son gelen ve her dini değiştiren ve dinlerin hepsini
kendinde toplamış olup, kıyamete kadar hiç değişmeyecek olan din, Muhammed
aleyhisselamın dinidir. Bugün, Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği din de, İslam
dinidir. Beş âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]
(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran 19]
(İslam’dan başka din arayanın bulacağı din asla kabul edilmez.) [Al-i
İmran 85]
(Müşrikler istemese de, İslam dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için
resulünü Kur'an ve İslam dini ile birlikte gönderen Allahü
teâlâdır.) [Saf 9]
Bela ve nimetin gelişi
Her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya ihlas ile itaat ve ibadet etmekten,
her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve bela,
günah yolundan, rahat ve huzur da, itaat yolundan gelir. Allahü teâlânın âdeti
böyledir. Cenab-ı Hak, hiç kimseye, sebepsiz bela göndermez. Bir âyet-i kerime
meali:
(Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hallerini değiştirmez.) [Rad
11]
Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak, her türlü yeniliği
öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı emretmektedir. Hiçbir
şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatarak beklemek
büyük günahtır.
Dinimiz çalışarak kazanmayı emretmektedir. Din büyükleri buyuruyor ki:
Çalışın, kazanın! Çalışmadan rızk beklemeyin! Allahü teâlâ gökten para
yağdırmaz. (Hazret-i Ömer)
Çalış, kazan! Çalışmayıp muhtaç olanın dini ve aklı noksandır. (Hazret-i
Lokman Hakim)
Her gün sabahtan akşama kadar camide ibadet edip, Allahü teâlâ benim rızkımı
nereden olsa gönderir, diyen kimse, cahildir. İslamiyet’ten haberi
yoktur. (Ahmed bin Hanbel)
Dinimiz, dünya işlerinde, fen bilgilerinde ise, her değişikliği yapmayı, bütün
yeni keşifleri öğrenmemizi ve yapmamızı emretmiştir. Osmanlı Devletini ele
geçiren sözde aydınlar, dinimizin bu emrinin tam tersini yaptılar. Masonlara
aldanarak din bilgilerini değiştirmeye, dinin esaslarını yıkmaya çalıştılar.
Avrupa’nın fende ilerlemesine, yeni keşiflere gözlerini kapadılar. Hatta fen
bilgilerine, modern tekniğe uymak isteyen büyük Türk sultanlarını şehit
ettiler. Masonların elinde maşa olarak, ilerlemeyi, teknikte değil de, dinde
reform yapmakta, bölücülükte aradılar.
İngilizler, asırlardır İslam ülkelerini kana boyamakla kalmamış, İskoç
masonları, binlerce müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış,
(insanlığa yardım, kardeşlik) gibi laflarla, dinden çıkmalarına, dinsiz
olmalarına sebep olmuştur. İslamiyet’i büsbütün yok etmek için, bu masonları
maşa olarak kullanmışlardır. Böylece, Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat
Paşa ve Mithat Paşa, Talat Paşa gibi
masonlar, İslam devletlerini yıkmakla görevli paşa unvanlı maşalardır. Efgani ve Abduh gibi
masonlar ve çömezleri de, İslam bilgilerini bozmaya, içten yıkmaya alet
olmuşlardır.
İslami ilimler iki kısımdır: Din ve Fen bilgileri.
Din bilgilerini öğrenip yapmak, her müslümana Farz-ı ayndır.
Fen bilgilerinden gerekenleri yalnız bu işte meşgul olanların öğrenip
yapmaları Farz-ı kifayedir. Bu iki farzı yerine getiren millet,
muhakkak ilerler, medeni olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Ahiret nimetlerini isteyene ahiret nimetlerini, dünya nimetlerini isteyene
de dünya nimetlerini veririz.) [Şura 20]
İstemek laf ile olmaz. Sebebe yapışmak, yani çalışmak gerekir. Allahü teâlâ,
Müslüman olsun, olmasın, beğendiği gibi çalışan herkese, vereceğini bildiriyor.
Avrupa, Amerika, Japonya böyle çalıştıkları için dünya nimetlerine
kavuşuyorlar. Ortaçağdaki Müslümanlar, böyle çalıştıkları için, medeniyet
rehberi olmuşlardır. Abbasilerin ve Osmanlıların son zamanlarında, iç ve dış
düşmanların tesirleriyle, fen bilgilerini öğrenmekten ve öğretmekten, fen ve
sanat üzerinde çalışmaktan mahrum edildiler. Bu sebeple muazzam devletleri
çöktü.
İslamiyet’in hükümleri şifası kesin ilaç gibidir. Kim içerse, yani tatbik
ederse faydasını görür. İnanarak içenler ahirette de faydasını görürler.
İnanmadan içerse sadece dünyada görür.
Allah indinde hak din ancak İslam’dır. Ancak, dinimiz hak diye, Allahü teâlânın
çalışmayana yardım etmesi gerekmez. Âdet-i ilahi böyle değildir. Onun âdeti,
her şeyi sebep ile yaratmaktır. İnsanların iradelerini de, bunların iyi ve kötü
işlerini yaratmaya sebep kılmıştır. Buna rağmen, Allahü teâlâ imanın,
Müslümanın, Müslümanlığın kıymetini sebepsiz gösterseydi, yani her insan açıkça
görseydi, o zaman imtihanın önemi kalmazdı. İnananları hiç sıkıntıya
sokmasaydı; imanlarının nurları belli olsaydı, o vakit bütün insanlar inanır,
imtihana gerek kalmazdı. Böyle bir iman ise, Allahü teâlânın katında makbul
değildir. Zira, bu insanlar gayba değil, gördüklerine ve kendi menfaatlerine
iman etmiş olurlardı.