Dabbet-ül-arz
Dabbet-ül-arz
Topraktan ilk insanı, çamurdan yarasayı yaratan Allahü teâlâ, Dabbe denilen
hayvanı yaratmaktan aciz midir? Böyle bir hayvan olamaz demek, Allahü teâlâ
böyle bir hayvan yaratamaz demektir. Kur’an-ı kerimde Allahü teâlâ, Dabbe
[hayvan] diyor, hastalık veya alet demiyor. Açıkça, konuşan hayvan diyor. İşte
o âyet-i kerimenin meali:
(O söz başlarına geldiği [kıyamet yaklaştığı] zaman, onlara
yerden bir Dabbe [hayvan] çıkarırız. Bu Dabbe, onlara,
insanların âyetlerimize kesin olarak iman etmediklerini söyler.) [Neml
82]
Âyet-i kerimeyle bildirilen Dabbe’yi peygamber efendimiz nasıl tarif
etmiştir? Feraid-ül fevaid, Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubi,
Megarib-üz-zaman ve El kavl-ül muhtasar fi alamat-il Mehdi-yi
muntazarkitaplarındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Dabbet-ül-arzın deve ayağı gibi dört ayağı ve kuş gibi kanatları vardır.
Başı öküz başına, kulağı fil kulağına, kuyruğu ise koç kuyruğuna benzer.)
(İnsanlar, bu hayvandan kaçarlar. Kimi ondan korkarak
namaza durur. Hayvan bunun yanına gelir, “Ey kişi, şimdi mi
namaz kılıyorsun” diyerek yüzünü damgalar. Böylece müminler,
kâfirlerden ayırt edilerek tanınır.) [İnsanlar telefondan kaçıp,
namaza mı duracaklar?]
(Dabbet-ül-arz, Musa’nın asası ile mümine dokunur, alnına Cennetlik yazılır,
yüzü nurlanır. Kâfire, Süleyman’ın mührünü vurur, Cehennemlik yazılır, yüzü
simsiyah olur.) [Tirmizi]
İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
Dabbe eğer sıradan bir şey veya insan olsaydı, onda olağanüstülük söz konusu
olmazdı ve hadis-i şeriflerde sözü edilen alametler kendisinde bulunmazdı.
Kâfirlerle mücadele edecek bir insan olsaydı, ona âlim denilmeyip, hayvan
denilir miydi? Bu, akıl sahiplerinin yolu değildir. Dabbe bir hayvandır. (Câmi’ul
ahkâm)
Bu hayvanın, deve gibi olacak olan ayakları ve kanatları için bir tevil
bulamamışlar. İleride belki, telefonun, radyonun veya TV’nin üstüne konduğu
masanın dört ayağını söyleyebilirler. Kanatları için de bir şey uydururlar.
Telefondaki, radyodaki ve TV’deki sesler ve görüntüler, bir şehirden başka
şehre uçup gittiği için, işte kanat budur diyebilirler. Cennet ve Cehennemi
bile, bu dünyadadır diye tevil edenler çıkmıştır. O zaman tevil edilmeyen ne
kalır ki?
Hadis-i şeriflerde, hayvanın ayaklarına, kulaklarına, kanatlarına, kuyruğuna ve
başına varıncaya kadar tarif ediliyor. Allahü teâlâ ve Resulü hayvan derken,
Ehl-i sünnet âlimleri de tevil etmeden, (İnsan veya başka bir şey
değil, hayvandır) diye açıklarken, hayvan değil, AIDS, telefon, radyo
veya TV’dir denebilir mi? Peygamber efendimiz, (Ben hayvan dersem, siz radyo
gibi farklı bir şey anlayın) diyormuş gibi, çirkin bir şey nasıl iddia edilir?
O zaman ortada din diye bir şey kalmaz. Hâşâ Allahü teâlâ ve Resulü, insanlar
anlamasın diye, şifreli şekilde, bilmece gibi mi konuşuyor? Açıkça Dabbe diyor,
hayvan diyor. Bu hayvan değil demek, âyetleri, tevil yoluyla inkâr etmek
demektir. Bu Bâtınîliktir, yani (Kur’anın Bâtıni manası var) diyerek gerçek
manasını inkâr etmektir. Mealci mezhepsizler de, (Salât dua demektir, namaz
dinimizde yoktur, dua vardır. Cami diye bir şey de yoktur. Kalb camiinde
Allah’a yalvarmak gerekir) diyorlar. Böylece namazı, camileri inkâr ediyorlar.
Günümüzün Bâtınîleri de, Dabbe hayvan değil, başka şey diyerek Bâtıniliğe
özeniyorlar.
Allahü teâlâ Dabbet-ül-arzı yerden, topraktan çıkaracağını bildirdiği gibi,
insanı da topraktan yarattığını bildirmiştir. Yani, (Allah insanı sudan,
Dabbe’yi ise topraktan yarattı) da denemez. Bu âyet-i kerimelerde, insanın da
topraktan yaratıldığı bildiriliyor:
(Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan
yarattı. Sonra ona ol dedi ve oluverdi.) [Al-i İmran 59]
(Sizi topraktan yaratması, Onun [varlığının] delillerindendir.) [Rum
20]
(O sizi yerden [topraktan] yarattı. Ve sizi o
yerde yaşattı.) [Hud 61]
(Sizi yerden [toprakta] yarattık; yine sizi o yere [toprağa] döndüreceğiz.) [Taha
55]
Kütüb-ü sitte’de, Abdullah ibni Büreyde’nin rivayet ettiği hadis-i şerifte,
Peygamber efendimiz, Dabbet-ül-arzın çıkacağı yeri göstermiştir. Abdullah ibni
Büreyde, (Mekke’ye yakın olup etrafı kum olan bir yerde, Resulullah
efendimiz, “Dabbet-ül-arz buradan çıkacak” buyurdu. İşaret edilen yerin eni ve
boyu birer karıştı) buyurdu. (Telefonun, radyonun veya TV’nin genişliği
bir karıştır) da denemez. Hadis-i şerifte, Dabbe’nin değil, çıkacağı yerin bir
karış olduğu bildiriliyor. Bir karışlık yer yarılarak, oradan daha büyük bir
hayvan da çıkabilir.
Dabbet-ül-arzın çıktığını söyleyen kimse, nasıl olur da, Güneş’in Batıdan
doğmasına 80–90 sene var diyebilir? Hâlbuki Peygamber efendimiz, bunların peş
peşe çıkacaklarını bildiriyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Kıyamet alametlerinin ilki, güneşin battığı yerden doğması ve kuşluk
vaktinde insanlara Dabbet-ül-arzın çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa,
diğeri de onun hemen peşindedir.) [Müslim, Ebu Davud]
(Bu kadar büyük hayvan olamaz) demek, kıyametin büyük alametlerini inkâr etmek
olur. Zaten kıyametin büyük alametlerinin hepsi olağanüstü olaylardır.
İnanmayanların kabul etmesi mümkün değildir.
Enam suresinin, (Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği
gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış kimseye, o günkü
imanı fayda vermez) mealindeki 158. âyetini açıklayan Peygamber
efendimiz buyurdu ki:
(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır görmemiş olana,
imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Müslim,
Tirmizi, Beyheki]
Kıyametin büyük alametleri çıkmış olsaydı, artık imanın fayda vermemesi
gerekirdi. O zaman bu tevilciler, niye ateistleri Allah’a inandırmaya
çalışıyorlar ki? Bu hususta İmam-ı Rabbani hazretleri de
buyuruyor ki:
Dabbet-ül-arz denilen hayvan çıkacak, gökleri bir duman kaplayıp, bütün
insanlara gelip, canlarını yakacak, herkes bunun acısından dua edip, (Ya
Rabbi! Bu azabı üzerimizden kaldır. Sana iman ediyoruz)diyecektir. (2/67)
Görüldüğü gibi, Dabbet-ül-arz çıkınca herkes iman edecek, ama artık büyük
alametler çıkmış olduğu için iman kabul edilmeyecektir.