Bazıları "Allah’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur. İşlediğimiz günahların da ona zararı olmaz" diyorlar. Dinimizin emir ve yasaklarının hikmeti nedir?
Dindeki emir ve yasakların hikmetleri
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin bildirdikleri hükümler, hep rahmettir, iyiliktir. Yoksa, bu
emirler, zındıkların sandıkları gibi, işkence değildir. Bunların sık sık
söyledikleri (Kullarına zor ve yorucu şeyler emredip de bunları yaparsanız,
Cennete girersiniz demek insaf mıdır, merhamet midir? Bir şey emretmemeli idi.
Merhamet ve iyilik böyle olur) gibi lafları, ne kadar ahmakçadır. Bunlar, hiç
düşünmüyor mu ki, iyilik edenlere, şükretmek yani, sevindiğini bildirmek, aklın
istediği bir şeydir. Dinimizin hükümleri, bütün nimetleri, iyilikleri yaratan,
gönderen, Allahü teâlâya karşı, şükrün nasıl yapılacağını göstermektedir. O
halde dinimizin hükümleri, aklın istediği bir şeydir.
Bundan başka, dünyanın, hayatın düzeni, bu teklifleri, yapmakla olur. Allahü
teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey
olmazdı. Allahü teâlânın haramları olmasaydı, nefsleri, keyfleri peşinde
koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, fenalıklar,
karışıklıklar hasıl olur, saldıran da, karşısındakiler de, zarar görür, helak
olurlardı. Ülkelerin mamurluğu, insanların rahatı, yani medeniyet olmaz,
insanlık, canavarlık şeklini alırdı.
Dinden uzaklaşmak
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen, cahilliğin
verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen yabancıların, Allahü teâlânın
emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din
ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile
kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret
verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki
sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]
Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Bütün
insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği gibi
kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olamaz. Memurlar
âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun,
bundan daha açık bir şey yoktur.
Bütün insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey söylemeye
hakkı olabilirdi? Çünkü, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor.
Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve zulüm denilebilsin. Halbuki,
insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil,
hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür.
Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için,
bunları bize mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim
bunları, asıl sahibinin mubah ettiği, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde
olur. (1/266)
Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip
içmek, gezmek, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk, vazifelerini
yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona
sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği
ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için
emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan
teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı, tam teslim olarak emirleri yapmaya
ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı
halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç
olan, biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de,
emirleri yapmaya candan sarılmamız gerekir. (1/73)
Sözüne güvenilen zat
Sual: Doktorların ve bazı fen adamlarının haber verdikleri faydalı
şeyler, tecrübeyle anlaşıldığı için bunlara inanılır diyen, ama ibadetlerin
faydaları tecrübe edilmediği için inanmayanlara ne demeli?
CEVAP
İslâmiyet’in bildirdiği çok şeylerin faydaları da görülmekte, tecrübe
edilmektedir. Ancak ibadetleri, faydalarından dolayı değil, Allahü teâlânın
emri olduğu için yapmak gerekir.
Fen adamlarının, doktorların tecrübe ederek faydalı olduklarını anladıkları ve
herkesin, bunlara inanarak kapıştıkları, çok para vererek satın aldıkları bazı
teknik ve tıbbi ilaçların zararlı oldukları sonradan anlaşılıyor. Bu ilaçların
isimleri listeler halinde Sağlık Bakanlığı tarafından eczanelere bildirilerek,
satışları yasak ediliyor. Böyle ilaçların fabrikaları hükümetler tarafından
kapatılıyor. Çok kıymet verilen bazı ilaçların zararlı olduklarının sonradan
anlaşıldığı, günlük gazete haberleri haline geldiği görülüyor. Son senelerde
çok kıymetli olduğu bildirilen birçok ilacın, kalb hastalığına ve kansere
sebebiyet verdikleri ve bazı temizlik maddelerinin sağlığa olan zararları
ilgililerce açıklanmıştır.
İlaçları tanımayan zeki bir gencin babası iyi bir doktor olsa ve babasının
başarılarını yetkili çok kimseden işitse, bu genç hasta olsa, babasının
kendisini çok sevdiğini de bilse, babası kendisine ilaç verse ve bunu içince
hastalığının hemen geçeceğini, bunu çok tecrübe etmiş olduğunu bildirse,
yapılacak iğneyle, canının yanacak olduğunu bilse bile, çocuğun babasına, (Bu
ilacı ben tecrübe etmedim. Hastalığıma iyi geleceğini bilmiyorum. Senin sözünün
doğru olduğuna inanamıyorum) diyebilir mi? Demez elbette. Derse, bu
cevabı akla, tecrübeye uygun olur mu?
Akıllı, insaflı bir kimse, Resulullahın sözlerine dikkat ederse ve insanları
irşad için uğraşmalarını ve herkesin hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel
ahlâkı yerleştirmek için lütufla, merhametle çalışmalarını bildiren haberleri
incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan
kat kat fazla olduğunu açıkça görür. Onun şaşılacak işlerini ve Onun mübarek
ağzından çıkan, Kur’an-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda
olacak şaşılacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun aklın üstünde
bulunan yüksek derecelere erişmiş olduğunu ve aklın erişemeyeceği,
anlayamayacağı şeyleri anlamış olduğunu hemen görür. Böylece, Onun
söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar.
Kur’an-ı kerimde bulunan bilgileri öğrenip düşünen ve Onun hayatını inceleyen
insaflı bir kişi, bu hakikati açıkça görür. Fen adamlarının bildirdikleri
şeylerin bazılarının zamanla yanlış ve zararlı olduğu meydana çıkabilirse de,
Kur’an-ı kerimin bildirdiklerinin her zaman doğru olduğu görülür.
Neden mekruhtur?
Sual: Namazda, oruçta veya başka bir ibadette, (Şunu yapmak mekruhtur)
deniyor. Mekruh olmasının sebebi ve farzların, sünnetlerin hikmetleri niye
açıklanmıyor?
CEVAP
Çok şeyin hikmeti bilinmez. Dinimiz, bir hüküm için, (Farzdır, vacibdir,
sünnettir, haramdır, mekruhtur) demişse öyle kabul edilir. (Allahü teâlâ orucu,
namazı niye farz kıldı? İkindinin farzı dört rekât da, akşamınki niye üç
rekâttır? Kan içmeyi niçin haram kıldı? Namazda Sübhaneke ve Salli Bârikleri
okumak niye sünnettir? Sünneti terk etmek niye mekruhtur?) gibi sualler sormak
yanlıştır. Dinimiz neyi nasıl bildirmişse ona uyulur. Dinimiz, bazı hükümlerin
sebebini bildirir, bildirmedikleri de çoktur. Dînî hükümleri hiç kimsenin
sorgulamaya hakkı olmaz. Ne emredilmişse uyulur, ne yasaklanmışsa ondan
sakınılır.