CEVAP
Kelimeleri yanlış kullanmak belki hoş görülebilir. Fakat dini tabirleri
bozmak asla hoş görülmez. Çünkü bir söz insanı kâfir edebilir. Dini
kelimeleri yerli yerinde kullanmamak dini bilgilerden noksan olmaktan ileri
gelmektedir. Hatta bazı kimselerin din ile hiç ilgisi olmuyor. Rastgele
konuşuyor. Açlık grevine ölüm orucu deniyor. Müslüman da
bunlara bakarak aynı hataya düşüyor. Müslüman olmayana şehit denmez. Çin ile
Japonya savaşsa, savaşta ölenlere şehit denmez.
Şehit kelimesi gibi, yaratmak, kader, mucize, keramet, sihir, kehanet gibi
bir çok kelime de yerli yerinde kullanılmıyor. Hırsızın, üç kağıtçının el
çabukluğu ile yaptığı harekete, keramet veya mucize denmez. Evliya harika bir
şey gösterse, mesela su üstünde yürüse, buna keramet denir. Peygamber su
üstünde yürüse buna mucize denir. Salih bir müslüman yürüse buna firaset
denir. Bu kimse, fâsık ise istidrac, kâfir ise, sihir denir. Kâfir olan
Deccalın da insanları öldürüp diriltmesi bir sihirdir. Sihir, cisimlerin
fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir. Maddenin yapısını değiştiremez.
Mucize ve keramet, ikisini de değiştirebilir.
Demek ki Mucize sadece Peygamberlerde görülür. Bunun için (mucize indirim)
demek, birini övmek için (Mucize yarattı) demek, (Yedinci kattan düştü,
mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu söylemek olur. Bunda
niyete bakılmaz, söze bakılır. Herhangi bir kimseye peygamber demek küfür
olur. Allahü teâlâdan başkasına yaratıcı demek mesela, eser yarattım, panik
yarattı, yaratıcı bir insan demek müslüman için çok tehlikelidir. Yaratıcı
yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yaratmak Allah’a mahsustur.) [Araf 54]
Bazı kimseler, Allahü teâlânın yarattığı işlere, mesela gözün, kulağın
yapısına mucize diyorlar. Bal peteğinin üstünde Allah yazılı olsa, buna da
mucize diyorlar. Böyle söylemek yanlıştır. Allah’ın kudreti, Allah’ın hikmeti
gibi bir şey demek gerekir.
Bir profesörün, bilimden imana giden yolu açıklayan eserini tavsiye
edecektim. Fakat Allah’ın kudretine mucize dediği için, kıymetli eserini
tavsiye edemedim.
Mucize kelimesini bozmaya çalıştıkları gibi, müslüman kelimesi yerine İslamcı
veya dinci diyorlar. Dinimiz salih, mücahid, dindar, mütteki gibi kelimeleri
bildirmişken, İslamcı demek bid'attir. Hiç bir İslam âlimi İslamcılıktan
bahsetmemiştir. Türkçe’de genel olarak, cı, cu ekleri isim ve sıfat üreten
bir ektir. İsim olarak, sütçü, balıkçı, şarkıcı gibi o işin ticaretini yapan
kimseye denir. Sıfat olarak pilavcı, esrarcı makarnacı gibi kelimeler, o şeyi
yiyip bitirmekle zevk alana denir. İslamcı, dinci de bana bunlar gibi
geliyor. İslamı ve dini yiyip bitirmekle zevk alan veya onun ticaretini yapan
kimse gibidir. Bunun için de hiç kimsenin dinci veya İslamcı olmasını tavsiye
etmeyiz.
Kader kelimesi de yanlış kullanılıyor. (İşçi kaderine terk edilemez, işi
kadere bırakmamalı) diyorlar. Kader, insanların elinde değildir. Kader
kelimesi yanlış olarak tesadüf yerine kullanılıyor. (İşi tesadüfe
bırakmamalı) denir. Fakat (İşi kadere bırakmamalı) denmez. Kader, Allahü
teâlânın ezeli ilmi ile, kulların yapacakları şeyleri bilmesidir. Allahü
teâlânın ilmine kimse müdahale edemez. İntihar eden de Allah’ın kaderini
değiştiremez. (Öldürülen kişinin eceli, o anda, ömrü ortadan kesilmiş
değildir) ifadesini Ahmed Asım efendi, (Öldürülen kimsenin [ve intihar
edenin] o anda eceli gelmiştir. Ömrü ortadan kesilmemiştir. Herkesin eceli
bir tanedir) şeklinde açıklamaktadır.
Namazı dosdoğru kıl
Sual: Bir arkadaş, (Dosdoğru kelimesini kullanmak yanlıştır. Sadece
doğru demelidir. Çünkü Hakikat Kitabevi’nin kitaplarında dosdoğru diye bir
kelime yoktur) diyor. Doğruyu daha kuvvetlendirmek için dosdoğru demenin
mahzuru olur mu?
CEVAP
Kelimenin ne mahzuru olur ki? (Cevap Veremedi) kitabının
bazı yerlerinde geçen, iyi kimselerin vasıflarını anlatan bir âyet-i kerime
meali şöyledir:
(Onlar, şu kimselerdir ki, Rablerinin rızasını kazanmak için sabrederler.
Namazlarını dosdoğru kılarlar. Kendilerine verdiğimiz rızktan gizli ve aşikâr
infak eder, verirler. Kendilerine kötülük yapanlara, iyilik ederler. O
müminler için [amellerine karşılık] âhiret saadeti ve rahat
vardır.) [Rad 22]
Bu kitapta da böyle bir kelime olmasa, o kelimeyi kullanmanın mahzuru olmaz.
Böyle şeylerle uğraşacak zaman değildir.
Eyüp Sultan
Sual: Kafadan konuşmakla meşhur bir yazar, (Eyüp Sultan camisi,
Eyüp mezarlığı veya Eyüp sultan semti demek yanlıştır. Çünkü o zatın adı
Halit’tir. Ebu Eyyüb-el Ensari de denir) diyor. Eyüp Sultan demenin
mahzuru var mıdır?
CEVAP
Hayır, hiç mahzuru olmaz. Hürmet için sultan deniyor. O ismi ceddimiz
koymuştur. Eyyüb Sultan ismi, S. Ebediyye kitabının çeşitli
yerlerinde de geçmektedir.
Gözüm tuttu
Sual: Bir reklamda (Kalbim sevdi) deniyor. Bir başka reklamda ise
(Gözüm tuttu) deniyor. Kalb, tek başına nasıl sever, göz nasıl tutar?
CEVAP
Bunlar deyimdir. Genel olarak beş duyu organıyla yapılan şeyler için
böyle ifadeler söylenir. Gözle görür, kulakla işitir, elle tutar, yenecek bir
şeyse tadına bakar. Kokusu varsa koklar. Hepsi de uygun gelince, (Gözüm
tuttu) denir. Kalble sevmek de öyle, göz görmese, kulak sesini işitmese, kalb
nasıl sevecek ki? Kalb, diğer organların yardımıyla onu tanıyor ve seviyor.
Bu konu üzerinde durmamızın sebebi şudur: Vehhâbîler, Kur’anda geçen böyle
deyimleri, tek mânâda anladıkları için küfre giriyorlar. Mesela Kur’an-ı
kerimde (Allah'ın iki eli de sıkı değildir) ifadesi geçiyor.
Buradan hâşâ (Allah'ın eli var) anlamı çıkarmak insanı küfre sürükler. (Eli
sıkı olmak) bir deyimdir. (Eli sıkı değildir) demek, (Cimri değildir)
demektir. (Gözümden düştün) demek, yanımda itibarını kaybettin demektir.
Gözle, düşmekle hiç alakası yoktur. Diğer deyimler de böyledir. Kendilerine
Selefî diyen Vehhâbîlerin, küfre düşürücü böyle sözlerinden çok sakınmalıdır.
|