Ehl-i beytin fazileti
Ehl-i beytin fazileti
Ehl-i beyt, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın
bütün aile fertlerine denir. Mübarek hanımları, kızı Hazret-i Fatıma ile
Hazret-i Ali ve bunların evlatları olan Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin,
onların çocukları ve kıyamete kadar gelecek torunlarının hepsine de Ehl-i beyt
denir. Hatta Peygamberimizin temiz soyunun bağlı olduğu Haşimoğullarına da
Ehl-i beyt denir. Eshab-ı kiramdan Selman-ı Farisi de Ehl-i beytten sayıldı.
Fakat özellikle Ehl-i beytdenilince, Hazret-i Ali, Hazret-i
Fatıma ve mübarek iki oğlu Hazret-i Hasan ve Hazret-i
Hüseyin anlaşılır. (radıyallahü teâlâ anhüm)
Resulullah efendimizin soyu, Hazret-i Fatıma’dan devam etti. Hazret-i Hasan’ın
çocuklarına ve torunlarına Şerif, Hazret-i Hüseyin’in nesline
de Seyyid denir. Peygamber efendimizin temiz ve mübarek kanını
taşıyan seyyidler ve şerifler, çeşitli ülkelerde yaşamaktadır. Her biri güzel
ahlak numunesi olup, yurdumuzda da sayıları pek çoktur.
Doğru yoldaki İslam âlimleri, Ehl-i beyt sevgisini, son nefeste iman ile gitmek
için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır. Bunlarda
Resulullah efendimizin zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek
her müslümanın vazifesidir. Çünkü imanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allahü
teâlâyı sevmek ve Allahü teâlânın sevmediklerini sevmemektir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, Allah dostlarını sevmek ve Onun
düşmanlarına düşmanlık etmektir.) [İ. Gazali]
Hak teâlâ, Hazret-i İsa’ya da buyurdu ki:
(Yer ve gökteki bütün mahlukların ibadetini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve
düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [İ. Gazali]
Allahü teâlâ, Ehl-i beyte buyuruyor ki:
(Allah sizlerden ricsi [her kusur ve kirleri] gidermek
istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.) [Ahzab
33]
Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali’yi, Hazret-i Fatıma’yı, Hazret-i Hasan ve
Hazret-i Hüseyin’i mübarek abâları ile örterek şöyle dua etti:
(İşte benim ehl-i beytim bunlardır. Ya Rabbi, bunlardan kötülüğü kaldır ve
hepsini temiz eyle!) [Mesabih]
Her namazda, Âl-i Muhammed diye dua ettiğimiz Ehl-i beyt bunlardır. Allahü
teâlânın en çok sevdiği resulü Muhammed aleyhisselamdır. Onun da en çok sevdiği
Ehl-i beyti ve Eshabıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir, yoksa hiç bir
şeyi korunmaz. İslam’a, Peygambere ve Onun nesline hürmet.) [Taberani]
[İslam’a hürmet, Dinin emirlerine riayet etmektir, Peygambere
hürmet, sünnetine uymaktır, nesline hürmet seyyidlere,
şeriflere hürmettir.]
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Ehl-i beyt, asi [günahkâr] olsalar da,
bunları sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalb ile, beden ile ve mal ile yardım
yapmakla olup, bunlara riayet ve hürmet etmek iman ile ölmeye sebep olur)
buyurdu.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Ehl-i beyti seveni Hak teâlâ sever, buğz edene de buğz eder.)[İbni
Asakir]
(İslam’ın esası, bana ve Ehl-i beytime sevgidir.) [İbni Asakir]
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi
sevmektir.) [İ. Neccar]
(Allah’ın kitabı ve Ehl-i beytime uyan, hidayette olur, uymayan sapıtır.) [İ.
Hibban]
(Ehl-i beytim, Nuh’un gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan,
boğulur.) [Taberani]
(Tutunduğunuz vakit, asla dalalete düşmeyeceğiniz iki şeyi bıraktım:
Allah'ın kitabı Kur’an ve Ehl-i beytim.) [Hatib]
(Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü Cehenneme atılır.) [İ. Ahmed]
(Ehl-i beytime, Cehennemlikten başkası buğzetmez.) [İ. Ahmed]
(Fatıma, Cennet hatunlarının üstünü, Hasan ve Hüseyin de Cennet gençlerinin
yüksekleridir.) [Tirmizi]
(Ya Fatıma, Allahü teâlâ senin gazabın için gazap eder, senin rızan için
razı olur.) [Hakim]
(Allahü teâlâ, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı.) [Hakim,
Taberani]
(En iyiniz, Ehl-i beytime iyilik edendir.) [Hakim]
(Ehl-i beytimi sevmeyen, ihtilafa düşer ve şeytana yoldaş olur.)[Hakim]
(Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.) [İ. Ahmed]
(Benim soyuma dil uzatarak, beni incitenlere, Allahü teâlâ çok azap yapar.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, oğlum Hasan’la iki Müslüman ordunun arasını barıştırır.) [Buhari]
(Ya Rabbi, Hasan ile Hüseyin’i seviyorum. Sen de sev. Bunları sevenleri de
sev!) [Tirmizi]
(Fatıma benden bir parçadır. Onu inciten beni incitmiş olur.)[Hakim]
(Fatıma’yı Ali’den daha çok severim, Ali, bana, Fatıma’dan daha çok
kıymetlidir.) [Hakim]
(Kızım Fatıma’nın adı, “Allah onu ve sevenlerini Cehennemden korur”
manasındadır.) [Deylemi]
(Ali’yi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.) [Nesai]
(Ali’yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, Müslümanların günahını yok
eder.) [İ. Asakir]
(Ali’ye düşman olanın düşmanı Allah’tır.) [Ramuz]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemi]
(İlim on kısım. Dokuzu Ali’de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan
iyi bilir.) [Ebu Nuaym]
(Ali’yi seven, beni sevmiştir. Ona düşmanlık, bana düşmanlıktır. Onu inciten
beni incitmiştir. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Taberani]
(İmanın birinci alameti Ali’yi sevmektir.) [M. Ç. Güzin]
(Ensara ancak münafık buğz eder. Ehli beytime, Ebu Bekir ve Ömer’e buğz eden
de münafıktır.) [İ.Asakir]
(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünde ayağı
kaymaz.) [Deylemi, İ. Adiy]
(Eshabımı, ezvacımı ve Ehl-i beytimi seven, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]
(Allah'ı seven beni sever, beni seven de, Ehl-i beytimi sever.)[Tirmizi]
(Benden sonra Ehl-i Beytimle imtihan olunacaksınız.) [Taberani]
(Bana ve Ehl-i beytime salevat getirilmedikçe, dua ile Allah arasında perde
vardır.) [Ebuşşeyh]
Eshab-ı kiramla ilgili 4 ayet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşan eshabın derecesi,
fetihten sonra veren ve savaşanlardan daha yüksektir. Hepsi için hüsnayı [Cenneti] söz
veriyorum.) [Hadid 10]
(Eshabın hepsi, kâfirlere şiddetli ve birbirlerine merhametlidir.)[Feth
29]
(Sizler en iyi bir ümmetsiniz.) [Âl-i İmran 110]
(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların izinden gidenlerden, Allah razıdır.) [Tevbe
100]
Demek ki, kurtuluş için Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın yoluna sarılmak
lazımdır. Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı
pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.
İmam-ı Ali’yi çok sevmek, Ehl-i sünnet alametidir. Onu sevmek için, bir veya
birkaç sahabiyi sevmemek, doğru yoldan ayrılmak olur.
Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste iman ile gitmeye sebep
olur. Aklı az olan, iyi düşünemeyen bazı kimseler, burada yanılıyor. Sevmek
için sevgilinin düşmanlarını sevmemek lazımdır diyorlar. İctihadları icabı
olarak Hazret-i Ali ile muharebe etmiş olan Hazret-i Âişe’yi ve Hazret-i
Muaviye’yi ve Hazret-i Talha’yı ve Hazret-i Zübeyr’i, Ehl-i beyte düşman
sanarak, bu büyük insanlara düşmanlık ediyorlar. Böylece doğru yoldan
ayrılıyorlar. Halbuki, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılıyor
ki, o muharebeler, dünya hırsından, mevki ve şöhret sevgisinden değil idi.
İctihad ayrılığından idi. Muharebe etmek için değil, anlaşmak için karşı
karşıya gelmişlerdi. Abdullah bin Sebe yahudisinin ve arkadaşlarının hilesi ile
harbe yol açılmıştı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ehl-i beyti seviyordu. Buna
inanmayanlar, yani Eshab-ı kiramı Ehl-i beyte düşman zan edenler, âyet-i
kerimelere ve hadis-i şeriflere inanmamış olur. Âyet-i kerime ve hadis-i
şerifler gösteriyor ki, Eshab-ı kiram, Ehl-i beytin sevgisini, imanlarının
sermayesi edinmişlerdi. (Eshab-ı Kiram kitabı)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Babam zahir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman
ehl-i beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste
imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde baş ucunda idim.
Son anlarında şuuru azaldığında kendisine bu nasihatini hatırlattım ve o
sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile, (Ehl-i beytin
sevgisinin deryasında yüzüyorum) buyurdu. Hemen Allahü teâlâya hamd ve sena
ettim.
Ehl-i beyti sevmemek, Harici olmaktır. Eshab-ı kiramı sevmemek sapık olmaktır.
Ehl-i beyti de, Eshab-ı kiramın hepsini de sevmek ve hürmet etmek Ehl-i sünnet
olmaktır.
Ehl-i beytin sevgisi, Ehl-i sünnetin sermayesidir. Ahiret kazançlarını, hep bu
sermaye getirecektir. Ehl-i sünneti tanımayanlar, bu büyüklerin orta, adil,
halis sevgilerini bilmeyerek, ifratı seçerek, sevgide taşkınlık yaparak, orta
ve adil sevgiyi sevmemek sanıyor. Ehl-i sünnete harici damgasını basıyorlar. Bu
zavallılar bilemiyorlar ki, aşırı ve taşkınca sevmek ile hiç sevmemek arasında,
bir de doğru, insaflı, orta derecede sevgi vardır. Hakkın yeri de, her şeyde
ortada, merkezdedir. Bu hak ve adalet merkezi, Ehl-i sünnete nasip olmuştur.
Sevmenin aşırı ve tehlikeli olması şöyledir ki, Hazret-i Ali’yi sevmiş olmak
için, diğer üç Halifeye düşman olmak lazımdır diyorlar. İnsaf etmeli, iyi
düşünmeli, bu nasıl sevgidir ki, bu sevgiyi elde etmek için, Resulullahın
Halifelerine, yani vekillerine düşmanlık şart oluyor? Bu nasıl sevgidir ki,
insanların en iyisinin, Allah’ın habibinin, Allah’ın resulünün eshabına
sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bu nasıl sevgidir ki, Allah resulünün
mübarek hanımına, damadına, kayınbirader, kayınvalide ve kayınpederlerine
sövmeyi, lanet etmeyi icap ettiriyor? Bunlar, nasıl fena bilinir, nasıl
kötülenir, nasıl temiz bilinmez ki, Allahü teâlâ, hepsinden razı olduğunu,
hepsine Cenneti vaad ettiğini Kur’an-ı kerimde bildiriyor. Onun resulü Muhammed
aleyhisselam da eshabı hakkında kötü konuşmayı yasak ediyor. Buna rağmen onlara
kötü, pis, kâfir denilebilir mi? Bu nasıl iman, bu nasıl müslümanlıktır? (Eshab-ı
Kiram kitabı)
Hepsini sevmek ehl-i sünnete nasip oldu
Resulullah, Eshab-ı kiramdan hiçbirinin sonradan kâfir olmayacağını, hepsinin
Cennete gideceklerini haber verdi. Herhangi birine dil uzatmamızı yasak etti.
Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı olduğunu, Onları sevdiğini bildiriyor.
Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması sonsuzdur.
Eshabdan hiçbiri mürted, münafık olmaz. Allahü teâlânın bunlardan razı olması
değişmez. Münafıklar, Eshabdan değildir. Münafıklardan birkaçının,
imansızlıklarını sonradan açıklamaları, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması
demek değildir.
Abdülaziz Dehlevi hazretleri, Tuhfe-i isna aşeriyye kitabında
diyor ki:
(Eshab-ı kiram arasında münafıklar vardı. Bunlar önceleri belli değildi. Fakat,
Peygamber efendimizin son senelerinde, müminler münafıklardan ayrıldı.
Resulullah vefat ettikten az sonra, bu münafıklardan kimse hayatta kalmadı.
Âl-i İmran suresinin, (Ey münafıklar! Allah, sizi kendi halinize
bırakmaz. Halis müminleri münafıklardan ayırır) mealindeki 179. âyeti
ve Buhari’deki (Medine şehri, münafıkları müminlerden ayırır. Demirci
ocağı, demiri pasından ayırdığı gibi ayırır) mealindeki hadis-i şerif,
münafıklarla kâfirlerin ayrıldığını göstermektedir.
Yine (Tuhfe) kitabında diyor ki:
(Hurufiler, Ehl-i sünnet, Ehl-i beyte düşmandır, diyorlar. Bu sözlerine herkesi
inandırmak için, acıklı hikayeler de söylüyorlar. Çirkin hikayelerin hepsi yalan
ve iftiradır. Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliği ile bildiriyorlar ki, Ehl-i
beytin hepsini sevmek, kadın erkek her müslümana farz ve lazımdır. Onları
sevmek imanın şartıdır. Ehl-i sünnet âlimleri, Ehl-i beytin üstünlüklerini
bildiren çok sayıda kitap yazmışlardır. Ehl-i sünnetin hepsi, her namazlarında,
Ehl-i beyte hayır dua etmektedir.
(Benden sonra, size iki rehber bırakıyorum: Allah’ın kitabını ve Ehl-i
beytimi bırakıyorum) hadis-i şerifi gösteriyor ki, Kur’an-ı kerimin
bir kısmına inanıp, başka yerlerine inanmamak fayda vermediği gibi, Ehl-i
beytin bir kısmına inanıp sevmek, ötekilere lanet edip kötülemek de, ahirette
fayda vermez. Kur’an-ı kerimin hepsine iman etmek lazım olduğu gibi, Ehl-i
beytin de hepsini sevmek lazımdır. Ehl-i beytin hepsini sevmek de, (Ehl-i
sünnet)ten başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Çünkü Hariciler, Hazret-i Ali’ye
ve Onun temiz evlatlarına düşman olmak alçaklığına sürüklendiler. Sebeiyye
fırkası, müslümanların mübarek anneleri olan Hazret-i Âişe-i Sıddıka’ya ve
Hazret-i Hafsa’ya ve Resulullahın halasının oğlu Zübeyr bin Avvam’a düşman
olmak felaketine yuvarlandılar. Kiramiyye fırkası, Hazret-i Hasan’ın ve
Hazret-i Hüseyin’in imamlığına inanmadılar. Muhtariyye fırkası da, imam-ı
Zeynelabidin’e inanmadılar. İmamiyye fırkası, Zeyd-i şehide inanmadı.
İsmailiyye de, imam-ı Musa Kazım’a inanmadı. Bunlar gibi, daha nice fırkalar,
Ehl-i beyti sevmekten ve yukarıdaki hadis-i şerife uymaktan mahrum kaldılar.
Hiç birini ayırmadan hepsini sevmek Ehl-i sünnete nasip oldu. (H. S.
Vesikaları)
Resulullahın yakınları
Sual: Suriye’ye gittiğimde biri ile tanıştım. Şiadan olduğunu söyleyen
ve aslında İbni Sebeci olan biri, Resulullahın hanımları olmak üzere bütün
eshaba sövüyor, namaz kılmıyor. Sonra da, “Biz Şura suresinin 23. âyetine
göre hareket ediyoruz. Bizim ehli beyti sevmemiz her şeye yeter” diyor. “Şia
Kur’anda da geçiyor” dedi. Bu konularda bilgi verebilir misiniz?
CEVAP
Önce şia kelimesini izah edelim. Şia, fırka, kol, din, yol, fraksiyon gibi
anlamlara gelir. Bugünkü tabirle taraftar demektir. Kur’an-ı
kerimde iki âyette geçmektedir.
1- Min şiatihi: Onun taraftarı (Kasas 15) Buradaki O,
Musa aleyhisselamdır.
2- İbrahim de, onun taraftarıdır. (Saffat 83) Yani
İbrahim aleyhisselam da Nuh aleyhisselamın dininden idi demektir.
Kelime olarak, Nuh aleyhisselamın şiası olur, İbrahim aleyhisselamın ve Musa
aleyhisselamın şiası olur. Çünkü onlar bir din getirmişlerdir. Muhammed
aleyhisselamın şiası da olabilir. Buna âlimlerimiz, Ehl-i sünnet demiştir. Yani
Resulullahın sünnetine uyanlar demektir. Ama Ebu Bekrin şiası, Ömer’in şiası,
Ali’nin şiası olmaz. Böyle söylemek bölücülük olur. Hazret-i Ali, Peygamber
efendimizden ayrı yol tutmadı ki, onun İslamiyet’ten ayrı bir dini olsun.
Müslüman olan herkesin Resulullahın yoluna uyduğunu bildirmesi gerekir.
Resulullahın yolunda olanlara da Ehl-i sünnet denir. Resulullahın sünnetine
sarılan demektir. Biri biz Ömer’in şiasıyız dese bölücülük olur. Ehl-i sünnet
sahabenin hepsini sever. Çünkü Kur’an-ı kerimde hepsinin Cennetlik olduğu
bildiriliyor. (Hadid 10)
Ehl-i beytle ilgili olan âyetin meali de şöyledir:
(Ben bununla [İslam dinini getirmekle] akrabalık
sevgisinden başka hiçbir karşılık istemiyorum.) [Şura 23]
Müfessirler, buradaki “Bana yakın olanlar” kelimesinin farklı şekilde tefsir
edildiğini bildirmişlerdir. Beydavi ve Medarik’te bildirildiğine göre, şu üç
şekilde tefsir edilmiştir:
1- Âyette geçen (Kurbâ = yakınlık)
kelimesi, Ehl-i beyt demektir.
2- Resulullaha akraba olan bütün Kureyşlilerdir.
3- Allah’a yakınlık demektir. O zaman âyetin manası şöyle olur:
(De ki: Ben bu dini getirmekle sizin iyi amellerle Allah’a yakın olmanızdan,
Onu ve Resulünü sevmenizden başka hiçbir karşılık istemiyorum.) [Beydavi,
Medarik]
Elbette her Müslümanın Resulullahı, arkadaşlarını, hanımlarını, kayınpeder ve
damatlarını sevmesi gerekir. Bunlardan bazıları sevilmezse Resulullahı sevmek
yalan olur. Hristiyanların İsa’yı seviyoruz diyerek Resulullahı inkâr etmeleri
nasıl bâtıl ise, Hazret-i Ali’yi seviyoruz diyerek sahabeye kin beslemek de
bâtıl bir yoldur. İbni Sebecilerin Hazret-i Ali’yi seviyoruz demeleri,
Hristiyanların Hazret-i İsa’yı seviyoruz demelerine benzer. İsa, ilah diyorlar.
Halbuki, Hazret-i İsa böyle sevgi istemiyor. Hariciler Hazret-i Ali’ye
düşmanlık etti, Rafıziler de onu aşırı sevdi. Hazret-i Ali şu hadis-i şerifi
haber veriyor:
(Ya Ali, sen İsa gibisin! Yahudiler, Ona düşman oldu. Mübarek annesine
iftira ettiler. Hristiyanlar da, Onu aşırı yükselttiler. Ona yakışan dereceden
daha yukarı çıkardılar. Allah’ın oğlu dediler.)[İ. Ahmed]
Sonra, Hazret-i Ali, (Benim yüzümden iki türlü insanlar helak oldu. Biri, beni
aşırı severek, bende olmayan şeyleri bana takarlar. Ötekiler de, bana düşman
olup, birçok iftira yaparlar) buyurdu.
Bu hadis-i şerif, haricileri Yahudilere, Rafızileri de Hristiyanlara
benzetmektedir.
“Allahın kitabını ve ıtremi bıraktım”
Sual: Bir kitapta bildirilen hadîs-i şerifte, (Size, Allahü teâlânın kitabını
ve ıtremi bıraktım) deniyor. Buradaki 'ıtre' ne demektir ve bununla ne
anlatılmak istenmektedir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn kitabında
deniyor ki:
“Hazret-i Câbirden rivayet olunmuştur. Resûlullah efendimizi arefe günü hacda
gördüm hutbe okuyordu ve; (Ey insanlar! Size, onlara yapışıp, dalalete
düşmemeniz için, Allahü teâlânın kitabını ve ıtrem ehl-i beytimi bıraktım) buyurduğunu
işittim. Türpüştî hazretleri; “Itre için bazıları kişinin ıtresi, yakınları
demektir, bazıları Resûlullah efendimizin ıtresi, Abdülmuttalib oğullarıdır,
bazısı, kişinin ıtresi, ehl-i beytidir, yakın olsun, uzak olsun ev halkıdır
dedi. Lügat, sözlük manası itibariyle de, kişinin ehl-i beyti ve kavminin
yakınlarıdır. Resûlullah efendimizin ıtreden muratları, asabeleri ve ezvâc-ı
tâhirâtıdır.”
Zeyd bin Erkam hazretleri rivayet eder. Resûlullah efendimiz
buyurdular ki: (Muhakkak ben size, eğer benden sonra onlara
tutunursanız, iki şey bırakıyorum. Birisi, diğerine nazaran daha büyüktür. Bu
Kitabullahtır ki, gökten yere kadar uzanan iptir. İkincisi, ıtrem olan ehl-i
beytimdir. Asla birbirlerinden ayrılmazlar. Ta ki benim havuzuma ulaşırlar. Siz
de, o ikisinden yana ne yol ile halef olursunuz nazar ediniz.)
Tayyibî hazretleri buyurmuşlar ki; “Bir şeye tutunmak, ona
bağlanmak, onu korumakla olur. Allahü teâlâ Hac sûresi 65. âyetinde mealen buyurur: (Elbette
Allahü teâlâ semayı, yere düşmemesi için tutar. Ancak kıyamet günü kendi izni
ile tutar.) Ancak layık olan şeye tutunulur. Tutunmak geçen yerlerde,
tutunulan şey de bildirilmiştir ki, iptir. (Kitabullah, gökten yere
kadar uzanan iptir) sözünde sanki insanlar, tabiatlarının,
şehvetlerinin istediği şeylerin bulunduğu bir yerde durmuşlar, nefislerinin
çirkin arzularını yerine getirmek isterken, Allahü teâlâ lütuf edip, insanların
yükselmesini irade ederek, Kur’ân-ı kerim ipini onlara yaklaştırır. O ipe
tutunanlar kurtulur. Orada kalanlar helak olur. Kur’ân-ı kerime tutunmak, onda
bildirilenle amel etmek, yasak edilenden kaçmaktır. Itreye tutunmak, onlara
muhabbettir. Yani ehl-i beyti sevmek, onların doğru yolunda, izinde
yürümektir.”