Hanımla iyi geçinmenin yolu nedir?
Hanım hakkı
CEVAP
Hanımının güzel huylu olmasını isteyen, önce kendisi güzel huylu olmalıdır!
Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği
bildirilmektedir. O halde, dinimizin emir ve yasaklarına riayet eden, hanımı
ile iyi geçinir.
Aliyy-ül Havas hazretlerine hanımı küsmüştü. Hanımı, kocasına muhalefet etmek
için ayrı testi, ayrı bardak kullanıyordu. Aliyy-ül Havas hazretleri, bir gün
yanlışlıkla hanımının testisinden su içince, hanımı hemen testiyi kırmıştı.
Hazret, "Testiyi niçin kırdın?" bile dememiş, hiçbir şey olmamış gibi
davranmıştı.
Osman el-Hattab hazretlerinin komşusu, Nureddin Şuni efendi anlatır: Bir gece
dışarı çıktım eski bir hasıra sarılı birinin dışarıda yattığını görüp (Sen
kimsin, burada niçin yatıyorsun?) dedim. (Komşu ben Osman el-Hattabım. Oğlumun
annesi, beni evden kovduğu için sokağa çıktım, onun kızgınlığı gidinceye kadar
burada yatmaya karar verdim) dedi.
Huysuz hanım
İbni Ebil Hamayil-i Sevri hazretlerinin hanımı huysuzdu. Kocasına ağzına geleni
söyler, onu rahat bırakmazdı. O mübarek zat da hep sabrederdi. Yine bir gün
hanımının yaptığı huzursuzluktan kurtulmak için uçarak kaçmıştı. Hanımı
arkasından bakıp, (Hele şuna bak, uçup kaçmakla elimden kurtulacağını sanıyor)
diye söylenmişti. Bizim gibilerin uçması mümkün olmayacağına göre, kaçmak
suretiyle kavgadan, münakaşadan uzak durmaya çalışmalıyız. Haklı olduğumuzu
ispata kalkışmamalıyız!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir mümin, hanımına kızmasın! Kötü huyu varsa, iyi huyu da olur.) [Müslim]
(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını
görmemeye çalışın!) [İbni Lal]
(Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlakı en güzel olanı, hanımına, en
iyi, en lütufkâr davranandır.) [Tirmizi]
(Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır.
Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.) [Nesai]
(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul
olmaz.) [Taberani]
(Namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla
meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek
değildir. Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten
sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler giremez. Müslümanın günahı çok
olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İyi kadınlar, Allah’a itaat eder ve kocalarının haklarını gözetir. Kocaları
yokken, onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımı ile korurlar.) [Nisa
34]
Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak
olmalıdır. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan
dostu, dert ortağı, kendini neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve
çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Haksız olarak hanımını dövenin, Kıyamette hasmı ben olurum. Hanımını döven,
Allah ve Resulüne asi olur.) [R.Nasıhin]
(Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir.
Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]
(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı
yazılır.) [R.Nasıhin]
(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını
artırır.) [İ.Lâl]
Huzurun anahtarı tebessümdür
Sual: Akşama kadar yemek, çamaşır, dikiş gibi ev işleriyle
uğraşıyorum. Beyim gelince yorgunluğumu dinlendirmesini arzularım. Kapıdan asık
suratla girer. Gülümsediği yok. Selam vermez. Bir gün kazara yemek tuzlu olsa,
küser yemek yemez. Hiç takdir ettiği bir şey yok. Hep kusur araştırır. Bu adam
nasıl düzelir?
CEVAP
Kocasından şikayet eden hanımlar, hanımından şikayet eden erkekler, sanki
dertlerine deva olacakmışız gibi bizden tavsiye bekliyorlar. Biz zaten devamlı
yazıyoruz. Biraz da kendilerinin uyması, dikkat etmesi lazım. Genelde kavga,
iki taraftan oluyor. Biri susar, özür dilerse kavga büyümez. Her iki taraf da
ben haklıyım dediği sürece kavga bitmez. Suç genelde erkeklerde oluyor.
Hanımını idare edemeyen erkek aciz demektir. Hanımını kötü yola düşüren de
erkeklerdir. Hanımını kötü yerlere götürüyor, hanımı kötülük işleyince de, suçu
hanıma yüklüyor. Hanım suçsuz demek istemiyoruz. Fakat asıl suçlu kocasıdır.
Ona iyi bir ortam sağlamalıdır. Sağlamaktan aciz olan da evlilik sorumluğunu
yüklenmemelidir.
Her iki taraf da ben haklıyım diyor. O evde hiç kavga biter mi? Bir erkek de
şöyle yazmış:
(Evimiz düzensiz. Hanım, doğru dürüst yemek pişirmez. İçeride pasaklı, dışarı
giderken süslüdür. Çok konuşur, dinlemesini bilmez ve müsriftir.)
Birkaç tavsiyemiz var. Fakat tavsiyeden, nasihatten ne çıkar dememelidir!
Uyana, dinleyene çok şey çıkar. Yeter ki uyulsun, dinlenilsin. Çünkü Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Ahlakınızı güzelleştirin.) [İbni Lâl]
Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için böyle buyurulmuştur. Zaten din, güzel
ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu
değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur.
Şimdi esas konuya geçelim!
Kusursuz kul olmaz. Kusursuz arkadaş arayan, arkadaşsız kalır, kusursuz eş
arayan bulamaz. Yiğitlik, kusurlu insanla iyi geçinmektedir.
Evde hiçbir şeyi kusurlu bulmamalıdır! Tenkit, münakaşa, bir yuvanın
yıkılmasına veya huzursuz hale gelmesine sebep olur. Şunu iyi bilmeli ki,
yalnız karı-koca değil, hiç kimse tenkitten hoşlanmaz. Herkes takdir bekler.
Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir
elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış) dersek, bir şey
kaybetmeyiz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi bile caiz
görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.
Bir kadın için en büyük mutluluk, kocasının kendisini takdir etmesidir.
Bilhassa kadınlar, basit şeylere dikkat ederler. Bayramlarda, mübarek
gecelerde, evlenme yıldönümlerinde ufak da olsa bir hediye vermeyi ihmal
etmemelidir!
Kadının biri, senelerce güzel yemekler yapar. Buna rağmen, beyinden en ufak bir
takdir, bir teşekkür görmez. Bir gün kapalı bir sahan içinde saman koyup
yemeklerle birlikte sofraya koyar. Beyi kabı açıp samanı görünce, şaşırır,
kızarak;
- "Bu ne, saman yenir mi? Ben hayvan mıyım?" diye çıkışır. Hanımı der
ki:
- Yıllardır nefis yemekler yapıyorum. "Beyim galiba iyiyi, kötüyü
ayıramıyor. Önüne ne konsa yer" diye düşünmüştüm. Şimdi, yalnız kötüyü
anladığın, iyiyi hiç anlamadığın meydana çıktı.
Kötüyü tenkit etmesini bilen, iyiyi de takdir etmekten aciz olmamalıdır!
Takdirden aciz olan da, tenkitten vazgeçmelidir! Beğendiği yemekler ve
hizmetler için teşekkür etmek gerektiği gibi, beğenmedikleri için de teşekkür
etmek gerekir. Çünkü, beğenilmeyen yemekler için de aynı hizmeti yapmış, aynı
gayreti göstermiştir. Onun için atalarımız, "An beni bir kozla da, varsın
çürük çıksın!" derler. Biri, bize bir ceviz ikram etse, o da çürük çıksa,
arkadaşa kızmak mı gerekir?
Yabancıya gösterilen nezaketin hiç değilse onda birini, evde karı-koca birbirine
göstermelidir! Kabalık, sevgiyi köreltir, huzursuzluğa yol açar. Mesela yabancı
birine (Hep aynı şeyi anlatıyorsun) diyemediğimiz halde, evimizde de hiç
duymamış gibi dinleyemiyorsak, mesela (Yine aynı şeyleri mi anlatıyorsun)
diyorsak, nezaketten ne kadar uzak olduğumuz anlaşılmış olur.
Evdeki mutluluk, iş yerindeki nezaketten daha mühimdir. Huzur, milyarları
kazanmaktan daha önemlidir. O halde, takdir edici, nazik ve güler yüzlü olanın
evinde geçimsizlik olmaz.
Peygamber efendimiz, eve gülümseyerek girer, selam verirdi. Üzüntülü de olunsa,
tebessüm ihmal edilmemelidir! Çünkü "Lisan-i hal, lisan-ı kalden
entaktır", yani, hareketlerimiz, sözlerimizden daha fazla tesir eder.
Evet, tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz. Kalblerin fethi gülümsemekten
geçer. Bir tebessüme esir olan genç, bir kızın hiçbir meziyetini dikkate
almadan onunla evlenmek hatasına kurban gidebilir.
Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur. Tebessüm, bedavadır, alanı
mutlu eder, vereni üzmez. Bazen bir tebessümün hatırası ömür boyu unutulmaz.
Huzurun anahtarı tebessümdür. Tebessüm edemeyen zavallıdır. Gülümsemesini
bilmek, dünya ve ahiret saadetine sebep olur.
Hanımla iyi geçinmek gerekir
Sual: Ev işlerinde çok gevşek olan, saliha bir hanımım var. Ütüyü geç
yapar, çamaşırları geç yıkar. Yemekleri tatsız tuzsuzdur. Bunu bırakıp da, dört
dörtlük biriyle evlenmem uygun mudur?
CEVAP
Din kitaplarında yazıyor ki, kadın çamaşır yıkamaya, yemek pişirmeye ve hatta
çocuğuna bakmaya mecbur değildir. Mecbur olmadığı işlerde onu, çamaşırcı, aşçı,
hizmetçi gibi kullanmaya kimsenin hakkı yoktur.
Yeryüzünde dört dörtlük kadın olmaz. Hepsinin iyi yönü olduğu gibi, kötü yönü
de olabilir. Bir atasözü var. (Elin karısı ele kız, elin tavuğu ele kaz
görünür) derler. Kadından çok şey beklemek, dini bilmemenin
alametidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Kadın doğrultmaya çalışılırken, kırılabilir. Kırılması boşanması demektir.) [Buhari]
Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği
bildiriliyor. Fudayl bin İyad hazretleri, (Eşim huysuzluk
yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o şeye tevbe edince,
eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece, tevbemin kabul edildiğini de anlardım)
buyurdu. O halde Müslüman erkek, eşiyle iyi geçinir. Çünkü Peygamber efendimiz
buyuruyor ki:
(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Allah'ın
emanetine yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]
Şu halde kimin emaneti olduğunu düşünmeli, Allah'ın emanetine hıyanet etmemeli.
Erkek hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye
düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini, Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli.
Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve
seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü uygun bir kadın,
büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği
sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa,
hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb
aleyhisselam gibi mükâfatlara kavuşur) [İ. Gazali]
İyi Müslüman olmak için hanımla iyi geçinmek şarttır. Çünkü Allahü teâlâ, (Onlarla
iyi, güzel geçinin) buyuruyor. (Nisa 19)
İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük
etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek,
eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi biri olduğunu iddia edemez, buna
hakkı da yoktur.
Mürşid-i kâmil olan büyük zatlar, talebelerine, (Hanımını üzeni sevmeyiz.
Allahü teâlâ evin içini hanıma verdi. Bir erkek evin içine ne kadar çok
karışırsa, dünya ve ahirette çok sıkıntı çeker) buyururdu. İki hadis-i
şerif meali de şöyledir:
(İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.)[Tirmizi]
(Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.)[Mürşid-ün-nisa]
Erkek, eşinin yemeğine karışmaz, temizliğine karışmaz, ütüsüne, eşyaları
düzenlemesine karışmaz. Onun dünyası evidir. İstediğini yapar. Yemek yapmamışsa,
olsun peynir ekmek yeriz demesi gerekir. Tuzlu tuzsuz yapmışsa ses çıkarmaz.
Yemek yanmışsa hiç görmemesi gerekir. Eğer erkek bunları yaparsa, kadın
kocasına hayran olur, kendisi utanır, düzeltmeye çalışır. Aksine niye böyle
yapıyorsun denirse, iş çığırından çıkar. Kadın zayıftır, tez üzülür, tez
sevinir, çok şeyi bir anda silip atar. Bütün iyiliklerini unutur. Bunun için
boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Erkekten daha dirayetli kadın olmaz mı;
elbette olur, ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Yine büyük zatlar buyuruyor ki:
(Hanım, evde hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzmek akıllı insanın yapacağı
iş değildir. Bir Müslüman, hanımını nasıl üzer, akıl almıyor. Aklı olan karı
koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir.
Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası
olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta
olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve
yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor
aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere,
bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne
yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun
zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı!
Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da
kazanır!)
Bir kadına kaşın böyle gözün şöyle demek, yani çirkinsin demek, öldürmekten
beterdir. Bir arkadaş anlattı:
Yakın akrabamız bir bayan, (Kocam bana esmersin, pasaklısın dedi, hiçbir zaman
“Güzelsin, seni seviyorum” demedi, hep kötü yönlerimi söyledi, elin
adamlarından güzel söz duyunca, ister istemez gönlüm o adamlara düştü, kocamdan
soğudum) dedi. Bu durumu iyi bilen bir arkadaş, oğlunu evlendirirken (Aman
oğlum, eşinle kavga etsen, kötü söz söylesen bile, ona sen çirkinsin deme, her
zaman güzel olduğunu söyle) derdi. Kızımla annesi tartışınca, kız bana, (Baba
bu köylüyü nereden buldun da aldın) der. Ben de, (Ama annen güzeldi onun için)
derim. Kavga biter hemen.
Bir de, daha önce başından bir evlilik geçmişse, hanım sorsa bile, eski eşten
kesinlikle bahsetmemelidir. Eski eşin adını sakın evde anmamalı. Bir gün
Peygamber efendimiz, vefat eden Hazret-i Hatice validemizi anınca, kadınların
en üstünü olan Âişe validemiz bile üzüldü. O üzülünce kim üzülmez ki?
Kadın, erkek iyi geçinmek için yalan söyleyebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Erkek, eşini, eşi de, beyini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]
İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim, beni sevmediğini söyledi. Beni
sevmeyen bir kadınla birlikte yaşayamam, ayrılmak istiyorum) dedi. Hazret-i
Ömer, kadına sordu:
- Kocana, seni sevmiyorum dedin mi?
- Evet dedim.
- Niçin?
- Bana sordu. Ben de yalan söyleyemedim. Yoksa burada yalana izin var mıdır?
- Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese
de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz.
Hanımı idare etmek, onu haramdan korumak, neşelendirmek birinci vazife
olmalıdır.
Evliya zatlar buyuruyor ki:
(Talebeye ne yapılırsa, hocasına gider. Evlada yapılan bir şey, babaya
yapılmış gibidir. İyilik de kötülük de.)
O halde büyükleri üzmemek için saliha hanımla iyi geçinmek zorundayız.
Saliha hanım, bulunmaz nimettir, Cennet nimetidir. Cennet nimetinin kıymetini
bilmek, muhafaza etmek her Müslümanın vazifesi olmalı.
Çocukları kavgalı, stresli bir ortamda yetiştirmemeli. Yarının büyüğü olarak
yetiştirmeli. Ivır zıvır şeylerle bu hayatı kendimize, çoluk çocuğumuza zehir
etmemeliyiz. Problemli ailelerin çocuklarıyla kimse oğlunu kızını evlendirmek
istemez. Bu da ayrı bir konu.
Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten yani dine
uymamaktan ileri gelir. Bir zat anlatır:
(Bir gün bana bir arkadaş geldi. Hanımı ile hiç geçinemiyormuş. Evde her gün
basit şeyler yüzünden tartışma oluyormuş, bıkmış bu tartışmalardan, artık ondan
ayrılmak istiyordu. Bunların münakaşaları yüzünden iki taraf aileleri de
birbirine girmiş. Hanımı bunun tarafına, bu da hanımının tarafına düşman
vaziyette. Kanlı bıçaklı deniyor ya aynen öyle imişler. Yine bir gün perişan
bir vaziyette geldi, hiçbir nasihat dinleyecek halde değildi. Ya Rabbi, ben buna
ne diyeyim diye düşündüm. Sonra ona, “Ayrılsan da fark eden bir şey
olmayacak, bir ay kadar ömrün kaldı, ne istiyorsan git yap” dedim. Bu sözü
duyan arkadaş şok oldu, rengi attı, yine perişan bir durumda çıkıp gitti.
Sonra arkadaşlardan ve kendisinden dinlediğim için ne yaptığını anlatayım.
Kapıdan çıkar çıkmaz özel kalemdeki arkadaşlarla helalleşmeye başlamış.
Rastladığı herkesle helalleşiyormuş. Eve gidince kavgalı hanımına, (Hatun gel
demiş, bunca zamandır seni üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini
alamadım, hakkına riayet edemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et)
demiş. Tabii bunu ağlamaklı diyor, gerçekten diyor.
Hanımı bakmış, Allah Allah, bu adama ne oldu da böyle şeyler yapıyor, acımış
ona, bey demiş, sen hakkını helal et, ben hep edepsizlik yaptım, seni çok üzdüm
demiş. Başlamışlar ağlamaya, sarılıp ağlaşmışlar. Sonra adam, kavgalı olduğu
kayınpederlerine gitmiş. Aynı şekilde onlardan ağlamaklı olarak özür dilemiş,
size iyi evlatlık yapamadım, hizmet edemedim, ne olur beni affedin, hakkınızı
helal edin demiş. Onlar da şaşırmışlar, yavrum demişler, sen hakkını helal et,
biz büyüklük yapamadık, sizi hoş göremedik, sizin aranızı çok zaman biz bozduk.
Sen bizi affet, hakkını helal et diyerek ağlaşmışlar. Sonra hanımı da bunun
kavgalı olduğu annesine babasına gitmiş. Aynı şekilde o da onlardan özür
dilemiş, size iyi gelinlik yapamadım, çok edepsizlik ettim, sizi çok üzdüm
demiş, helallik istemiş. Onlar da aynı şekilde mahcup olup, asıl sen bizi affet
hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi çok üzdük demişler, sarılıp
ağlaşmışlar. Evde ise her gün sanki Cennet hayatı yaşıyorlar. Karı koca
birbirlerine hizmet ediyor, terlik vesaire getiriyorlarmış. Bir dedikleri iki
olmuyormuş.
Ama arkadaş, benim sözümü hiç söylememiş. Bir ayın dolması için günleri
sayıyormuş. Günler yaklaştıkça bunun iyiliği artıyormuş, geceleri ibadeti
artıyormuş. Bunun iyiliği artınca hanımının da ve ailelerin de iyiliği
artıyormuş. Derken bir ay dolmuş. Ha bugün öleceğim derken, nedense ölmemiş.
Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var diye
düşünmüş. Birkaç gün daha beklemiş, yine ölmemiş. Sonra yanıma geldi, odadan
içeri girince, (Efendim ben ölmedim) dedi. Ne ölmesi dedim. Efendim siz bana
demiştiniz ki bir ay kadar ömrün kaldı, o bir ay doldu ama ben ölmedim.
Kardeşim, ben senin ne zaman öleceğini bilemem, ama şunu biliyorum, ölüm var,
bir gün elbette öleceksin. Ölecek adam kavga niza ile hayatını zehir etmez. Şu
andaki hayatından memnun musun dedim. Evet hiç tartışmamız olmuyor dedi. Haydi
böyle devam edin dedim. İki çocukları oldu, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bütün
mesele ölümü unutmamak. Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor bu açık
bir örnek.)
Çeşitli sual ve cevaplar
Sual: Hanımdan ayrılınca da mehrini vermek gerekir mi?
CEVAP
Hanımından ayrılan erkeğin, hanımının mehrini vermesi gerekir. Mehir kul
hakkıdır. Peygamber efendimiz, günahları, haramları sayarken buyuruyor ki:
(Hevesi geçince hanımını bırakıp mehrini vermemek. Çalıştırdığı işçiye
ücretini vermemek. Zararsız hayvanı sebepsiz öldürmek.)[Hakim]
Erkek hanımını ahlaksızlığı sebebiyle de boşasa, yine mehrini verir. Çocuk
erkeğe verilmişse, kadına ayrıca nafaka verilmez.
Sual: Evleneli yedi sene oldu. Kocamla beraber olamadık. Yani kusur
kocamdadır. Artık ayrılmaya karar verdim. Dinen ayrılmak istemem günah olur mu?
Kocam ayrılmamı istemiyor, ayrılmak istiyorum dediğim zaman ağlıyor. Doktora da
gitmiyor. Psikolojik bir rahatsızlığı var.
CEVAP
Seadet-i Ebediyye’de diyor ki:
(Kendinde engel bulunmayan kadın, zevcinin innin yani hadım, iktidarsız
olduğunu anlarsa, nikahın feshi için, çok zaman sonra bile, dava açabilir.
Erkek inkâr ederse, kadı yani hakim bir ebeye muayene ettirir. Zevceyi bakire
bulursa, bir yıl sonra tekrar muayene ettirir. Yine bakire bulunursa aralarını
tefrik eder [ayırır]. Tam mehrini verir ve kadının da iddet beklemesi lazım
olur. Bir kere cima yapınca kadının dava açma hakkı kalmaz ise de, birden
fazlasını terk etmesi günah olur. İnnin, ihtiyarlık, tenasül hastalığı veya
büyü sebebi ile cima yapamayandır.)
Sual: Beyimin borcu var. Ben de bu borcumuzu daha çabuk ödeyip,
sıkıntıdan kurtulmak için gayrimüslim hanımların yanında çalışıyorum. Uygun
mudur?
CEVAP
Bayan çalışmaya mecbur değildir. Kendi arzunuzla erkeklerin olmadığı bir yer
varsa, yani günah işlemeden çalışma imkanı varsa çalışabilirsiniz. Beyinizin
borcu sizi ilgilendirmez.
Sual: Kocam zengin. Ne kendi güzel giyiniyor, ne de bize alıyor.
Doğru mu yapıyor?
CEVAP
Zengin bir kimsenin, durumuna uygun giymemesi ve ev halkına da aynı şeyi
yapması doğru değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, sana bir mal verdiği zaman, bu nimet ve ikramın eseri, senin
üzerinde görülsün.) [Ebu Davud]
(Allahü teâlâ, birinize mal ihsan ettiğinde, ikrama, önce kendisinden ve ev
halkından başlasın!) [Müslim]
Sual: Beyim beni, Avustralya’ya götürmek istiyor. Burada çok
tanıdıklarımız var. Durumumuz da iyidir. Ben de tanımadığım gayrimüslim ülkeye
beni götürme diye itiraz ediyorum. Yakınlarım beyine itiraz etmek günahtır
diyorlar. Burada itiraz hakkım yok mu, yani götürme beni demem günah mıdır?
CEVAP
Bu konuda itiraz etmeniz günah olmaz. Hindiyye'de (Zamanımızda,
erkek, hanımı istemezse, onu başka memlekete götüremez) diyor. Bu bakımdan bir
zaruret yoksa götürmemeli, huzursuzluğa sebep olmamalıdır. Orada rahat
edecekseniz zaten siz de itiraz etmezsiniz. Böyle işlerde anlaşarak karar
vermelidir.
Sual: Hanımı başka memlekete götürmek uygun değil deniyor. Ben
hanımımı İstanbul’dan Erzurum’a, Konya’ya götüremez miyim?
CEVAP
Gezdirmeye her yere götürürsünüz elbette. Onu Konya’ya, Erzurum’a yerleştirip
kendiniz zaruretsiz İstanbul’da ikamet etmeniz uygun olmaz. Onu kendi ikamet
ettiğiniz yerde, akrabalarının ikamet ettiği yerde bulundurmalısınız. Bir de
kadın razı olmadıkça, onu memleketindeki akrabalarının yanından alıp başka
memlekette ikamete zorlamak da uygun değildir.
Sual: Erkek, hanımı razı olmadığı halde, çocuk olmaması için tedbir
alabilir mi veya hanımını tedbir almaya zorlayabilir mi?
CEVAP
Hayır.
Sorumlu dört erkek
Sual: Cehenneme müstahak olan kadın, kocası, babası, kardeşi ve
oğlu olmak üzere, dört erkeği de, beraberinde götürecekmiş. Bu dört erkek, bu
kadının hangi hallerinden sorumludur?
CEVAP
Engel olabilecekleri bütün günahlarından sorumludur. Babası, kardeşi, daha
çocukken ona Ehl-i sünnet itikadını öğretmeli, namaz kıldırmalı, tesettüre
riayet ettirmeli, haramlardan ve ileride haram işlemesine sebep olacak
işlerden, uzak tutmalı. Evlenecek çağa gelince, dinini bilen salih biriyle
evlendirmeli. Bundan sonra, kocasının sorumluğu da başlar. Oğlu olur ve çocuğu
akıl baliğ olunca, onun sorumluluğu da başlar.
Nafaka parası
Sual: Beyim, bana harçlık vermiyor. Evin ihtiyaçları için bıraktığı
paraların bir kısmını, yakınlarıma alacağım hediyeye vermem caiz midir? Bir de,
kayınvalidemin kocası olmayıp, fakir olduğu için yanımızda kalıyor.
Kayınvalidem, oğlunun cebinden para alıp harcayabilir mi?
CEVAP
Erkek, hanımının veya annesinin parasını onlardan izinsiz harcayamadığı gibi,
siz de, kayınvalideniz de, beyinizin parasını ondan izinsiz harcayamazsınız.
Nafakaya dâhil olan yiyecek ve giyeceği almıyorsa, aç ve açıkta bırakıyorsa, o
zaman sadece, nafaka kadarını almak caiz olur, çünkü erkek, hanımının
nafakasını vermeye mecburdur.
İzinsiz hacca gitmek
Sual: S. Ebediyye'de (Zevcesinden izinsiz sefere, hatta nafile
hacca gitmemeli) deniyor. Bu, gitmesi haram mı demek, yoksa hanımıyla
iyi geçinmek için izin almalı anlamında mıdır?
CEVAP
İyi geçinmek için, izinli gitmeli anlamındadır. Eğer, erkek nafaka
bırakmadıysa, hanımından izinsiz hacca gitmesi de haram olur. Nafaka
bırakmışsa, izin vermese de gidebilir.
Başka şehre yerleşmek
Sual: Hanımını bırakıp başka şehre yerleşmek günah mıdır?
CEVAP
Mazeretsiz yerleşmek günahtır.
Cenaze masrafı
Sual: Evli kadın ölünce, cenaze masraflarını kim verir?
CEVAP
Cenaze masrafı nafakaya dâhil olduğu için, kocası verir. Kadının mirasını
alanların vermesi gerekmez.
Genel izin
Sual: Hanıma, evdeki eşyaları, yiyecek ve içecekleri komşulara
verebilmesi, istediği komşulara oturmaya gitmesi ve ihtiyaç hâlinde marketten
bir şeyler alması için izin vermek uygun olur mu?
CEVAP
Saliha ve emin olan hanıma, böyle şeyleri yapması için genel izin vermeli. Bir
kere izin vermek yeter, artık o izin geri alınmadığı sürece, ömrünün sonuna
kadar izinli sayılır.
Sevmek itaat etmektir
Sual: Hanımım evde hiç hizmet etmiyor. Bana (Beni seviyor musun?)
dedi. Evet dedim. (Seven, sevdiğine itaat eder. Evde dediklerimi yapmıyorsun.
Bana itaat etmediğine göre yalancısın) dedi. Başka zaman da, (Ben seni
sevmiyorum) dedim. (Sevmiyorsan benden hizmet beklemeye hakkın yok) dedi. İnsan
sevdiğine itaat mi eder? Kediyi, köpeği sevsem onlara itaat etmem mi gerekiyor?
CEVAP
(Seven, sevdiğine itaat eder) sözü, herkes için değil, Allahü teâlâ,
Peygamber efendimiz, mürşid-i kâmiller ve Müslüman âmirler için geçerlidir. Bir
kimse, (Allahü teâlâyı seviyorum) diyorsa, sözünde samimi ise, Onun emir ve
yasaklarına da riayet etmesi lazım. Allahü teâlânın emrine uymayanın, (Ben
Allah’ı çok seviyorum) demesi elbette samimiyetten uzaktır.
Büyükler küçükleri severse, küçüklerin emrine uyulmaz. Mesela, torun dedeye,
(Dede beni seviyorsan, beni yedinci kattan aşağı at!) dese, dedesi de,
sevgisini ispat etmek için, torununun sözünü dinleyip onu aşağı atsa, cinayet
olur.
Dinimizde evin reisi, âmiri erkektir. Kadın, kocasına, (Beni seviyorsan sözümü
dinle) diyemez. Bunu ancak âmir olan erkek söyleyebilir.
Kadın evin sultanıdır
Sual: Yeni evli bir arkadaşın hanımı kocasına şöyle diyormuş:
(Dinimize göre hanım sultandır, ev işi yapmaya mecbur değildir. Çamaşır
falan yıkamam, evi temizlemem. Yaparsam ihsan olur. İhsan etmeye de mecbur
değilim. Yemek de yapmam, beni restorana götür. Bayramlarda ben senin annene
babana gitmem. Onlardan rahatsız oluyorum. Senin gitmeni de istemiyorum.
Onlarla görüşünce sen de değişiyor, bozuluyorsun. Benim anama babama git, çünkü
onlardan zarar gelmez, aksine enerji toplarsın. Ben zaten her gün gidebilirim,
bana karışamazsın.)
Bu arkadaşa ne tavsiye edebiliriz?
CEVAP
(Hanım sultandır, ev işi yapmaya mecbur değildir) sözü doğrudur.
Muteber bir kitap olan Şir’at-ül İslam’daki, (Kadın ekmek yapar, el
değirmeninde öğütür. Eğer hastaysa veya eşraf kızıysa, kocası bu işleri görecek
hizmetçi tutar. Kendisi yapabilecek durumdaysa, bunları yapmaya mecbur edilir)
sözünün açıklamasında, (Buradaki mecburiyet, dînî mecburiyet değildir. Ailedeki
ülfeti ve mutluluğu temin etmek için, kadâi [kanunî]
mecburiyettir. Erkeğin de dinen mecbur olmadığı bazı şeyleri kadâen
yapması lazım olur. Kanuna uymazlarsa, vacibi terk etmiş olurlar)
buyurulmuştur. Demek ki, ailenin saadeti için, kadının ev işlerini yapması
vacib oluyor.
(Sultan olan hizmet etmez) dememeli. Peygamber efendimiz âlemlerin sultanı idi.
Bir piknikte pişirilen yemek için odun toplamıştır.
Evet, kadın, ihsan etmeye mecbur olmadığı gibi, erkek de ihsan etmeye mecbur
değildir. Öyle davranan kadını lokantaya götürmek zorunda değildir. Erkek
kendisi, istediği yerde yiyebilir, evine de peynir ekmek getirir. Kadın pişmiş,
sıcak yemek isterse kendisi yapar, yapmazsa getirilenlerle iktifa etmek
zorundadır.
Madem kadın, dinin emrini öne sürüyor, dine uygun yaşamak istiyor, o zaman
dinin emrini bildirelim:
Evin reisi erkektir. Kadın, kocasının dine aykırı olmayan her emrini yerine
getirmek zorundadır. Erkek, karısına, (Üç saat tek ayak üstünde dur) dese, öyle
durmaya mecburdur. Erkek, böyle zor ve yanlış emir verirse günaha girer, ama
yine kadın onu yapmak zorundadır. Birkaç hadis-i şerif:
(Bir erkek, hanımına, kızıl dağdan kara dağa, kara dağdan kızıl dağa
koşmasını emretse, kadının emri yerine getirmesi lazımdır.)[Tirmizî, Nesaî,
İbni Mace]
(Eğer insana secde edilmesi gerekseydi, kadının, kocasına secde etmesi
gerekirdi. Çünkü Allah erkeği kadından üstün yarattı.)[Nesâî, Tirmizî, Ebu
Davud, İbni Mace, İ. Ahmed, Bezzar, Hâkim]
(Kadın üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin ise anasıdır.) [Hâkim]
(Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allah'ın hakkını ödemiş olmaz.) [Taberânî]
(Kadın, kocasının yatağını terk edip gecelerse sabaha kadar melekler ona
lanet eder.) [Buhârî]
(Erkek, yatağına çağırır da, kadın gelmezse, sabaha kadar melekler ona lânet
eder.) [Müslim]
(Bir kadın, kocasından izinsiz evinden çıkarsa kocası razı oluncaya kadar,
her şey ona lanet eder.) [Deylemî]
(Kadın, kocasından izinsiz [nâfile] oruç tutamaz.) [Buhârî,
Müslim]
(Kadın, kocasından izinsiz eve kimseyi alamaz.) [Taberânî]
Hazret-i Safvân’ın hanımı, (Yâ Resulallah, namaz kıldığım zaman kocam bana
kızıp, vuruyor) diye şikâyette bulundu. Hazret-i Safvan ise, (Yasakladığım
hâlde, o da bir rekâtta uzun iki sûre okuyor) dedi. Resulullah kadına, (Kısa
tek sûre okumak yeterlidir) buyurur ve kocasının emrine uymasını
bildirir. (Ebu Davud)
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir. Çünkü Allahü teâlâ, bazı kullarını
bazısından üstün yaratmıştır. Hem de, erkekler, kendi mallarını, onlar için
harcederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itaat eder ve kocalarının
haklarını gözetirler. Kocaları hazır olmadıkları zaman, onların nâmuslarını ve
mallarını, Allah'ın yardımıyla korurlar. Hıyânet etmesinden korktuğunuz
kadınlara, kocalık haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasihat edin! Onları
yatağınızdan ayırın. Yine uslanmazlarsa, hafif dövün! Uslanırlarsa, onları
üzecek şey yapmayın!) [Nisa 34]
(Hayat müşterektir) sözü doğrudur, fakat bu, kadın da gitsin, para kazansın
demek değildir. Bunun mânâsı, (Erkek gitsin, çalışsın, kazansın, lüzumlu
şeyleri, alıp getirsin, kadın da, evinde boş durmayıp, ev içindeki kadınlık
vazifelerini yapsın) demektir. Erkeğin vazifesi dışarıdaki işleri, kadının
vazifesi içerideki işleri yapmaktır. (S. Ebediyye)
Erkek, hanımının, evinde veya dışarıda, başkaları için ücretle veya hayır için
iş yapmasına ve vaaza gitmesine mâni olur. Kadının evde ev işleriyle meşgul
olması, boş kalmaması lâzımdır. Kadın, ev işleri ile uğraşmalı, tarlada,
fabrikada, bankada, ticarethanelerde ve memurluklarda çalıştırılmamalı. Kötü
arkadaşların, münafıkların güler yüzlerine, tatlı dillerine aldanmamalı,
ilmihâl kitaplarına uymalı. Kadının vazifesi, ev içindeki işleri
yapmaktır. (İslam Ahlakı)
İbrahim Hakkı hazretleri, kadının kocasıyla olan sohbet ve ülfetinin edeplerini
şöyle bildirmektedir:
Kocası içeri girince, ayağa kalkmalı, kocasını güler yüzle karşılamalı.
Kocasına, (Hoş geldin efendim) demeli, paltosunu almalı. Her emrinde ve işinde,
kocasına itaat etmeli. Ondan izinsiz, evinden bir yere gitmemeli. Kocasının
elbisesini temizlemeli, yemeğini pişirmeli. Kocasından izinsiz nâfile oruç
tutmamalı. Güzelliği ve malıyla kocasına övünmemeli, giyinme ve yeme işlerinde
kocasını üzmemeli. Sesini kocasının sesinden yüksek çıkarmamalı, ona eziyet
edip, hayatından usandırmamalı. Kocasının yanında ve arkasında ona dua etmeli,
onu övmeli. Yalnız kocası için süslenmeli. Kocasının ırz ve malını korumalı.
Namahreme görünmemeli, ondan izinsiz hiç kimseye bir şeyini vermemeli. (İslam
Âlimleri Ansiklopedisi)
Erkek, evin huzurunu temin için, yerine göre hanımına tavır almalı, (Madem ev
işlerini yapmıyorsun, güzel bir hizmetçi kız bulalım, namahrem olmaması için,
nikâh da yaparız) derse, kadın, insafa gelip, belki o zaman, (Şaka yapıyordum,
sen de her şeyi ciddiye alıyorsun!) diyebilir ve işi tatlıya bağlayabilir.
Netice, evin idaresi erkeğe aittir. Erkeğin bittiği yerde kadın başlar, o zaman
da sıkıntılar peşpeşe gelir. Bu yüzden erkek, evin idaresinde taviz vermemeli,
yani dikkatli olmalı. Bir doktor gibi, bir şoför gibi hareket etmeli. Doktor,
hastasına, yeri geldiği zaman perhiz verir, tavsiyeler yapar. Yeri gelir, ilaç
verir. Yeri gelir pansuman yapar, yeri gelir ameliyat yapar. Yani her zaman,
duruma göre değişik davranır. Şoför de böyledir. Devamlı gaza basmaz. Devamlı
düz gitmez. Yola göre, duruma göre, gaza basar, frene basar, virajı alır, düz
gider. Erkek de bunlar gibi, duruma göre hareket eder. Ancak bunları yaparken
kalb kırmamalıdır.