Allah sevgisi ile Allah korkusunun diğer sevgi ve korkulardan farkı nedir?
Havf ve Reca
CEVAP
Allah korkusu ve Allah sevgisi, insanları saadete kavuşturan iki kanat
gibidir. İman eden ve imanın tadını bulan da Allahü teâlâyı çok sever.
Akıllı insan, nimet sahibinin sevgisini kaybetmekten çok korkar. Ayrıca Ona
isyan edip azaba müstahak olmaktan da korkar. Demek ki, Allah korkusu, sevileni
kaybetmekten meydana gelen bir korku olduğu gibi, Ona isyan ederek tehlikelere
maruz kalmaktan da meydana gelen bir korkudur. Allahü teâlâdan celal sıfatı
sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmaktan daha üstündür. Sadece günahı
sebebi ile korkan kimse, günah işlemeyi bırakınca, (Günahları bıraktığıma göre,
artık Allah’tan niçin korkayım) diyebilir. Allah’tan korkan, korkunun gereğini
yapan kimse akıllıdır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Aklın çokluğu, Allah korkusunun çokluğu ile belli olur.) [İ.
Muhber]
Sual: Allah’tan korkmak ne demektir?
CEVAP
Allah’tan korkmak, bir zalimden korkmak gibi değildir. Bu korku, saygı ve
sevgi ile karışık olan bir korkudur.
Aşıkların maşuklarına karşı yazdıkları şiirlerde, böyle korku içinde
olduklarını bildiren beyitleri az değildir. Maşukunu kendinden pek yüksek bilen
bir aşık, kendini o sevgiye layık görmeyerek, hislerini böyle korku ile
anlatmaktadır.
İnsan, sevdiği kimseyi, herhangi bir şekilde üzmekten korkar. Allahü teâlâyı
ise, herkesten çok sevmek gerekir. Allah’ı çok seven bir kimse, herhangi bir
yanlış iş yapıp, Onu üzerim diye çok korkar.
Bizleri yoktan var eden ve çeşitli nimetler ihsan eden Rabbimizi elbette çok
sevmek gerektiği gibi, bu sevgiyi kaybetmekten de çok korkmak gerekir.
Allah’tan korkmak büyük derecedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Allah indinde en kıymetliniz, Ondan en çok korkanınızdır.) [Hucurat
13]
(Allah’tan korkun! Biliniz ki Allah’ın azabı çok çetindir.) [Bekara
196]
(Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 100]
Âlimler ve arifler buyuruyor ki:
Allah’tan korkanın kalbi hikmetle dolar.
Kalbinde Allah korkusu bulunmayan kalbler harap olmuştur.
Allah’tan korkmanın alameti, kendini hasta görüp, ölüm korkusuyla bütün
isteklerinden kaçınmaya çalışmaktır. Allah’tan korkan kimse, Allahü teâlânın
rahmetinin çok bol olduğunu bilir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Kim günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, mağfiret dilerse,
Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.) [Nisa 110]
(Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; çünkü kâfirlerden başkası, Allah’ın
rahmetinden ümidini kesmez.) [Yusüf 87]
Allahü teâlânın azabı şiddetli olduğu gibi, rahmeti daha boldur. Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Rabbinizden bahsedince, korku verecek şey söylemeyin!) [Beyheki]
(Allahü teâlâyı kullarına sevdirin ki, Allahü teâlâ da sizi sevsin!) [Taberani]
(Eğer kul, Allahü teâlânın ne kadar affedici olduğunu bilseydi, haram
işlemekten çekinmezdi. Azabının da ne kadar şiddetli olduğunu bilseydi, hep
ibadet eder, hiç günah işlemezdi.) [Nesefi]
İnsanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşüren, onlara zorluk gösteren bir
kişiye, Kıyamet günü Allahü teâlâ, (Sen kullarıma rahmetimden ümit
kestirdin. Bugün sen de rahmetimden mahrumsun) buyuracaktır. Peygamber
efendimiz de buyurdu ki:
(Allahü teâlânın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret
ettirene lanet olsun!) [Şir’a]
Allahü teâlânın rahmeti, dünyada mümin-kâfir herkesedir. Ahirette, kâfirlere
rahmetin zerresi yoktur.
Âyet-i kerimede mealen, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) buyurulduktan
sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramlardan kaçan ve zekatlarını veren
ve Kur'an-ı kerime inananlar içindir) buyuruluyor. (Araf 156)
(Havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunan mümin,
umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur) hadis-i şerifini düşünmeli,
Allahü teâlânın azabından korkup, rahmetinden de ümit kesmemelidir!
(Tirmizi)
Mümin orta yolda olmalıdır
Bir kimse, ne kadar âlim olursa olsun, ne kadar ibadet ederse etsin,
kendisine muhakkak Cennetlik gözü ile bakmamalıdır. İlmine, ameline güvenenler
zarara uğrayabilir. Bunun için daima Allahü teâlânın azabından korkmalı, hiç
bir ibadetine güvenmemelidir! İlmine, ibadetine güvenmek, nasıl çok tehlikeli
ise, kendini muhakkak Cehennemlik zannederek, Allahü teâlânın rahmetinden
ümidini kesmek de tehlikelidir. Mümin, orta yolda olmalıdır. Yani Allahü
teâlânın rahmetinden ümidini kesmemeli, azabından da emin olmamalıdır!
Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek caiz olmaz. Her ibadet eden,
muhakkak Cennetlik olmadığı gibi, her günahkâr da muhakkak Cehennemlik
değildir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet günü Allahü teâlâ, "Dünyada beni bir defa hatırlayan veya
korkup günahtan vazgeçeni Cehennemden çıkarın" buyurur.) [Tirmizi]
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, her annenin çocuğuna olan merhametinden
daha üstündür.) [Buhari]
([İhlasla] "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah"
diyene Allahü teâlâ Cehennemi haram kılar.) [Buhari]
Sual: Allah’ın emri ve yasaklarına riayet etmeden, Allah’ın rahmetinin
çok olduğunu söyleyip, yalnız Onun rahmetinden ümidi kesmemek uygun mudur?
CEVAP
Allahü teâlâdan korkmalı, Onun rahmetinden ümidi kesmemelidir! Ümit, Reca,
korkudan çok olmalıdır. Böyle olanın ibadetleri zevkli olur. Gençlerde korkunun
daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha fazla olması gerekir, denildi.
Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca ve recasız korku caiz değildir.
Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz olmaktır. Hadis-i kudside, (Kulumu,
beni zan ettiği gibi karşılarım) buyuruldu. Zümer suresindeki
53.âyet-i kerimede mealen, (De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan
kullarım, Allah’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi
kesmeyin! Çünkü Allah, [iman ehlinin]bütün günahlarını hiç şüphesiz
affeder. Elbette O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) buyuruldu.
Bunlardan, recanın fazla olması gerektiği anlaşılıyor. (Allah
korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez) ve (Benim bildiğimi
bilseydiniz, az güler çok ağlardınız) hadis-i şerifleri de, havfın
yani korkunun fazla olması gerektiğini gösteriyor.
Sual: Hep Allah’tan korku içinde mi yaşamak gerekir?
CEVAP
Kendini garanti Cennetlik bilmek gibi, kendini mutlaka Cehennemlik bilmek
de çok tehlikelidir. Allahü teâlâdan korkmalı ve rahmetinden ümidi kesmemeli,
yani beyn-el-havfi ver-reca [korku ve ümit arasında]
olmalıdır.
Havf, Allahü teâlâdan korkmak, reca, Allahü teâlânın
rahmetinden ümidini kesmemektir. Sebebine yapışmadan bir şey beklemeye temenni, sebebine
yapıştıktan sonra, beklemeye reca denir. Temenni, insanı
tembelliğe, reca ise, çalışmaya sevk eder. Hadis-i şerifte, (Din işleri
temenni ile doğru olmaz) buyuruldu.
Bir kimse, en iyi tohumu bulup, mümbit toprağa eker, yabani otlardan temizler,
gübreler ve gerekli ilaçlamalarını da yapar. Allahü teâlâ da bu mahsulü çeşitli
afetlerden korursa, bu beklemeye ümit denir. İyi tohum atmaz, kültürel ve
ilaçlı mücadelesini yapmazsa, üstelik toprak da mümbit değilse, bu tarladan iyi
mahsul almak için beklerse, bu bekleyişe ümit denmez. Çünkü sebeplerin hepsine
yapışmamıştır. Ama yine imkansız olmadığı için, buna temenni denir.
Bunun gibi, doğru iman tohumunu kalbine yerleştirip, burasını fena ahlak
dikenlerinden temizlerse, ibadet suyu ile iman ağacını sularsa, ölünceye kadar
her türlü afetlerden koruması için Allahü teâlâya sığınırsa, yani vazifesini
zamanında yaparsa, buna ümit denir. Ümitten muhabbet doğar. Muhabbet makamından
yüksek makam yoktur.
İman tohumu doğru olduğu halde, kötü ahlaktan temizlenmez ve ibadet suyu ile
sulanmazsa, rahmet beklemek ahmaklık olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her istediğini yapıp, rahmete kavuşacağını ümit eden ahmaktır.) [Tirmizi]
Demek ki, bütün sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi beklemek ümit olur. O
halde ihlasla tevbe eden, kabul edildiğini ümit etmelidir. Tevbe etmediği halde
günahına üzülürse, üzülmesi tevbeye sebep olur.
Cehennem tohumu ekip, Cennet beklemek büyük ahmaklıktır. Salih amel işlemeden,
büyüklerin kavuştukları dereceyi ümit etmek de akılsızlık olur.
Her ibadet eden, Cennetlik olmadığı gibi, her günahkâr da Cehennemlik değildir.
Cenab-ı Hakkın gazabı düşünülerek ibadetlere güvenmemeli, af ve mağfireti de
düşünülerek rahmetinden ümit kesmemelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kulum, göklere ulaşacak günah işlese; fakat
rahmetimden ümidini kesmeyip, mağfiret dilerse, affederim.) [Tirmizi]
Ümit, korkudan çok olmalıdır:
Allahü teâlânın kendisini affedeceğini zannedenin, ibadetleri zevkli olur.
Gençlerde korkunun daha fazla olması, ihtiyarlarda recanın daha fazla olması
gerekir. Hastalarda reca fazla olmalıdır. Korkusuz reca ve recasız havf caiz
değildir. Birincisi emin olmak, ikincisi ümitsiz olmaktır.
Yukarıdaki âyet-i kerime ve hadis-i şerif de recanın, ümidin fazla olması
gerektiğini göstermektedir.
Korku, ümitten çok olmalıdır:
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kıyamette kurtuluşa erenler, Allah’a ve Resulüne itaat edip Allah’tan
korkan ve sakınanlardır.) [Nur 52]
(İşlediklerinin cezası olarak, artık az gülüp, çok ağlasınlar.) [Tevbe
82]
(Allah katında en kıymetliniz, ondan çok korkup sakınanınızdır.) [Hucurat
13]
Müminun suresinin, (Rablerinin huzuruna çıkacaklarından kalbleri korku
ile çarpar) mealindeki 60. âyet-i kerimesindeki kimselerin hırsız mı,
zâni mi olduğu sorulunca, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bunlar, namaz, oruç ve zekat gibi ibadetlerini yerine getirdikleri halde
“acaba ibadetlerimiz kabul olmadı mı” diye korkan kimselerdir.) [Tirmizi]
Bu âyet-i kerimeler de, korkunun fazla olması gerektiğini göstermektedir. Ümidi
ve korkuyu bildiren nasslar birlikte incelenince, müminin, havf ve reca
arasında olması gerektiği anlaşılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunan mümin,
umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.) [Tirmizi]
Yani Allahü teâlânın azabından korkarak, rahmetinden de ümidini kesmeyerek,
haramlardan kaçıp ibadetlerini yapmaya çalışan mümin Cennete gider.
Allah korkusunun önemi
Allah’tan korkmalı, ona karşı kötü zanda bulunmamalıdır. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruldu ki:
(Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkunuz) [A.İmran
102]
(Sizden öncekilere de, size de Allah’tan korkmanızı tavsiye ettik.) [Nisa
131]
(Kötü zanda bulunduğunuz için helake mahkum kavim oldunuz.) [Feth
12]
(Rabbinize olan [ümitsizliğiniz, kötü] zannınız sizi helak
etti.) [Fussilet 23]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allah korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez.) [Nesai]
(Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.) [Buhari]
(Cenab-ı Hak, yemin ile buyuruyor ki: “Dünyada benden korkarak ağlayan hiç
kimse yoktur ki, onu Cennette ebedi güldürmüş olmayayım!”) [Beyheki]
(Allah korkusu ile, kalbi ürperenin, ağaçtan yaprak dökülür gibi, günahları
dökülür.) [Beyheki]
(Allahü teâlâdan hakkıyla korksaydınız, cehilsiz ilme kavuşurdunuz.) [İbni
Sünni]
(Allah korkusu, her hikmetin başıdır.) [Taberani]
Sevgiyi yitirmek korkusu
İnsan sevdiği şeylerin elden çıkmasından korkar. Sevdiği kimselerin
sevgisini kaybetmekten korkar. Bunun için Allah’ı en çok sevenler, Allah’tan en
çok korkanlardır. Keza Allahü teâlâyı en iyi tanıyanlar da Ondan en çok
korkanlardır. Allah’tan korkup günahtan sakınan kimselere mütteki denir.
Müttekiler hakkında çok müjdeler vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müttekilerin hepsi hesapsız Cennete girer.) [Taberani]
Allah korkusunun sebebi, ilim ve marifettir. İlim ve marifet sahipleri, kendi
ayıplarını, günahlarını ve ibadetteki kusurlarını görerek, bunun yanında Allahü
teâlânın kendisine verdiği sayısız nimetleri düşününce, yaptıklarından utanıp,
kalbinde korku başlar. Bu kimsenin hali şuna benzer. Bir padişah bir kimseye
iltifat ederek sayısız yardım ve ihsanlarda bulunsa, üstelik sadrazamlık
rütbesi verse, bu kimse de, padişahın bu iyiliklerine karşılık nankörlük ve
hıyanet etse, bunu da padişahın gördüğünü anlasa, o kimsenin kalbine bir korku
ateşi düşer.
Korkunun dereceleri vardır: İnsanın kendisini arzulardan men etmesine iffet, haramlardan
men etmesine takva, şüphelilerden men etmesine vera denir.
Allah’a yaklaşmaya mani olan her şeyden men etmesine ise sıdk denir.
Böyle kimselere de sıddık denir.
Salih bir müslüman Cehennemden, gaflete düşüp kalbinin kararacağından,
nimetlerin çokluğu sebebiyle zevke dalıp ahireti unutacağından, bütün kusur ve
kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil olacağından korkar.
En büyük korku da imansız gitme korkusudur. Çünkü Allahü teâlâdan celal sıfatı
sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmaktan daha üstündür. Sadece günahı
sebebi ile korkan kimse, günah işlemeyi bırakınca, (Günahları bıraktığıma göre,
artık Allah’tan niçin korkayım) diye düşünebilir. Bu bakımdan Allahü
teâlâdan, Celal sıfatı sebebiyle korkmak daha üstündür.
Cenab-ı Hak, Davud aleyhisselama, (Kükremiş aslandan nasıl korkuyorsan,
benden de öyle kork) buyurdu. Çünkü aslan, senden korkmaz, öldürmemek
için bir sebep aramaz. Öldürmek isteyince de seni bir suçundan dolayı öldürmez.
Böyle düşünenin korkmaması mümkün değildir.
İmansız ölmek korkusu
Hazret-i Ebud-derda buyuruyor ki:
Hiç kimse, ölüm zamanında imanının geri alınmayacağından emin olmaz. Sıddıklar
kötü akıbetten çok korkarlar. Süfyan-i Sevriyi ağlarken gördüler. (Allahü
teâlânın affının, senin günahından büyük olduğunu bilmez misin?) dediler.
(İmanla öleceğimi bilsem, dağlar kadar günahım olsa yine korkmam) buyurdu.
Mürid, günah işlemekten, arif ise küfre düşmekten korkar.
İlim ve marifetten korku hasıl olur. Korkudan ise, zühd, sabır, tevbe,sıdk, ihlas ve
bunlardan da muhabbet hasıl olur. Muhabbet makamı çok üstündür. Marifet,
kendini ve Rabbini bilmek demektir. Marifetten aciz olan ise, marifet sahipleri
ile sohbet etmeli, gafillerden uzak durmalıdır.
Allah’tan korkan, Onun emir ve yasaklarına riayet eder. Hiç kimseye zararı
dokunmaz. Kendine edilen kötülüğe sabreder. Kusurlarına tevbe eder. Çalışırken,
alışveriş ederken, kimsenin hakkını yemez. İlim ve ahlak sahiplerine saygı
gösterir. Arkadaşlarını sever ve kendini sevdirir. Kimseyi çekiştirmez, kimseye
sert davranmaz. Malı ve mevkiyi herkese iyilik etmek için ister. Kendini
beğenmez. Allahü teâlânın her an gördüğünü ve bildiğini düşünür, hiç kötülük
etmez. Kısaca, Allah’tan korkan, herkese faydalı olur.
Allah korkusu faydalıdır
İbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanın kalbini karartır, zamanla
küfre sokar. Yani kâfir olur. Ebedi Cehennemde kalır. Günahların hepsi Allah’ın
emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir
günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların [nâfile] ibadetleri
toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah, Allahü teâlâya isyan
olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına göre küçük görünür. Bir küçük
günahı yapmamak bütün cihanın nafile ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile
ibadet yapmak farz değildir. Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin) Tevbe
edilmeyen günahların cezası verilirse, bu cezaya katlanmak çok zordur.
İnsan, kendi acizliğini düşünerek, Allahü teâlânın azabının çok çetin ve
şiddetli olduğunu iyi bilmelidir.
Kişi, dünyada hiçbir şeyine güvenmemelidir! Ne ilmine, ne ibadetine, ne soyunun
yüce olmasına, hasılı hiçbir faziletine güvenmemelidir!
Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden büyük azaba
maruz bırakabilir. Yıllarca ibadet eden makbul bir kulunu ebediyen Cehenneme
koyabilir.
Yüz bin yıl ibadet eden İblis, kibrederek, Âdem aleyhisselama
doğru secde etmediği için, sonsuz olarak lanetlik oldu. Allahü teâlâ, yüzbin
yıllık ibadetini yüzüne çarptı.
Cezaya maruz kalanlar
Allahü teâlâ, bir zelle yüzünden Âdem aleyhisselamı Cennetten çıkardı.
Hazret-i Âdem yıllarca felaketlere maruz kaldı. [Zelle, doğrular içinde
en doğruyu bulamamak demektir. Peygamberler asla günah işlemez.]
Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil, kardeşi Habil’i
öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu.
Nuh aleyhisselam, ufak bir söz yüzünden Allahü teâlânın sert
hitabına maruz kaldı. Utancından kırk yıl, başı eğik gezdi.
Allah’ın dostu İbrahim aleyhisselam da bir zellesi yüzünden
uzun müddet ağladı. Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:
- Niçin bu kadar ağlıyorsun? Sen Allah’ın dostusun. Hiç dost, dostunu
cezalandırır mı?
İbrahim aleyhisselam şöyle cevap verdi:
- Yaptığımı düşünürken dostluk hatırıma gelmiyor.
Yunus aleyhisselam, zelle sayılacak bir hareketinden dolayı, Allahü
teâlâ onu deniz altında kırk gün balığın karnında hapsetmiştir.
Davud aleyhisselam da bir zelle yüzünden o kadar ağladı ki,
gözyaşlarından otlar bitti. Allahü teâlâya dua ederken dedi ki:
- Ya Rabbi, gözyaşımı görüyorsun.
Cenab-ı Hakkın cevabı şöyle oldu:
- Ey Davud, yaptığını unutuyor, gözyaşlarını hatırlıyorsun.
Davud aleyhisselam, kırk sene daha ağlamıştır.
Her duası makbul, âlim ve evliyadan bir zat olan Belam-ı Baura,Musa
aleyhisselama beddua ettiği için kâfir oldu. Akabinde dili göğsüne kadar sarkıp
yapıştı. Kur'an-ı kerimde, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe benzetildi. (Araf 176)
Çok zengin olan Karun, zekat vermediği için malı ile helak
oldu.
O halde, her günahtan kaçmaya çalışmalıdır. Günah işleyince de, ümitsizliğe
kapılmamalı, hemen tevbe etmelidir. Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi,
gazabından rızana, azabından affına, senden sana sığınırım) diye dua
ederdi. (Hakim)
Allah’ın rahmeti boldur
Müslüman, Allahü teâlânın rahmetinin sonsuzluğunu düşünerek, ümitsiz
olmamalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, annenin çocuğuna olan merhametinden
daha fazladır.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki:
Dünyada bir gün beni hatırlayıp ananı, benden bir kerecik korkanı, Cehennemden
çıkarın!) [Tirmizi]
(Mümin, Allah’ın azabının şiddetini bilseydi, Cenneti ümit etmez, kâfir de
Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu bilseydi, Cennetten ümidini kesmezdi.) [Müslim]
(Kıyamette, [günahı sevabından çok] biri, Cehenneme
götürülürken, “Ya Rabbi, dünyada sana hep hüsnü zan ettim, [rahmetinden
ümit kesmemiştim]” der. Allahü teâlâ da, “Onu bırakın! Kulumu beni
zannettiği gibi karşılarım” buyurur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, kıyamette, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çok kişiyi
affeder. Hatta İblis bile affolunacağını umar.) [İbni Ebiddünya]
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Rahmetim,
gazabımı geçmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın,
Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet eden, Cennete girer.) [Deylemi]
([İhlasla] “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” diyen kimseye
Cehennem haramdır.) [Buhari]
Kadi Yahya bin Eksem vefat edince, rüyada görüp halini
sordular.
O da, (Allahü teâlâ bana, “Ey kötü ihtiyar, şunları niçin yaptın” diye
beni azarlayınca, beni büyük bir korku kapladı. Ben de, “Ya Rabbi, böyle
sorguya çekileceğimi bildirmediler” dedim. “Ne bildirdiler?” buyurdu.
Ben de râvilerin ismini sayarak, “Ben azimüşşan müslüman olarak saçı
sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ ederim” buyurduğunu
bildirdiler, dedim. “Sen ve râviler sadıksınız. Ben de seni mağfiret
ettim” buyurdu) diye cevap verdi.
Cehennemden iki kişiyi çıkarırlar. Allahü teâlâ, (Yaptıklarınızın
karşılığını gördünüz. Çünkü ben zulmetmem) buyurduktan sonra, (Haydi
tekrar Cehenneme) denilince, biri çok hızlı yürür, diğeri ise yürümez,
bekler.
Her ikisine bunun sebebini sorarlar. Hızlı yürüyen, (Emre uymamanın, söz
dinlememenin neye mal olduğunu anladım, onun için, bu emri olsun yerine
getireyim diye hızlı yürüyorum) der. Diğeri ise, (Rabbime hüsn-i zan ettim.
Cehennemden çıkarınca, bir daha sokmaz diye ümit ettim) der. Her ikisini de
cenab-ı Hakkın ihsanı ile Cennete götürürler.
Allahü teâlânın af ve mağfiretini ümit eden müminleri ve kendisinden korkanları
Cehennemden çıkaracağı, bildirilmiştir. Peygamber efendimizin şefaati de,
günahı sevabından çok olan müminler içindir.
Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki:
Allah’tan korkmanızı, havf ile recayı birleştirmenizi tavsiye ederim. Çünkü
Allahü teâlâ Zekeriyya aleyhisselamı ve ehl-i beytini şöyle övüyor:
(Hayır işlerinde yarışır, korku ile ümit arasında bize dua ederlerdi.) [Enbiya
90]
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
(Eğer dense ki, Cennete yalnız bir kişi girecek, o kişinin kendin olduğunu ümit
etmelisin! Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir kişi girecek, o kimsenin kendin
olacağını zannedip korkmalısın.)
Hazret-i Ali de, (Günahlarım çok, Allah beni affetmez) diyerek
ümitsizliğe düşen birine buyurdu ki: (Ümitsiz olma, Allahü teâlânın rahmeti
senin günahlarından büyüktür. Rahmeti gazabını aşmıştır.)
Allahü teâlânın rahmetini ümit etmek, kulu Cennete çeken ip gibidir. Havf, yani
Allah’tan korkmak ise, Cehenneme düşmemek ve Cennete gitmesi için vurulan kamçı
gibidir.
Peygamber efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar:
- Kendini nasıl buluyorsun?
- Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah’tan ümit kesmiyorum.
- Bu korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü teâlâ, ona
umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar. (İ. Gazali)
Mümin daima korku ile ümit arasında yaşamalıdır. Korkunun fazla olması daha
iyidir. Böylece kötülüklerden kaçıp iyilik etmeye koşar. Ölürken ise ümidi
korkusundan fazla olmalıdır.
Ya Rabbi! Bizleri azabından korkan ve rahmetinden ümit eden kullarından eyle!
Sual: Bir arkadaş, (Biz bütün dünyanın Müslüman olması için
çalışıyoruz) dedi. Ben de (Bu mümkün mü?) dedim. (Tevbe de, Allah’tan ümit
kesmek küfürdür. Sen kâfir oldun) dedi. Benim öyle söylememin küfürle ilgisi
var mı?
CEVAP
Hayır, küfürle ilgisi yoktur. Allah’tan ümit kesmenin bu konu ile ilgisi
yoktur. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek küfürdür. Yani, beni kesin Cehenneme
atar, ben bu günahkâr halimle asla Cennete giremem demek küfür olur. Kendini
kesin Cehennemlik bilmek küfür olduğu gibi, kendini garanti Cennetlik bilmek de
küfürdür, yani doğru imana, emir ve yasaklara önem verilmez, varlığıyla
yokluğu, yapmasıyla yapmaması eşit hale gelir, yani onun için fark etmez, bu
yüzden küfre düşer.
Hazret-i Mehdi geldiği zaman bütün dünyaya hâkim olacak ama o ayrı bir konudur.