Hadislere inanmak insanı dinden çıkarır demek, Resulullah yanlış söylemiştir demek değil midir?
Kıyamet alametleri müteşabih mi?
CEVAP
Hadis-i şeriflere inanmak imandandır, inkâr etmek maksadıyla tevile
kalkışmak sapıklıktır. Hele mütevatir olan bir hadis-i şerifi inkâr etmek,
küfür olur. Bu hadis-i şeriflere kimse inanmaz demek, asırlardan beri gelen
âlimlere ve Müslümanlara çok çirkin bir iftiradır. Bu çirkin tevilin sebebi
şudur:
Hazret-i Mehdi gelince, Deccal ve Dabbet-ül-arz da çıkacağı için, Mehdi geldi
diyebilmek için bunları tevil etmek zorunda kalıyorlar. Tevil etmezlerse
kendilerinin veya hocalarının Mehdi olduğunu nasıl söyleyecekler ki?
Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz gibi alametler, olağanüstü
yani harikulade olaylardır. Elbette akılla izah edilemez. Peygamber efendimizin
bin kadar mucizesi görülmüştür, ama yine de Ebu Cehil gibiler inanmamıştır.
İbrahim aleyhisselamı ateş yakmadığı halde, Nemrut ve avenesi iman etmemiştir.
Musa aleyhisselamın âsâsı büyük bir yılan olduğu halde, Firavun ve taraftarları
iman etmemiş, sadece sihirbazlar iman etmiştir. İsa aleyhisselamın, birçok
mucizesi olmuştur. Körleri iyi etmesi, ölüleri diriltmesi gibi mucizeleri görüldüğü
halde, 12 kişiden başka, iman eden olmamıştır. Bu 12 kişi de, sadece mucize
gördükleri için değil, Peygamber olduğuna inandıkları için, iman etmişlerdir.
Salih aleyhisselamın devesi, her kapıya giderek sütünü sağdırmış ve sütü hiç
eksilmediği halde, inanmayıp deveyi kesmişlerdir. Evliya-yı kiramdan da,
binlerce kerametler zuhur ettiği halde, bunları gören gayrimüslimlerden, iman
etmeyen çoktur. Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar, imtihanı bozmuyor.
Kıyametin bu büyük alametleriyle, (Akıl alacak şey değil) diye
alay etmek büyük felakettir. Hem de, Allah böyle şeyler yaratamaz anlamı çıkar
ki, onun kudretinden şüphe etmek olur. Harikulade olaylar olduğu için, bu
alametleri tevil etmek, çok yanlış olur. Zaten, Dabbet-ül arz, Deccal ve
güneşin batıdan doğması gibi, kıyametin büyük alametleri görüldükten
sonra, (İman edin) denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin
bittiği, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor. Bir âyet-i kerime
meali şöyledir:
(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman
etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış kimseye, o günkü imanı fayda
vermez.) [Enam 158]
Bu âyet-i kerimeyi açıklar mahiyetteki iki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır görmemiş olana,
imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Müslim,
Tirmizi, Beyheki] (Bunların peş peşe çıkacağı aşağıda açıkça bildiriliyor.
“Deccal ve Dabbet-ül-arz çıktı, ama güneş 100 sene sonra batıdan doğacak” da
denemez.)
(Dabbe, âyette ve hadiste bildirildiği gibi hayvan değildir) demek, âyetleri ve
hadisleri tevil yoluyla inkâr etmek demektir. Bu Bâtınîliğin bâtıl yoludur.
(Bunun Bâtınî mânâsı var) yahut (Bunlar müteşabihtir) demek gerçek mânâsını
inkâr etmektir. Nelerin müteşabih olduğunu dinimiz bildirmiştir. Bunlar da,
genelde Allahü teâlânın zatıyla ilgili âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerdir.
Yoksa herkes kendi kafasına göre, bu da müteşabihtir diye, istediği âyet ve
hadisi tevil ederse, ortada din diye bir şey kalmaz. Mealci denilen
mezhepsizler de, (Salât dua demektir, namaz dinimizde yoktur, dua vardır)
diyorlar. Böylece namazı inkâr ediyorlar. Salât dua demektir diyerek salâtın
namaz olduğunu inkâr etmekle, Dabbe’nin hayvan olduğunu inkâr etmek arasında
fark yoktur.
Mutezile denilen fırka da, Sırat, Mizan gibi akılla anlaşılması zor olan
hususları, sahih hadislerle bildirilmesine rağmen, akılları almadığı için inkâr
etmişlerdir. Hadis-i şerifte, (Sırat köprüsü, kıldan ince, kılıçtan
keskindir) buyuruldu. (İ. Ahmed)
Yine hadis-i şeriflerde, Mizanda amellerin terazide tartılacağı bildirilmiştir.
Mutezile fırkası, (Amelin ağırlığı mı olur) diyerek kabul edememiştir.
Deccal ve Dabbet-ül-arzı tevil edenler olduğu gibi, güneşin batıdan doğmasını,
Hazret-i İsa ve Hazret-i Mehdi’yi de tevil ederek, (Güneşin batıdan doğması,
İslamiyet’in batıdan yayılmasıdır. İsa ve Mehdi de birer akım, şahs-ı manevi
olarak gelecektir) diyen bid’at ehli sapıklar da çıkmıştır. Görüldüğü gibi,
tevilin yolu açılınca, bunun sınırı olmaz. Herkes her şeyi dilediği gibi tevil
edebilir. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz.
İbni Abbas hazretleri, Hazret-i Ömer’in şöyle buyurduğunu
bildirmiştir:
(Recmi, Deccal’ı, güneşin batıdan doğuşunu, kabir
azabını, şefaati ve müminlerin günahları kadar yandıktan sonra, Cehennemden
çıkartılmasını yalanlayan kimseler çıkacaktır.) [İbni Abdilberr,
Kurtubi]
Hazret-i Ömer, kerametle söylediği bu sözüyle, bunları inkâr eden birçok
mezhepsize cevap vermiştir. Tevil yoluyla inkâr, mezhepsizlerin ortak
özelliğidir. Tevil ederek, Mirac, Şakkul-kamer gibi birçok mucizeyi inkâr
etmişlerdir. Açıkça (Deccal gelmeyecek) veya (Güneş batıdan doğmayacak) diyen
yoksa da, tevil yoluyla inkâr eden sapıklar çoktur. Hazret-i Ömer’in de
kerametle bunları bildirdiği pek açıktır. Zaten aynı tevilciler, yani kıyamet
alametlerini tevil edenler; recmi, şefaati, kabir azabını ve affa, şefaate
uğramayan müminlerin, günahları kadar yandıktan sonra Cehennemden çıkıp Cennete
gireceği gibi birçok hususu inkâr ediyorlar. İmam-ı a’zam hazretleri de
buyuruyor ki:
Yecüc ve Mecüc’ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hazret-i İsa’nın
gökten inmesi, Deccal’ın ve diğer kıyamet alametlerinin hepsinin, aynen
hadis-i şerifte bildirildiği gibi, [tevilsiz olarak] zamanı gelince
gerçekleşeceğine inanırız. (Fıkh-ı ekber)
Hiçbir Ehl-i sünnet âlimi de bunları tevil etmemiş, müteşabih olduğunu
söylememiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece gibi mi söz söylüyor? Böyle tevil
etmek, çocukların oyunda (Elma dersem çık, armut dersem çıkma) demelerine
benzer. (Ben hayvan dersem sen telefon anla, insan dersem ateistliği anla)
demek, dini, değiştirmek suretiyle yıkmak olur.
İmam-ı a’zam hazretlerinin bildirdiği gibi, kıyametin bütün alametlerinin,
hadis-i şeriflerde bildirildiği şekilde, aynen meydana geleceğini kabul etmeli
ve tevil eden inkârcılardan olmamalıdır.