Salih Müslüman olarak yaşayıp, imanla ölmek için, neler yapmalı?
Kurtuluş için yedi geçit
CEVAP
Dinimizin emir ve yasaklarına riayet etmek gerekir. Şu yedi geçidi geçen,
muradına kavuşur. Bu geçitler: 1- İlim, 2- Pişmanlık,
3- Eşkıya, 4- Bela, 5- Sebep, 6- İhlâs,
7- Şükür.
1- İlim geçidi: İlimsiz bir şey olmaz. İlim öğrenmek
herkese farzdır. İlim, gerçek bir rehberdir. İlim başlara taçtır, herkes ona
muhtaçtır. Doğru ibadet yapabilmek, hakkı bâtıldan ayırmak için, ilim öğrenmek
şarttır. İlmi bugün bir kişiden öğrenemeyeceğine göre, gerçek İslâm âlimlerinin
yazdıkları muteber eserleri okuyup öğrenmek gerekir. İlim ve âlimler çok
kıymetlidir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Âlimle oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]
(Âlimin nefesi zikir ve tesbihtir.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ cahilin bir günâhını affetmeden önce, âlimin kırk günâhını
affeder.) [Ebu Nuaym, Hatib]
(Âlimin iki rekât namazı, cahilin bin rekâtından daha hayırlıdır.) [Şirazi]
(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali, İ. Rabbani, T. Kurtubi
muhtasarı]
Âlim, yatarken sabah namazına kalkacağım, yarın şu faydalı işleri yapacağım
diye niyet ederek uyur ve uykusu ibadet olur. Âlimin uykusu, cahilin
ibadetinden hayırlıdır. Cahil, ibadet ediyorum diye bid’at işleyebilir, günaha
ve küfre düşebilir. Hakkı söyleyeceğim diye fitneye sebep olabilir. Onun
için (Cahille bal yeme, âlimle taş taşı) demişlerdir. İlmi
ağaca benzetirsek, ibadet bu ağacın meyvesi gibidir. Ağaç olmadan meyve olmaz.
Fakat meyvesiz ağacın az da olsa kıymeti vardır. Odun olarak istifade
edilebilir. Bunun için ilmiyle âmil olmayan âlim, muma benzetilir. Başkalarını
aydınlattığı halde, kendisini yakıp bitirir. Herkesin, tevhid ilminden doğru
itikadı bilecek kadar öğrenmesi ve namaz oruç gibi ibadetler için lüzumlu
ilimleri bilmesi farzdır. İlim geçidi, meşakkatlıysa da, hedefe ulaşabilmek
için geçilmesi şarttır. İhlâssız ve ibadetsiz, bu geçit geçilemez. Bir hadis-i
şerif meali:
(Âlimlere övünmek, cahillerle tartışıp onları susturmak, insanların
takdirini kazanmak için ilim öğrenen, Cehenneme gider.) [Tirmizi]
Peygamber efendimiz, miraç gecesi Cehennemdekilerin çoğunun fakirler olduğunu
görmüştü. Bu fakirlerin, mal para fakiri değil, ilim fakirleri [cahiller]
oldukları bildirilmiştir. O halde, Allahü teâlânın emir ve yasakları öğrenilip,
ilmiyle âmil olmaya çalışılırsa, Allah’ın izniyle, bu engel geçilmiş olur.
2- Pişmanlık geçidi
İlim geçidini geçenin, günahları için tevbe etmesi gerekir. Tevbe etmeyen,
ibadetlerinde başarılı olamaz; çünkü günahların yükü, ağırlığı perişanlığa
sebep olur. Her günah bir bağ, bir engeldir. Bu bağları koparıp, engelleri
aşarak iyilik yapmak zordur. Günahlar kalbi karartarak, her türlü hayra mani
olur. Hayra koşma arzusu olmayan, günahlarla bağlanmış demektir. Günahlara
pişman olmak ve kendinde hakkı olanların rızalarını almak farzdır. Tevbe,
gazab-ı ilahiden korkup, rıza-i ilahiye kavuşmak için, günah işlememeye
azmetmektir. Tevbenin doğru olabilmesi için gerekli dört şart şudur:
1- Bir daha günah işlemeyeceğine, kesin karar vermek,
2- İşlediği günahlara tevbe etmek, 3- Tevbe ettiği
günahı tekrar yapacak güçte olmak. Mesela, eşkıyalık yapıp da, felçli olanın,
(Artık eşkıyalık yapmayacağım) demesi abes olur. İstese de yapamaz. 4-Tevbe,
sırf Allah’ın rızasına kavuşmak ve gazabından kurtulmak için yapılmalı. Dünyevi
gayelerle yapılan tevbe, makbul değildir. Mesela, insanların korkusundan dolayı
tevbe etmiş olmamalı. Midesi ağrıdığı için içkiyi bırakan, içkiyi bırakmış
sayılmaz. Tevbe, pişmanlıktır. Bir hadis-i şerifte, (Günahlara
pişmanlık, tevbedir) buyuruldu. (Hâkim)
Tekrar günah işleme korkusu, tevbeye mani değildir. Günahlar üç kısımdır:
1- Kazası farz olan günahlar. Bunlar için tevbe edip, kaza etmeye
çalışmalı.
2- İçki ve kumar gibi günahlar için, tevbe edip bir daha yapmamalı.
3- Kul haklarıyla ilgili günahlar. Bunlar; mal, can, namus ve
gıybetle ilgili olabilir.
Bu pişmanlık geçidinin, aşılması güçtür, bir an önce geçilmezse daha büyük
zararlara sebep olur. Gecikmesi çok tehlikelidir. Günahla kalb kararır, pişman
olup tevbe etmedikçe kalb temizlenmez. Eğer günahlarımız bizi korkutmuyor,
ibadet etmeye zaman ve zemin bulamayıp doğru yola gelemiyorsak, kalbimiz
kararmış demektir. Hiçbir günahı küçük görmemeli. Her gün tevbe ve istigfar
etmeli. Bir hadis-i şerifte, (Günahına tevbe eden, hiç günah işlememiş
gibidir) buyuruldu. (Taberani)
Günahlarımızı teker teker düşünerek ağlamalıyız. Kırık kalble Allahü teâlâya
dua etmeliyiz! Mesela, (Ey Rabbim, kaçak kulun, âciz kulun, günahkâr kulun,
kapına geldi. Senden af ve mağfiret diliyor. Günahlarımı affet, ömrümün kalan
kısmında sana isyan etmekten beni koru! Çünkü her şey senin kudretindedir) diye
dua ve tevbe etmeli. Bu engeli de geçmek için, (Günah işlerken acizlik
göstermediğin gibi, tevbede de acizlik gösterme!) kuralını unutmamalı.
3- Eşkıya geçidi
Bu geçitte, insanı soyup soğana çevirecek dört eşkıya bulunur. Bunlar;
dünya [faydasız iş], kötü arkadaş, şeytan ve nefstir.
Birinci eşkıya dünyadır; yani faydasız şeyler ve haramlardır. Dünya
geçicidir. Dünyada yapılan iyilikler, ahiret içindir. Sonsuz olanı, geçici
olana tercih etmeli. Dünyanın faydasız şeylerinden yüz çevirip, Allah için olan
işlerle meşgul olmalı, salihlerle beraber olmaya çalışmalı. Bir hadis-i şerif
meali: (Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekât nafile namazdan
üstündür.) [İ. Gazali]
Allah’a bağlanmak için, uzun emelden, imkânsız olan muratlardan, hayal peşine
düşmekten, insanı meşgul edecek faydasız düşüncelerden de, uzak durmalı. Allah
sevgisinden başka, her sevgiyi kalbden çıkarmalı. Allah sevgisine götürecek
şeyleri sevmek, Allah sevgisindendir. Allahü teâlâ, dünyanın Allah için olmayan
her şeyine düşmandır. Allah’ı seven, O’nun sevmediklerine düşman olur,
haramlardan zevk almaz; çünkü haram, ateş gibidir, hatta ateşten daha
yakıcıdır. Ahiret ateşinin şiddetini düşünen, haram ateşine elini uzatmaktan
son derece kaçar. Zehirli necaset, süslü bir pasta haline getirilse, altın
tabak içine konsa, bilen biri onun süsüne, cilasına aldanmaz; ama pastanın
içinde ne olduğunu bilmeyen, onu yiyebilir. Hatta bu çok hoş görünen pastayı
yemediği için arkadaşını ayıplar, onu aptallıkla suçlar. Alkolik olan da, içki
içmeyeni böyle ayıplar.
İkinci eşkıya kötü arkadaştır ki, şeytandan ve nefisten daha
zararlıdır. Bir hadis-i şerif meali:
(Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. Kiminle dostluk ettiğinize dikkat
edin!) [Hâkim]
Kötü arkadaşı düzeltmek için, onunla düşüp kalkmaya çalışırsan, sen onun bir
eğrisini düzeltmeye çalışırken, o senin on doğrunu bozar. Bir hadis-i şerifte, (Akıllı,
diline sahip olur, zamanını iyi kullanır, işine yönelir ve en sağlam dostuna
karşı da ihtiyatlı olur) buyuruldu.(Deylemi)
Tanımadıklardan zarar görmeyiz. Ne zarar görmüşsek, tanıdığımız kötülerden
görmüşüzdür. Bunun için, kötü arkadaştan uzak durmalıdır.
Üçüncü eşkıya şeytandır. Şeytanın şerrinden kurtulabilmek için onun
hilelerini bilmek gerekir. Nasıl ev sahibi uyanıkken eve hırsız giremezse,
şeytan da uyanık olana hile yapamaz. İlim geçidini geçen, şeytanın yaptığı
hileleri bilir, ona göre tedbirini alır.
Dördüncü eşkıya nefsimizdir. Nefis, o kadar ahmaktır ki, her
istediği kendi zararınadır. Çok zararlı bir iç düşmandır. İçteki yaranın
tedavisi zordur. Nefis, aynı zamanda, binek atımızdır. Nefis çok beslenirse
azar, ele avuca sığmaz, azgın atın sürücüsünü yere attığı gibi yere vurur. Çok
zayıflatmak da kötüdür. Onunla hayırlı işler yapılmaz. Gemle idare edecek kadar
beslemeli.
4- Bela geçidi
İbadet ederken, gelecek şu belalara sabretmeli:
1- Rızık ve geçim derdi, gafilleri doğru ibadet etmekten alıkoyar.
Her canlının rızkını, Allahü teâlâ verir. Sebeplere yapışarak, rızık için çalışmalı.
Hem çalışmalı, hem de Allahü teâlâya tevekkül etmeli. Tevekkül, gerekli
tedbirleri aldıktan sonra, neticeyi Allah’tan beklemektir. Rızık için tevekkül
edenin, imanı kuvvetlidir. Bir hadis-i şerifte, (Eğer Allahü teâlâya
hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen
kuşlar gibi, sizin de rızkınızı verirdi) buyuruldu. (Tirmizi)
2- Kuruntu, huzurlu ibadet etmeyi önler. Bundan kurtulmanın çaresi,
gerekli tedbirleri aldıktan sonra işin sonucunu Allah’a bırakmaktır; çünkü biz,
bir şeyin sonucunun iyi mi, kötü mü olacağını bilemeyiz. Hayır sandığımız çok
şey şerle sonuçlanabilir, şer sandığımız çok şey de hayırla sonuçlanabilir. Bir
âbidin, şeytanı görmek için yaptığı dua, kabul olur. Şeytan buna, (Eğer
40 yıllık ömrün olmasaydı, şimdi seni öldürürdüm) der, gözden
kaybolur. Âbid de, (Önce dünyadan murat alayım, 20 yıl hayatımı
yaşarım, sonra tevbe ederim, nasıl olsa Allah tevbeleri kabul eder. Kalan 20
yılı da ibadetle geçiririm)diyerek ibadeti bırakır, sefahate dalıp felakete
düşer. 20 yılı doldurmadan ölür. Tevbe etmeye fırsat kalmaz.
3- Belalar ibadet etmeyi engelleyebilir. Bir hastalık, bir bela gelince
bağırıp çağırmak faydasızdır. Aksine zararlı olur. Bunun çaresi, Allah’ın
takdirine razı olmaktır.
4- Belaların ve çekilen zahmetlerin getireceği perişanlıktan kurtulmanın
çaresi sabretmektir. Sabırlı olmayan, başarılı olamaz. Dünya ve ahiret hayatını
kazanmak isteyenin, açlığa, insanların kötülemesine ve çeşitli musibetlere
sabretmesi gerekir. Allah’tan korkarak sabreden, sıkıntılardan kurtulur,
muradına erer. Allahü teâlâ, Eyüp aleyhisselamı sabrından dolayı övmüştür. Bir
anlık sabır, büyük hayırlara kavuşturur. Sabır, erişmek istenilen şeylerin
anahtarıdır. Her hayra sabırla ulaşılır. Mukadder olan şey başa gelir, eğer
sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez, bağırılır, çağırılırsa, günaha girilir
ve huzursuz olunur. Bir hadis-i kudside, (Kaza ve kaderime razı
olmayan, belalara sabretmeyen, verdiğim nimetlere şükretmeyen, benden başka rab
arasın!) buyuruldu. (Taberani)
Allahü teâlâ, sevdiklerini sıkıntılara maruz bırakır. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(En şiddetli bela, Enbiya, evliya ve benzerlerine gelir.) [Tirmizi]
Allahü teâlânın gönderdiği bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek, büyük
nimettir. Sabredemeyen, felakete maruz kalır ve bu engelden geçemez.
5- Sebepler geçidi
Bu geçit, havf ve reca engelidir. Havf yani Allah korkusu,
günah işlemeye engel olur. Nefsimiz, günah işlemeye meyyaldir. Korkmazsa, nefsi
gemlemek mümkün olmaz. Salih bir zat, günah işlemek ister. Özel bir banyoya
gider. Çok sıcak olan su, bu zatın elini yakar. Sıcakta fazla duramaz,
bayılırken, kendini dışarı atar. Kendine gelince nefsine, (Şu
sıcaklığa dayanamadın, Cehennem ateşine nasıl dayanırsın? Bunu bilerek
Cehennemlik iş yapmak ahmaklıktır) der. Allah korkusu olmazsa nefis,
ibadetlerindeki kusurları göremez, hatta ibadetiyle övünür. Bir zat,
nefsine, (Salih gibi konuşur, münafık gibi iş yaparsın. Bu hâlinle,
Cenneti nasıl istersin?) der.
Reca yani ümit, Allah’a ibadet etmeye sebep olur. İbadet nefse ağır
gelir. Nefs, bu çektiklerinin karşılığının bire 10, bire 700, hatta daha fazla
verileceğini bilirse, o zaman hayırlı işler pek ağır gelmez. Nimete kavuşmak
için, sıkıntılara katlanır. İşin sonunda para alacağını ümit eden hamal, ağır
yükleri yazın terleyerek, kışın üşüyerek seve seve götürür. Hasat zamanı ürün
alacağını ümit eden çiftçi, bütün yıl, soğuk sıcak demeden çalışır. İşte nefse,
Cennette hayal edilemeyen nimetlere kavuşmak için salih amel gerektiği
anlatılırsa, ibadetler kolay gelir.
Bu geçidin, iki yanında tehlikeli iki yol vardır. Biri yeis [Allahü
teâlânın rahmetinden ümidini kesme] yolu, diğeri de, güven [Allahü
teâlânın azabından emin olma, korkmama] yoludur. Bu iki yol çok tehlikelidir.
Bu yolda yürüyenler, uçuruma yuvarlanırlar. Orta yol ise havf ve
reca [Allah’tan korkup, rahmetinden de ümidini kesmeme] yoludur. Bu
yol, korkuyla karışık, sevgi ve ümit yoludur. İnsan, acizliğini düşünmeli,
Allahü teâlânın azabının çok şiddetli olduğunu iyi bilmeli. Dünyada ilmine,
ibadetine, soyuna ve hiç bir faziletine güvenmemeli. Allahü teâlâ, 80 bin yıl
ibadet edip dünyada secde etmediği yer bırakmayan İblis’i, bir emrini yerine
getirmediği için ebedi olarak kovdu. 80 bin yıllık ibadetini yüzüne çarptı. O
halde, Allah’ın azabından emin olmayıp Ondan çok korkmalı.
Çok günahkâr da, Allah’tan ümit kesmemeli; çünkü Allah’ın rahmeti boldur.
Eshab-ı kehfin köpeği bile, Cennete girecektir. Zâlimlerin şerrinden kaçıp,
mağaraya giden müminlerin peşine düşen bir köpeğe, Rabbimiz böyle muamele
ederse, ömrünü dine hizmet etmekle geçiren müminlere neler vermez? O halde
günahım çok diye Allah’ın rahmetinden ümit kesmemeli, ibadetim çok diye de, kendini
garanti Cennetlik bilmemeli.
6- İhlâs geçidi
İbadet çok olsa da, ihlâs yoksa boştur. İhlâs, yalnız Allah
rızası için yapmaktır. Kabul olmayan çok amel kıymetsizdir. Az da olsa, ihlâslı
ve devamlı amel makbuldür. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, ancak ihlâsla yapılan ameli kabul eder.) [Nesai]
Altın bir vazoyu bir liraya satmak ahmaklıktır. Bir hayra karşılık Rabbimizin
vereceği sevablar karşısında, kulların onu övmesinin, milyarların yanında bir
kuruş kadar değeri yoktur. Böyle bir kula, Allahü teâlâ, (Ey kulum, mutlak
kudret sahibini bilirken, ibadetlerine karşılık, benim bilmem ve seni
ödüllendirmem yetmezmiş gibi, başkalarının bilmesini ve seni övmelerini istemen
vefasızlık değil mi? Kimin rızasını kazanmak için yapmışsan git, karşılıklarını
onlardan al) derse halimiz nice olur?
Bütün insanlar bizi beğense, el üstünde tutsa; fakat Allahü teâlâ beğenmese ne
kıymeti vardır? Tersine, bütün insanlar bizden nefret etse, Allahü teâlâ razı
olsa ne zararı olur? Bununla beraber, Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği
kimseleri, diğer insanlar da sever. Hedefi yalnız Allah rızası olanlar, dünya
ve ahirette rahat ederler. Riya gibi, ucub da ibadetleri yok eder. Ucba düşen,
Allah’ın lütfunu düşünemez. (Bunu ben yaptım, ben olmasaydım bu
olmazdı. Ben müdür olsam, bakan olsam, şöyle yapardım) demek ucub
olur. Riya ile ucub, farkına varılmadan amellere girer, onları bozar.
Süfyan-ı Sevri hazretleri, bir hacıya misafir olur. Hacı, (Oğlum ikinci hacdan
getirdiğim tabağı ver) der. Üstad, (Bu sözünle, yaptığın
her iki haccı da ifsat ettin) diye buyurur.
Ne kadar kabul olmuş çok ibadet yapılsa da, yine kul kendi ibadetiyle Cennete
giremez. Bir hadis-i şerifte, (Hiç kimse, kendi ameline karşılık,
Cennete girmeye hak kazanamaz) buyuruldu.
Kulun kıymetli bir amelini götüren melekler, birinci göğe gelince, oradaki
vazifeli melek, (Götürün bu ameli, sahibinin yüzüne çarpın. O gıybet
ederdi, gıybet edenlerin ameli buradan geçmez) der. 2. gökteki melek,
ihlâssız amelleri geçirmez. 3. kattaki melek, kibirlilerin amellerini geçirmez.
4. kattaki ucub edenlerinkini geçirmez. 5. kattaki hasetçilerinkini geçirmez.
6. kattaki merhametsizlerinkini geçirmez. 7. kattaki melek, riyakârların
amelini geçirmez. Yedi kat göğü geçen amel bile, rıza-ı ilâhi kastedilmezse
geri çevrilir. O halde her işte, ihlâsa çok önem vermeli! (Yarın: Şükür
geçidi)
7- Şükür geçidi
Çok önemli altı engeli geçtik. Şimdi bu büyük nimetlere karşılık, Allahü
teâlâya şükretmeli, Ona olan minnet borcumuzu ödemeye çalışmalıyız! Nimetler,
şükredilirse devamlı olur. Şükredilmezse yok olur. Bir hadis-i şerifte, (Nimet,
yabani bir kuştur. Uçup gitmemesi için, ayağını şükürle bağlayın) buyuruldu. Nimet
iki kısımdır:
1- Dünyevi nimetler: Faydalı şeylere kavuşmak ve
zararlı şeylerden korunmak.
2- Dînî nimetler: Hidayete ermek, küfür ve
bid’atten korunmak.
Şükür, Allah’ın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, gizli açık Allah’a itaat
edip günahlardan kaçınmaktır. Kişi, Rabbinin verdiği nimetleri günaha vasıta
kılarsa, şükretmiş olmaz.
Bir hükümdar, bir hizmetçisine, çok değer verse, ona saray yaptırıp, emrine de
hizmetçiler tahsis etse, (Bu nimetlere karşılık günde sadece bir saat hükümdara
hizmet edeceksin, diğer saatlerde serbestsin) dese, hizmetçi bu bir saati,
diğer hizmetçilerin elindeki, birkaç kuruşu almak için, yalvarmakla geçirse,
hükümdar buna ne der? (Bu hizmetçi, yapılan ikramın değerini takdir
edemeyecek kadar aşağı biri. Bunu kapımdan kovun) demez mi? İşte
insanlar, nefislerine uydukları zaman, bu hizmetçinin durumuna düşerler. En
büyük nimet, salih Müslüman olmaktır. Verilen bu nimetler elden çıkarsa, büyük
felâket olur. Çünkü en acı ve en güç şey, sevildikten sonra itibardan
düşmektir. Allahü teâlâ sana Müslümanlığı nasip ettiğine göre, Onun yanında
itibar sahibisin. Bu nimetlerine şükretmezsen, itibardan düşer, kapısından
kovulabilirsin. Bu nimetleri saymak mümkün mü? Nimet bollaştıkça şükrü
zorlaşır.
Bir defa nefes alıp vermesek ölürüz. Bu hava nimetine günde kaç kere
şükrediyoruz? Bedavadan elde ettiğimiz için, şükrü hatırlamayız bile. Rahat
nefes alabilmenin kıymetini bilebilmek için astımlı mı olmak gerekir? Bir
astımlı rahat nefes alabilmek için, görürken kör olan bir âmâ görebilmek için,
konuşurken lal olan konuşabilmek için, kolları varken kopan, ayakları sağlamken
felçli olan, duyarken sağır olan, tekrar eski nimetlerine kavuşabilmek için,
bütün varlıklarını vermeye hazırdır. Bu nimetlere sahip olan insanların
şükredebilmeleri için, bu nimetlerden yoksun olmaları mı gerekir? Akıl nimetini
düşünelim, akılsızın hâlinden ibret almak ve Rabbimizin verdiği sayısız
nimetlere, her an şükretmek gerekir. Bir kişi, akıllı ama âlim değilse, âlim
ama ilmiyle amel etmezse, ilmiyle amel eder; ama ihlâslı değilse, ihlâslı; ama
akıbetini düşünmezse, bunlara çok şaşılır.