Peygamber efendimizin faziletlerini bildirir misiniz?
Peygamber efendimizin faziletleri
CEVAP
Mevahib-i ledünniyye ve Mirat-i kâinat kitaplarında
bildirilen faziletlerinden bazıları şöyledir:
Canlılar içinde ilk olarak Muhammed aleyhisselamın ruhu yaratıldı. Hak
teâlâ (Her şeyi senin için yarattım, sen olmasaydın, hiçbir şeyi
yaratmazdım) buyurdu. Tevrat, İncil ve Zebur’da övülüp müjdelenmiştir.
Âmine validemiz ona hamile olunca, bütün putlar yüzüstü devrildi. Bütün
şeytanlar ve sihir yapan büyücüler âciz kalıp, işlerini yapamaz oldular.
Doğunca da bütün putlar yıkıldı. Doğduğu gece, Kisra’nın sarayı yıkıldı.
Mecusilerin bin yıldan beri yanan ateşi söndü. Save gölünün suyu kurudu.
Safiye Hatun anlatır:
Doğduğu gece 6 alamet gördüm:
1- Doğar doğmaz secde etti.
2- Başını kaldırıp “La ilahe illallah inni Resulullah” dedi.
3- Her taraf aydınlandı.
4- Yıkayacaktım, biz Onu yıkadık diye bir ses işittim.
5- Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş gördüm.
6- Sırtında nübüvvet mührü vardı. İki küreği ortasında “La ilahe
illallah Muhammedün Resulullah” yazılı idi.
Çocuk iken, başı hizasında bir bulut gölge yapardı.
Ona salevat okumak âyet-i kerime ile bildirildi. Kelime-i şehadette, ezanda,
ikamette, namazdaki teşehhüdde, birçok dualarda ve Cennette Allahü teâlâ, Onun
ismini kendi isminin yanına koymuştur.
Allahü teâlâ, Onu kendisine habib [sevgili] yaptı, herkesten daha çok sevdi.
Kimseden bir şey öğrenmemiş iken, Allahü teâlâ Ona, her ilmi, her üstünlüğü
verdi. Her yerde her zaman mübarek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi.
Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, ya Musa, ya İsa)diyerek
ismi ile hitap ederken, Ona (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diye
özel hitap ediyor.
Namazda otururken, (Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi) okuyarak,
Ona selam vermek emrolundu. Namazda, başka bir Peygambere böyle söylemek caiz
olmadı.
Her peygamber kendi milletine, o ise her millete gönderilmiştir.
Her peygamber, iftiralara kendisi cevap verdi, fakat ona yapılan iftiralara
Allahü teâlâ cevap verdi.
İsmi ile çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak haram idi.
Hazret-i Cebrail 24 bin kere geldi. Başka Peygamberlere çok az geldi.
Mübarek hanımları müminlerin anneleri idi ve onlarla evlenmek başkalarına haram
edildi.
Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.
Mübarek teri, gül gibi güzel kokardı.
Uzun kimselerin yanında iken, onlardan yüksek görünürdü.
Güneş ve Ay ışığında gölgesi yere düşmezdi.
Üstüne sinek ve başka hiçbir böcek konmazdı.
Çamaşırları, ne kadar çok giyse de hiç kirlenmezdi.
Taş üstüne basınca, izi kalır, kum üstünde iz bırakmazdı.
Sözü çok vecizdi. Az kelime ile çok şey anlatırdı.
Eshabının hepsi, peygamberler hariç, bütün insanlardan üstündür.
Onun ümmeti de bütün ümmetlerin en üstünüdür.
Onun mübarek ismini taşıyan mümin Cennete girer.
Onu ve ehl-i beytini sevmek farzdır.
Hazret-i Azrail, içeri girmek için izin istedi. Başka hiç kimseden izin
istemedi.
Kabrinin toprağı, her yerden ve Kâbe’den daha kıymetlidir.
Resulullah efendimizin üstünlükleri
Sual: İnşirah suresinin (Biz senin zikrini yükseltmedik mi)mealindeki
4. âyet-i kerimesini İslam âlimleri nasıl tefsir etmişlerdir?
CEVAP
İbni Ata hazretleri, (Senin zikrini kendi zikrim kıldım, seni zikreden beni
zikretmiş olur. İmanın sahih olması için benim zikrimin seninkiyle beraber
olmasını sağladım) manasına geldiğini bildiriyor.
Katade hazretleri de bu âyet-i kerimeyi açıklarken buyuruyor ki:
(Hak teâlâ, Fahr-i âlemin zikrini dünya ve ahirette yükseltmiştir. Namaz kılan
herkes, “Eşhedü” diyerek Allah’a ve Resulullaha şehadet getirmektedir.)
Kur’an-ı kerimde ve namazda olduğu gibi, ezan okunurken de Allah’ın ismi,
Habibinin ismiyle birlikte okunmaktadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Göklerden geçerken, “Muhammed Resulullah” olarak ismimi gördüm.) [Bezzar]
(Cennette her ağacın yaprakları üzerinde “La ilahe illallah Muhammedün
Resulullah” yazılıdır.) [Ebu Nuaym]
(Arş üzerinde, Cennetteki her şeyin üzerinde benim ismim vardır.) [İbni
Asakir]
(Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın
hürmetine beni affet diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap
vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için] “Ya
Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselam da,
Arşta "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı
olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en
şerefli olanın ismini layık görürsün dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ya Âdem
doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin
için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım”) [Taberani]
Hazret-i Ali, (Allahü teâlâ, Resulullaha iman etmeleri için peygamberlerin hepsinden
ahd [söz] almıştır) buyuruyor. Nitekim Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin
nuru, diğer peygamberlerin nurlarını kaplayınca, bu nurun kimin olduğunu suâl
ettiler. Hak teâlâ da, (Bu Habibimin nurudur. Ona iman ederseniz, sizi
peygamber olarak gönderirim) buyurdu. Onlar da (Senin Habibine
iman ettik) dediler. Cenab-ı Hak da, (Ben şahid olayım mı) buyurdu.
Onlar da (Evet) dediler. (Mevahib)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âdem, cesetle ruh arasındayken, benden misak alınırken ben peygamberdim.) [İ.
Şabi]
(Allahü teâlâ, yer ve gökleri yaratmadan elli bin yıl önce, Ümm-ül kitaba
şunu yazmıştır: Muhammed peygamberlerin sonuncusudur.) [Müslim]
(Ben âlemlerin efendisiyim.) [Beyheki]
(Kıyamette insanların efendisi benim.) [Buhari]
(Soyca da insanların en şereflisiyim.) [Deylemi]
(Arş-ı alaya benden başka kimse oturmaz.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ, beni insanların en iyisinden yarattı. İnsanların en iyisiyim,
en iyi ailedenim. Kıyamette herkes sustuğu zaman ben söylerim, onlara şefaat
ederim. Kimsenin ümidi kalmadığı bir zamanda onlara müjde veririm. O gün her
iyilik, her türlü yardım, her kapının anahtarı bendedir. Liva-i hamd benim
elimdedir. Peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsinin şefaatçisiyim. Bunları
öğünmek için söylemiyorum, hakikati bildiriyorum.) [Hakikati bildirmek
vazifemdir. Bunları söylemezsem vazifemi yapmamış olurum.] (Mektubat-ı
Rabbani 1/44)
(Peygamber oldu) demek
Sual: (Resulullah, kırk yaşında peygamber oldu) demek uygun mudur?
CEVAP
Uygun değildir. (Kırk yaşında peygamberliği kendisine bildirildi) demeli.
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Âdem aleyhisselam yaratılmadan önce de,
Muhammed aleyhisselam peygamberdi. (1/44)
İlk Müslüman
Sual: En’am sûresinde, Peygamberimizin Müslümanların ilki olduğu
bildiriliyor. Niye ilk deniyor?
CEVAP
İki hadis-i şerifte şöyle bildiriliyor:
(Ben, yaratılış itibarıyla peygamberlerin ilki, gönderiliş bakımından
sonuncusuyum.) [Cami-üs-sagir]
(Biz Kıyamet gününün ilkiyiz. Cennete ilk girecek olan biziz.) [Müslim]
Bazı âlimler de, (Kendi dinine tâbi olan Müslümanların ilkidir) diye
bildirmiştir.
İstigfar et ne demek?
Sual: (Peygamberimiz, Mekke’nin fethinden muhtemelen gururlanmış olmalı
ki, (İstigfar et) diye ikaz ediliyor) demek uygun mu?
CEVAP
Kesinlikle uygun olmaz. Peygamber efendimiz, zaferi kimin vereceğini bilmiyor
muydu? Fetih sûresinin 27. âyetinde, Mescid-i harama, Mekke’ye girileceğini
Allahü teâlâ önceden bildirmişti. Yine zaferden önce, Nasr sûresinde
mealen, (Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de, insanların Allah'ın
dinine akın akın girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini överek tesbih et! Ondan
af dile, çünkü O, tevbeleri hep kabul edendir) buyuruluyor. Yani
(Zafer Allah'ın yardımıyla olacak) buyuruluyor. Ortada zafer yokken bunlar
bildiriliyor. Hâşâ Peygamber efendimiz, Allah'ın yardımıyla zafer
kazanılacağını, her işi yapanın Allahü teâlâ olduğunu bilmiyor muydu?
Nasr sûresi, Resulullah'ın vefatını haber veren bir sûredir. Resul-i Ekrem’in
"sallallahü aleyhi ve sellem" bu sûreyi okuduğu zaman, amcası
Hazret-i Abbas ağlamış, niçin ağladığını sorunca, (Yâ Resulallah, veda
haberini verdiğiniz için ağlıyorum) demiştir. Çünkü bu sûre davetin
tamamını haber veriyordu. (Elyevme ekmeltü leküm dîneküm = Bugün
dininizi tamamladım) âyeti gibi bir veda idi. Bundan sonra istigfarla
emredilmesi de, ecelinin yaklaştığına delildi. Bundan dolayı bu sûreye (Tevdi'
= Veda) sûresi de denilmiştir. (Beydâvî)
Bu sûre inince (Hazret-i Ömer de ağlamış, (Kemal, zeval demektir)demiştir.
İki yıl sonra da vefat etmiştir. (Medârik)
Muhammed aleyhisselamın ahlakı
Sual: Peygamber Efendimiz, her bakımdan üstün olduğu gibi, ahlaken de üstün
değil midir?
Cevap: Allahü teâlâ, Sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri,
ihsanları sayarak, Onun mübarek kalbini okşarken, kendine güzel huylar
verdiğini, (Sen güzel huylu olarak yaratıldın) mealindeki
âyet-i kerime ile bildirmektedir. Hazret-i Akreme;
“Abdullah ibni Abbas'tan işittim. Bu âyet-i kerimedeki Huluk-ı azim yani güzel
huylar, Kur’ân-ı kerimin bildirdiği ahlaktır” buyuruyor. Hadâik-ul-hakâyık kitabında
diyor ki:
“Âyet-i kerimede, (Sen huluk-ı azim üzeresin) buyuruldu.
Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile
güzel huylu olmak demektir. Çok kimsenin Müslüman olmasına, Resûlullah
Efendimizin güzel ahlakı sebep oldu.”
Muhammed aleyhisselamın bin mucizesi göründü, dost düşman
herkes de bunu söyledi. Bu kadar mucizelerin en kıymetlisi, edepli olması ve
güzel huyları idi. Kimyâ-i Se'âdet kitabında diyor ki:
“Ebû Sa'îd-i Hudrî hazretleri buyurdu ki: Resûlullah Efendimiz, hayvana ot
verir, deveyi bağlardı. Evini süpürürür, koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının
söküğünü diker, çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yer, hizmetçisi el
değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp torba
içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce
selam verir, bunlarla müsafeha etmek için, mübarek elini önce uzatırdı. Köleyi,
efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan
yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan
sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini
severdi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken
gülmez, üzüntülü görünürdü, fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi,
fakat, alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi, yani saygı ve korku hasıl ederdi,
fakat, kaba değildi, nazik idi. Cömert idi, fakat, israf etmez, faydasız yere
bir şey vermezdi. Herkese acırdı. Mübarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden bir
şey beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.”
Eshâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik hazretleri de;
“Resûlullah Efendimiz insanların en güzel huylusu idi. Beni bir gün, bir yere
gönderdi. Emrini yapmak için dışarı çıktım. Çocuklar sokakta oynuyordu. Onların
yanından geçerken arkama baktım. Resûlullah efendimiz arkamdan geliyor, mübârek
yüzü gülüyordu. (Yâ Enes! Dediğim yere gittin mi?) buyurdu.
(Evet gidiyorum yâ Resûlallah) dedim. Resûlullah efendimize on sene hizmetçilik
yaptım. Bana bir kere üf demedi. Şunu niçin böyle yaptın, bunu niçin yapmadın
buyurmadı.”
Resulullah efendimiz herkese yardım ederdi
Sual: Peygamber efendimizin evdekilere, hizmetçilerine bile yardım ettiği
anlatılıyor. Gerçekten böyle midir?
Cevap: Bu konuda İmam-ı Gazâlî hazretlerinin Kimya-i Saadetkitabında
buyuruluyor ki:
“Ebu Said-i Hudri hazretleri buyurdu ki: Resulullah efendimiz, hayvana ot
verir, deveyi bağlardı. Evini süpürür, koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının
söküğünü diker, çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yer, hizmetçisi el
değirmeni çekerken yorulunca ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp torba
içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca önce
selam verirdi. Bunlarla müsafeha etmek için mübarek elini önce uzatırdı.
Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun
çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da hafîf, aşağı görmezdi.
Akşamdan sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu ve iyilik
etmesini severdi. Herkesle iyi geçinir, güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken
gülmez, üzüntülü görünürdü. Fakat çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi, fakat
alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi yani saygı ve korku hasıl ederdi. Fakat
kaba değil, nazikti. Cömert idi, fakat israf etmez, faydasız yere bir şey
vermezdi. Herkese acırdı. Mübarek başı hep önüne eğikti. Kimseden bir şey
beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.”
Sual: Dünyada en kıymetli toprak, Kâbe’nin bulunduğu
yerdeki toprak mıdır veya neresidir?
Cevap: En kıymetli toprak, kabr-i saadette, cesed-i Peygamberiye temas
eden topraklar olup, Arş'tan, Cennetlerden daha kıymetlidir. Ona yakın olan
zaman, mekân, evladı, bütün eşya, Ona uzak olanlardan daha kıymetli ve
efdaldir. Camiler ve Peygamberler, bundan müstesnadır.
Peygamber efendimizin üstünlükleri
Sual: Peygamber efendimizin, yaratılanların en üstünü olduğu, dost ve düşman
tarafından bilinmektedir. Peki bu üstünlükler ana hatları ile nelerdir?
Cevap: Resûlullah efendimizin üstünlüklerinden, faziletlerinden
bazısı, kitaplarda şöyle bildirilmektedir:
Mahluklar içinde ilk olarak Muhammed aleyhisselamın ruhu yaratılmıştır.
Allahü teâlâ, Onun ismini Arş'a, Cennetlere ve yedi kat göklere yazmıştır.
Meleklerin Âdem aleyhisselama karşı secde etmelerinin emredilmesi, Âdem aleyhisselamın
alnında Muhammed aleyhisselamın nuru bulunduğu için idi.
Peygamber efendimizin dünyaya geleceği zaman, görülen
alametler ve hâller tarih kitaplarında yazılıdır.
Peygamber efendimiz, üç ve kırk yaşında Peygamber olduğu kendisine bildirildiği
vakit ve elliiki yaşında miraca götürülürken, melekler göğsünü yardı ve Cennet
suyu ile kalbini yıkadılar.
Her Peygamberin sağ eli üstünde nübüvvet mührü vardı. Muhammed aleyhisselamın
nübüvvet mührü ise, sol kürekteki deri üzerinde, kalbi hizasında idi.
Resûlullah efendimiz, önünde olanları gördüğü gibi, arkasında olanları da
görürdü. Ayrıca Resûlullah efendimiz, aydınlıkta gördüğü gibi, karanlıkta da
görürdü.
Peygamber efendimizin mübarek teri de, gül gibi güzel
kokardı.
Resûlullah efendimiz, orta boylu olduğu hâlde, uzun kimselerin yanında iken,
onlardan yüksek görünürdü.
Resûlullah efendimiz, ne zaman yürüse, arkasından melekler gelirdi. Bunun için,
Eshâbını önünden yürütür ve; (Arkamı meleklere bırakınız) buyururdu.
Fahr-i kâinat efendimiz, taş üstüne basınca, taşta ayağının izi kalırdı. Kum
üstünde giderken ise, hiç iz bırakmazdı.
Peygamber efendimizin en büyük mucizesi, miraca
götürülmesidir ki, başka hiçbir Peygambere verilmedi.
Peygamber efendimiz ümmi olduğu yani kimseden bir şey öğrenmemiş iken, Allahü
teâlâ Ona, her şeyi bildirmiştir.
Resûlullah efendimizin aklı, bütün insanların aklından daha çoktur. İnsanlarda
bulunabilecek bütün iyi huyların hepsi, Ona ihsan olundu.
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamın ismini kendi isminin
yanına koymuş ve Ona, Habibim buyurmuştur. Bu ise, üstünlüklerinin en üstünüdür
ki, Allahü teâlâ, Onu kendisine sevgili, dost yapmış ve hadîs-i kudside de;
(İbrahim’i Halil yaptım ise, seni kendime Habib yaptım)buyurmuştur...
Peygamber Efendimizin vefası
Sual: Yapılan iyilikleri unutmayan kimselere vefalı insan deniyor. Elbette bu
güzel huy, Peygamberlerde daha fazladır. Bu huy, Peygamber Efendimizde nasıldı?
Cevap: Peygamber Efendimizde bütün güzel huyların hepsi toplanmıştı.
Resûlullah efendimiz cömert idi. Cömertlikten de birçok güzel huylar meydana
gelmektedir. Bunlardan birisi de Vefadır. Vefa,
tanıdıklara, yakınlara, arkadaşlara geçim işlerinde yardımcı olmaktır.
Peygamber Efendimiz cömert oldukları gibi vefa sahibi idiler. Yakınlarını,
tanıdıklarını gözetir, onlara verdikleri sözü yerine getirirdi.
Peygamber Efendimizin sözleri, yaşayışları, Onun
yakınlarına, tanıdıklarına velhasıl herkese karşı nasıl vefa sahibi olduğunu
açıkça göstermekte ve İslâm âlimlerinin kitapları, bu vefa örnekleri ile
doludur. Onun, her güzel hâli gibi, vefakârlığı da, ümmetine ve bütün insanlığa
örnek olmuştur. Bu hususta Enes bin Malik hazretleri şöyle anlatmaktadır:
“Resûlullaha bir yerden herhangi bir hediye geldiği zaman mutlaka hazret-i
Hatice’yi hatırlar ve;
(O hediyeyi falan kadına götürüp verin. Çünkü o, Hatice’nin arkadaşıydı.
Onunla iyi görüşür ve onu çok severdi) buyurarak, sevgili hanımı
hazret-i Hatice’nin hatırını gözetirdi. İşte bu sebepledir ki, hazret-i Aişe
validemiz, zaman zaman;
"Hazret-i Hatice’ye gıpta ettiğim gibi hiç bir kadına gıpta etmedim. Çünkü
Resûlullah ondan çok bahsederdi. Ne zaman bir koyun kesilse etinden mutlaka
onun yakınlarına da gönderir, onun hatırını gözetirdi” buyurmuştur.
Bir gün Habeşistan meliki Necâşiden, mübarek huzuruna bir
grup elçi gelmişti. Onları çok iyi karşılayıp iltifatlarda bulundular. Yer
gösterip oturttuktan sonra o elçilere bizzat kendisi hizmet ederek ikramlarda
bulundu. Peygamber efendimizin bu hâlini gören Eshâb-ı kiramdan bazıları;
-Ya Resûlallah; lütfen siz oturun, biz hizmet ederiz dedilerse de, Sevgili
Peygamberimiz onlara cevaben;
-Vaktiyle onlar benim Eshâbıma Habeşistan’da çok iyi hizmet ettiler. Zira o
zamanlar Eshâbım yurtlarından hicret etmiş, onların ülkesine sığınmışlardı. O
günlerde onlar benim Eshâbıma sahip çıkıp çok iyi ev sahipliği yaptılar. İşte o
hizmetlerinin karşılığı olarak ben de şimdi onlara hizmet ediyor ve bu
hizmetimden büyük zevk duyuyorum, buyurdular.
Resûlullahın sözünde durması
Sual: Verilen sözü yerine getirmenin güzel bir huy olduğu herkesçe
bilinmektedir. Peygamber efendimiz her verdiği sözü yerine getirir miydi?
Cevap: Bütün güzellikleri, üstünlükleri kendisinde toplayan Resûlullah
efendimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Daha doğrusu Onu böyle üstün
ve güzel yaratan Rabbimiz, Sevgili Peygamberimizi, karanlık gecelerde yol
bulmak ve yol almak isteyen insanlık için bir rehber, bir kılavuz, bir yol
gösterici olarak seçmiş ve öyle yaratıp göndermiştir.
İnsanlık için her bakımdan numune olan Sevgili
Peygamberimiz, verdikleri sözde durma ve verilen sözlerin yerine getirilmesi
hususunda da çok titiz davranmışlar ve bizzat kendi yaşayışları ile bu hususta
örnek olmuşlardır. Bu hususta, Eshâb-ı kiramdan bir zat, şahit olduğu bir
hadiseyi şöyle anlatmaktadır:
“Resûlullah Efendimizle, henüz Peygamberliği tebliğ edilmeden önce bir
alışveriş yapmıştım. Bu alışveriş neticesinde de kendisinde bir miktar alacağım
kalmıştı. Bu alışverişi yaptıktan sonra da, falan gün falan yerde buluşalım
diyerek karşılıklı olarak sözleşmiştik. Fakat ben, aramızdaki bu sözleşmeyi ve
aramızdaki konuşmayı ve verdiğim sözü unutmuştum. Buluşmak için sözleştiğimiz
zamandan tam üç gün sonra, verdiğim sözü ve aramızdaki konuşmayı hatırladım ve;
-Eyvah, biz üç gün önce falan yerde buluşmak üzere sözleşmiştik diyerek, hemen
yerimden ayrıldım. Sözleştiğimiz yere hızlı hızlı koşmaya başladım. Buluşmak
için sözleştiğimiz yere vardığım zaman, aradan üç gün geçmiş olmasına rağmen
Resûlullah Efendimizi orada beni bekler vaziyette buldum. Meğer Resûlullah
Efendimiz, buluşmak için sözleştiğimiz o günden itibaren her gün, o saatlerde
gelip beni beklemiş. Bunu öğrenince Resûlullah Efendimize karşı çok mahcup
oldum ve kendisinden özür diledim.”
Bir söz veriliyor ve verilen sözün üzerinden üç geçmesine
rağmen, Resûlullah Efendimiz her gün o saatte aynı yere geliyor ve bekliyorlar.
Verilen bir söze, böyle riayet etmek lazımdır. Resûlullah efendimiz;
(Vadetmek, borç gibidir) yani verilen sözün muhakkak yerine
getirilmesini emri buyururlarken, kendileri de bizzat bunu tatbik ediyorlar.
Herhangi bir konuda söz verildiği zaman, söz verilen şeyin muhakkak yerine
getirilmesi gerekmektedir.