Ruhsatla ve zaruret halinde zayıf kaville amel etmek günah mıdır?
Ruhsat ve azimet
CEVAP
Günah değil caizdir. Bazen lazım da olabilir. Din kitaplarımızda
şöyle bildiriliyor:
1- Kolaylıkları yapmak istemeyenin, nefsine muhalefet için,
azimetleri bırakıp, ruhsatla amel etmesi iyi olur; ama bu, ruhsatları
araştırmaya yol açmamalıdır. (Hadika)
2- Allahü teâlânın sevdiği ruhsat, emirleri yaparken, sıkıntıya
düşenler için bildirilmiş olan kolaylıkları yapmaktır. (F. Bilgiler)
3- Şeytan ruhsatları yaptırmak istemez. Mesela, mest üzerine mesh
ettirmez. Ruhsatla amel etmelidir. (Hüsn-üt-tenebbüh)
4- Gerektiğinde en kolay fetvaya uymalıdır. Allahü teâlâ, kolay
olanların yapılmasını istiyor; çünkü insanın zayıf yaratıldığını bildiriyor
ve (Allah, size kolaylık ister, zorluk, güçlük istemez) buyuruyor. (Mektubat-ı
Rabbani 3/22)
5- Din adamlarının, cemaatin anlayamayacakları şeyleri söylemeleri,
fitne olur. Herkese, anlayabileceği kadar söylemeli. Yapamayacakları ibadetleri
emretmemeli. Zayıf kavil olsa bile, yapabileceklerini söylemelidir. (Berika)
6- İbni Abidin hazretleri, (Suyla toprak karıştırılınca, bu
ikisinden biri temizse, meydana gelen çamur temiz olur. Fetva da
böyledir. Bu fetvaya zayıf diyenler varsa da, harac olduğu zaman,
zayıf kaville amel edilir) buyurdu. Bir ihtiyacı karşılamak için hazırlanan
kolonya, ispirtolu ilaçlar ve boyalar, alkolle karıştırılan maddeleri temizse,
karışımları da temiz olur. Bunun için, tentürdiyot ve kolonya,
Hanefi’de temizdir. (İslam Ahlakı)
7- Başka mezhepteki bir imama uymanın sahih olması için, uyanın
mezhebine göre, namazı bozan bir şeyin imamda bulunmaması gerekir. Esas kavil
budur. İkinci kavle göre, imamın kendi mezhebine göre, namazı sahih olursa,
uyanın mezhebine göre sahih olmasa da, buna uyması sahih olur. Bu
ikinci kavil, her ne kadar zayıfsa da, harac olunca zayıf kavle uymak
gerekir. (Hadika)
Bu hükümlere rağmen, ruhsata veya zayıf kavle uymayı, günah veya tembellik gibi
göstermemeli.
Azimet ve ruhsat
Sual: Mizan-ül kübra’da, (Azimeti yapabilecek olanın, ruhsatla
uğraşması, din ile oynamak olur) deniyor. Azimet ve ruhsat nedir? Din ile
oynamak sayılan ruhsat hangisidir?
CEVAP
Bir işin yapılması için, bir kolay yol, bir de güç yol vardır. Kolay yola
ruhsat, güç olana azimet yolu denir.
Azimet, haramlardan, mekruhlardan, şüphelilerden ve mübahların
fazlasından sakınmaktır.
Ruhsat ise, yalnız haramlardan kaçınmaktır. Kuvvetli, hâli
elverişli olanın, azimetle amel etmesi efdaldir. (Amellerin en
faziletlisi, nefse en zor gelenidir) hadis-i şerifi, takip edilecek en
doğru yolu göstermektedir. (Dıyâ-ül-kulûb)
(Allahü teâlâ, emrettiği şeyleri yapmanızı sevdiği gibi, izin verdiği
şeyleri yapmanızı da sever) hadis-i şerifi, bazen ruhsat olanı
yapmanın daha iyi olduğunu göstermektedir. Mesela seferdeki bir yolcu, orucu
tutunca hastalanır veya ölürse günaha girer. Onun için Peygamber efendimiz
buyuruyor ki:
(Seferde oruç tutmak, takvadan sayılmaz.) [Buharî]
(Seferde oruç tutmak, mukimken oruç yemek gibidir.) [Nesaî]
Tahrim sûresinde, (Allahü teâlânın helâl ettiklerini kendinize haram
etmeyin!) mealindeki âyet-i kerime, (Ruhsat verilen şeyleri inkâr
etmeyin! Bunları haram etmeyip de, terk eder, çekinirseniz iyi olur. Yapması
ise, günah olmaz) demektir. (Kıyamet ve Âhiret)
Şeytan insana, Allahü teâlânın bildirdiği kolaylıkları yaptırmaz. Mesela mest
üzerine mesh ettirmeyip ayaklarını yıkattırır. Bunun için ruhsatla amel
etmelidir. (Hüsn-üt-tenebbüh)
Yani şeytan, zor işleri yaptırıp ibadetlerden bıkkınlık getirtmek ister. Mest
de giyerek şeytana muhalefet edilmeli. Üç hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın verdiği kolaylık ve ruhsatlardan faydalanın!) [Buharî]
(Allahü teâlâ, ruhsatla da amel edilmesini sever.) [Beyhekî]
(Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat Dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberanî]
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: İhtiyaç olunca, en kolay olan fetvayı
vermek daha iyidir. Hattâ kendi mezhebine uygun olmasa da, başka mezhepteki
kolay fetva söylenmelidir. Bekara sûresi, 185. âyetinde mealen, (Allahü
teâlâ, size kolay olan şeyleri yaptırmak istiyor, güç olanı istemiyor) ve
Nisa sûresi, 28. âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, ibadetlerinizin hafif,
kolay olmasını istiyor. İnsan zayıf, dayanıksız yaratıldı) buyuruldu.
Müslümanları sıkıştırmak, onları incitmek haramdır. (3/22)
Görüldüğü gibi, ruhsatla amel etmek bazen daha iyi ise de, mesela bir
Hanefî'nin eli kanıyor, nasıl olsa Şâfiî'de bozmaz diyerek abdest almazsa, bir
Şâfiî de kadına dokunup, (Hanefî'de bozmaz) diyerek abdest almazsa din ile
oynamak olur. Buna telfîk deniyor ki, haramdır. Mezhepsizler
genelde böyle yapıyorlar.
Zayıf kaville amel
Sual: Din kitaplarında geçen (Denildi) ifadesi hep zayıf kavil midir?
(Denildi) denilen kaville amel etmek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, ihtiyaç olunca caiz olur. Denildi ifadesi, her zaman
zayıf kavil için kullanılmaz. Başka yerlerde de kullanılır. Birkaç örnek
verelim:
1- Miraç olayı sorulunca, Hazret-i Ebu Bekir, hiç tereddütsüz
tasdik ettiği için, kendisine Sıddık denildi. Hazret-i
Ali, (Sıddık adı ona gökten inmiştir) diye yemin etmiştir.
2- Hazret-i Ömer, bir münafığın kellesini uçurduğu için
kendisine Ömer Faruk denildi.
3- Hazret-i Osman, Resulullah'ın iki kızıyla evlendiği için
kendisine Zinnureyn [iki nur sahibi] denildi.
4- Hazret-i Fâtıma’nın yüzü pek beyaz ve parlak olduğundan Zehradenildi.
5- Resulullah'tan başlayarak, Eshab-ı kirama ve Tabiîne ve kalbden kalbe
akarak tâ zamanımıza kadar gelen feyzlere ihsan denirdi.Sonradan Tasavvuf denildi.
Şimdi zayıf kavil mânasında kullanılan denildi ifadesine
örnekler verelim:
1- Yalnız cuma günü oruç tutmak müstehab olduğu gibi mekruh
da denildi. Zayıf da olsa mekruh denildiği için yalnız cuma günü
bir ihtiyaçsız tutmamalı. Cuma ve cumartesi günü oruç tutmaya karar verir, cuma
günü tutar, fakat cumartesi günü bir mazeret sebebiyle tutmazsa yalnız cuma günü
tuttuğu oruç mekruh olmaz, müstehab olur.
2- Ödünç vermekte iki şahit vacibdir denildi. İki şahit
yanında ödünç vermelidir. Bu, güvensizlik değildir. Dinin emrine uymaktır.
İkisinden biri ölebilir. Alacaklı ölmüşse, borçlu parasını mirasçılarına getirip
verse de, belki daha fazlaydı diyebilirler. Ama iki şahit varsa veya senet
yazılmışsa böyle bir suizanna sebep olmazlar. Borçlu ölürse, mirasçılarına
bunun şu kadar borcu var dense inandırmak zor olur. İkisi de ölmese, biri
borcunu verse, öteki unutsa, yine bir huzursuzluk meydana çıkar. Tanıdığımız
samimi ve salih iki arkadaştan biri, (Vallahi ben borcumu ödedim) diye yemin
ediyor. Öteki de (Vallahi vermedi) diye yemin ediyor. Borcu ödeyince bir kâğıt
alsaydı böyle anlaşmazlık meydana çıkmazdı. Dinin emrine uyulursa
huzursuzluklar ve yanlışlıklar önlenir.
3- Vekil, elindeki zekâtı, zenginin emretmediği fakirlere verse,
sonra zengin kabul ederse, caiz olur denildi. Demek ki bir zengin,
(Zekâtımı şu fakirlere ver!) dese, vekil de başka fakirlere verse, zekât
fakirlere verildiği ve zengin de buna razı olduğu, fakirlere verilen zekâtın
geri istenmesi uygun olmadığı için zekât sahih oluyor. Demek ki, zayıf kavle
uymak gerektiği yerler de oluyor.
4- Yolcu, her suyu ayakta içebilir denildi. Yolcu,
genelde seferde rahat yer bulamadığı için, ayakta içmesinin mahzuru olmaz.
5- Bir kimsenin haram malları da kalsa, bunlar vârislere helâl
olur denildi. Vârislerin bunda suçu olmadığı ve günahı kazanana ait
olduğu için vârislere helâl oluyor.
6- Ücretle, Kur’an öğretmek caiz olur denildi. Eğer
ücretsiz öğreten olmazsa, Kur’an öğreten kimseler azalacağı ve Kur’anı
çok kimsenin öğrenmesi için, öğretenin mesaisinin karşılığını alması caiz
görülmüştür.
7- At eti ve sütü temizdir. Neslinin azalmaması için mekruh denildi.
Demek ki, asıl sebep neslinin kesilmesidir. Neslinin kesilme durumu yoksa, at
eti mekruh olmaz. Bazı Müslüman ülkelerde, domuz etinin değil de, haram olmayan
at etinin yasak edilmesi çok mânidardır.
8- Müslüman olmayan kadınların yalnız saçlarına şehvetsiz bakmak caiz
olur denildi. Bugün bütün dünyada bu durumdan sakınmak çok zordur.
İhtiyaç olunca, bu kavle uymak caiz oluyor.
9- Yaradan, çıbandan çıkan renksiz su abdesti bozmaz denildi.
Mesela çiçek ve egzamalı olanların bu kavle uymaları caiz olur.
10- İbadetlerde kalble birlikte, dille de niyet etmek caiz
olur denildi. Vesveseli kimseler için bu kavil çok uygundur. Kalble
ettiği niyetten tatmin olmayanların, dil ile de söylemeleri caiz oluyor.
Ruhsat ve azimetle amel etmek
Sual: Sitenizde her konuda ruhsatların esas alındığı, azimetle amel
etmenin uygun görülmediği söyleniyor. Bu iddia, doğru mudur?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Önce ruhsat ve azimetin ne olduğunu bildirelim:
Azimet: Helâl olduğu belli olmayan şüpheli şeyleri yapmamak,
haramlardan ve mekruhlardan her hâlükârda kaçmak, mübahların fazlasından
sakınmak, her şeyin en ihtiyatlısını yapmaya çalışmak, izin verilen şeylerden
uzak durmak demektir.
Ruhsat: Yalnız haramlardan kaçınmak, İslamiyet’in izin verdiği,
caiz gördüğü işlerden sakınmamaktır.
İmam-ı Rabbânî hazretleri (Mektubat)’ında buyuruyor ki:
Vera sahipleri, ruhsat, izin verilen şeyleri yapmamış, herkese, azimet yolunu
göstermiştir. (1/102)
İslamiyet’in izin verdiği ruhsatlardan kaçınıp, üstün gördüğü azimetlere
sarılan âlimlere uymayı, sonsuz azaptan kurtulmaya vesile bilmelidir. (1/70)
Her şeyin sahibi olan Allahü teâlâ, mübah şeyleri yasak etmemişken, başkası,
kendiliğinden nasıl karşı gelebilir? Çok yer vardır ki, bir şeyin daha iyisini
yapmamak, yapmaktan daha iyi olur. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ,
azimetle iş yapmayı sevdiği gibi, ruhsatla yapmayı da sever) buyuruldu. (1/313)
İhtiyaç olunca, en kolay olan fetvayı vermek daha iyidir. Hattâ kendi mezhebine
uygun olmasa da, başka mezhepteki kolay fetva söylenmelidir. Bekara sûresi,
185. âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, size kolay olan şeyleri yaptırmak
istiyor, güç olanı istemiyor) ve Nisa sûresi, 28. âyetinde
mealen, (Allahü teâlâ, ibadetlerinizin hafif, kolay olmasını istiyor.
İnsan zayıf, dayanıksız yaratıldı) buyuruldu. Müslümanları
sıkıştırmak, onları incitmek haramdır. (3/22)
Diğer kitaplarımızdaki bilgiler de şöyledir:
Selef-i sâlihin âlimleri, kendileri azimetle amel eder, Müslümanlara da,
ruhsatla hareket etmeleri için fetva verirlerdi. (F. Bilgiler kitabı)
Dört mezhebin her birinde, bir işin yapılması için, bir kolay yol, bir de güç
yol vardır. Birinci yola (Ruhsat), ikincisine (Azimet) yolu
denir. Kuvvetli, hâli elverişli olanın, azimetle amel etmesi efdaldir. Zayıf,
hasta, sıkışık hâlde olanın ibadetlerinde, işlerinde azimet yolunu terk etmesi,
ruhsat yoluyla yapması lazımdır. Kendi mezhebinin ruhsat yoluyla yapması da güç
olursa, diğer üç mezhepten birini taklit ederek yapması caiz olur. (İslam
Ahlakı)
Resulullah efendimiz, uzun günler orucunu bozmaz ve açlıktan mübarek karnına
taş bağlardı. Mübarek ayakları şişinceye kadar geceleri, çok namaz kılardı.
Mübarek zevceleri de, böyle çok ibadet yaparlardı. Fakat ümmetine çok merhamet
ettiği için, onların böyle sıkıntı çekmelerini istemezdi. Ümmetine ruhsatla
emreder, kendisi azimetle ibadet ederdi. (Kıyamet ve Âhiret)
Ruhsat, İslamiyet’in ibadetlerde tanıdığı, izin verdiği kolaylıklardır. İnsana
kolay geleni yapmak, ruhsatla amel etmek olur. Zor geleni yapmaksa azimettir.
Azimetle amel etmek, ruhsatla amel etmekten daha kıymetlidir. Bir insanın
nefsi, kolaylıkları yapmak istemezse, bunun azimetleri bırakıp, ruhsatla amel
etmesi efdal olur. Fakat ruhsatla amel etmek, ruhsatları araştırmaya yol
açmamalıdır. (Dıyâ-ül-kulûb)
Faideli Bilgiler kitabında da deniyor ki:
(Selef-i sâlihinden çoğu, sıkıntılar çekti. Ağır ibadetler yaptı. Sen onlar
gibi yapma! Sen, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan
kolaylık yolunu tut! Selef-i sâlihin azimetle amel ederler. Müslümanlara da,
ruhsatla hareket etmeleri için fetva verirlerdi. Şeytan insana, Allahü teâlânın
bildirdiği kolaylıkları yaptırmaz. Mesela mest üzerine mesh ettirmeyip
ayaklarını yıkattırır. Bunun için ruhsatla amel etmelidir.)
Yani şeytan, zor işleri yaptırıp ibadetlerden bıkkınlık getirtmek ister. Bunun
için de her gün devamlı yaptığımız ibadetlerde, özellikle bıkkınlığa sebep
olacak hususlarda, dinin bildirdiği kolaylıkları yaparak şeytana muhalefet
etmelidir. Üç hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın verdiği kolaylık ve ruhsatlardan faydalanın!)[Buhârî]
(Allahü teâlâ, ruhsatla da amel edilmesini sever.) [Beyhekî]
(Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat Dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberânî]
Dinin verdiği ruhsatlardan istifade etmeyip de, niye Arafat Dağı kadar günah
işleyelim ki?
Diğer işlerde ise mümkün olduğu kadar azimetle hareket etmeye çalışmalı. Mesela
sitemizde deniyor ki:
1- Müslüman ihtiyatlı hareket eder. Mesela, cuma günü oruç tutmak
müstehabdır. Fakat mekruh diyen âlimler de olmuştur. O hâlde ihtiyatlı
davranarak yalnız cuma günü oruç tutmamalı. Bir gün öncesi veya sonrasıyla
tutmalıdır.
2- Çıplak yıkanmak mekruhtur. (Dar yerde caiz) diyen kitaplar da
vardır. Dar yerde de, çıplak yıkanmamalı.
3- Teşehhütte parmak kaldırmaya Hanefî âlimleri, (Sünnettir),
(Mekruhtur), (Haramdır) demiştir. O hâlde Hanefî’de, teşehhütte parmak
kaldırılmamalı.
4- (Kadınların namazda ellerinin üstü avrettir) ve (Avret değildir)
diyen âlimler vardır. Âlimlerin hepsine uymuş olmak için, kadınların ellerini
örtecek kadar uzun kollu namazlık veya geniş başörtüsü ile elleri örtülü olarak
kılmaları uygun olur.
5- Kadınların namazda ayaklarının avret olduğunu, açılırsa
namazlarının sahih olmadığını bildiren âlimler olduğu gibi, (Mekruh olur) diyen
âlimler de vardır. O hâlde kadınlar namazda ayaklarına çorap giymeli veya uzun
etekle ayaklarını örterek kılmalı.
Demek ki, bir şeye caiz diyen âlimler olduğu gibi, mekruh diyen âlimler de
olmuşsa, ihtiyatlı davranmalı, mecbur kalmadıkça o işi yapmamalıdır.
Azimet veya ruhsatla amel etmek
Sual: Bir Müslüman, kendi mezhebinde güç olan bir emri, bir ibadeti, başka bir
mezhebi taklit ederek yapabilir mi?
Cevap: Bir ibadeti, bir işi yapmak için, dört mezhepten birini
taklit etmeye niyet etmek, o mezhebe uyarak yapmak lazımdır. Dört mezhebin her
birinde, bir işin yapılması için, bir kolay yol, bir de güç yol vardır. Birinci
yola ruhsat, ikincisine azimet yolu denir.
Kuvvetli, hâli elverişli olanın, azimet ile amel etmesi efdaldir. Güç olan işi
yapmak, nefse daha ağır gelir. Nefsi daha çok ezer, zayıflatır. İbadetler,
nefsi zayıflatmak, kırmak için emir olundu. Çünkü nefis, insanın da, Allah’ın
da düşmanıdır. Onu zayıflatarak azmasını önlemek lazımdır. Fakat, büsbütün
öldürülmez, çünkü, bedenin hizmetçisidir. Zayıf, hasta, sıkışık halde olan
kimsenin, ibadetlerinde, işlerinde azimet yolunu terk etmesi, ruhsat yolu ile
yapması lazımdır. Kendi mezhebinin ruhsat yolu ile yapması da güç olursa, diğer
üç mezhepten birini taklit ederek yapması caiz olur.
Sual: Bir Müslümanın, nefsine ağır geldiği için devamlı
olarak, dinin azimet dediği yani zor olan hükümleri yapması doğru mudur?
Cevap: Azimet, İslâmiyetin izin verdiği şeyleri
yapmamak, evlâ, her şeyin en iyisini yapmaktır. Nefis, azimeti ve
evlâyı istemez. Nefsi iman etmemiş olanların, ruhsatlarla amel etmesi tavsiye
edilmiştir. Böyleleri hakkında Hadîkada deniyor ki:
“Bir kimsenin nefsi, kolaylıkları yapmak istemezse, bunun azimetleri bırakıp,
ruhsatla amel etmesi efdal olur. Fakat ruhsatla amel etmek, ruhsatları
araştırmaya yol açmamalıdır. Çünkü nefse, şeytana uyarak, mezheplerin kolay
yerlerini araştırıp toplamak, yani telfîk etmek haramdır.”
Mubahları, zaruret miktarı kullanmak
Sual: Dinimizin mubah olarak bildirdiği şeyleri, her zaman, sınırsız olarak
kullanmanın bir mahzuru var mıdır?
Cevap: Mubahları, farzları yapabilecek kadar kullanmak zarurettir
ve farzdır. İhtiyacı karşılamak için kullanmak, sünnettir. İhtiyaçtan fazla
olan şeyin menfaati varsa, menfaati için kullanmak caiz olur. Menfaati ve
zararı da yoksa, ziynet olur. Vakar, hürmet, sevgi hasıl etmek ve çok şükretmek
niyeti ile ziynet eşyasını kullanmanın müstehab olduğu, İbni Âbidîn'de
yazılıdır. Hadîka'da deniyor ki:
“Mubahlarda, şehrin âdetine uymamak şöhret olur. Bu ise, tahrimen mekruhtur.
Saç, sakal boyamak böyledir.” Ziynet eşyasını kullanmak da böyledir. Gayr-i
müslim memleketlerde, İslâmın vakarını, şerefini korumak ve şöhretten, fitneden
sakınmak vaciptir. Zararlı olan şeye fudul, abes ve malayani denir. Bunu
kullanmak tahrimen mekruh, farza mani olursa, haram, yani büyük günâh olur.
Haram işlemek veya kullanmak, yalnız zaruret miktarı caiz olur.
Sual: Haram olmayıp mubah şeylerle meşgul olmanın,
dinimizce bir mahzuru var mıdır?
Cevap: Fetâvâ-yı Hindiyyede; “Kur’an-ı kerim okumaya, namaz kılmaya
vakit bırakmayan her mubah iş, mekruhtur” buyuruluyor.
Sual: Fıkıh kitaplarında, zayıf kavil diye bildirilen
hükümlerle de amel edilebilir mi?
Cevap: Her Müslümanın ibadet yaparken ve haramdan sakınırken, kendi
mezhebi âlimlerinin, "Fetva böyledir, En iyisi budur, En doğru söz
budur" gibi bildirdiklerine uyması lazımdır. Kendi arzusu ile yaptığı bir
şey, buna uymasına mâni olur ve bu mâni olmanın önlenmesinde harac, meşakkat
bulunursa, kendi mezhebinde doğru olduğu bildirilen başka bir söze uyması
lazımdır. Böyle de yapamazsa, Hanefi mezhebinde bulunan kimse, Hanefi
mezhebindeki âlimlerin fetva olarak seçilmemiş zayıf sözlerine uyarak, işini
görür.